Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı Camileri A-Z
N
Naile Hatun Camii
Nişancı Mehmet Paşa Camii
Nusretiye Camii
O
Osman Ağa Camii
P
Peristerona Camii
Pertevniyal Valide Sultan Camii
Piyale Paşa Camii
R
Ramazan Efendi Camii
Rüstem Paşa Camii
Naile Hatun Camii
Bağdat, Reşid Caddesinde, Haydarhane Camii karşısında bulunan cami 1874'de Mektupcu Murad Efendi'nin eşi Naile Hatun tarafından yaptırılmıştır 1934'de tamir edilen yapıya bir de medrese eklenmiştir Ancak 1965 yılında Reşid Caddesi’nin genişletilmesi sırasında yıkılmıştır
Nişancı Mehmet Paşa Camii
İstanbul'un Fatih ilçesinde Karagümrük semtinde Nişanca caddesindeki cami 1584-1588 arasında Mimar Sinan tarafından yapılmıştır Tezkiretülbünyanda adı geçmeyen caminin Mimar Sinan'a ait olduğunu Evliya Çelebi yazar Kuzeydoğu tarafında Keskin Dede yatmaktadır Zamanında bir külliye olarak tasarlanan imaretten sadece cami ve türbe kalmıştır Caminin içinde bir hazire bulunmaktadır
Deprem ve yangınlarda harap olmuş, tamir görmüştür Sekizgen kubbeli baldaken köşelerde yarım kubbelerle desteklidir, taşıyıcı ayaklar duvarlarla birleşir Kıble duvarı bir çıkıntıyla ve yan sahınlara bindirmeyle revaklar ve ayakların yalınlığı, eyvanlı sadelik bu camiye has bir özelliktedir İki vaiz kürsüsü, galeri katları, tabhane odaları, harem girişi vardır
Avluda onikigen şadırvan bulunmaktadır,kubbeli çatısı ve 8 sütunu vardır Doğan Kuban, bu caminin Sinan'ın son yapıtı olduğunu söylemektedir Nişancı Mehmet Paşa türbesi, cadde girişinin solunda camiye diktir
Nusretiye Camii
İstanbul'un Tophane semtinde bulunan 19 yüzyılda inşa edilmiş selatin camidir Halk arasında daha çok “Tophane Camii” olarak anılır
1823’teki Firuzağa yangınında yanmış olan “Arabacılar Kışlası Camii”’nin yerinde II Mahmut tarafından yaptırılan ve “Nusretiye” adı verilen camii, 1826’da ibadete açıldı Mimarı Krikor Balyan'dır Yapı, tarihi İstanbul’un sınırları dışında inşa edilmiş en büyük camilerden birisidir
Yapıldığı yıllarda İstanbul'da etkin olan ampir ve barok üslup etkisindeki caminin sebil, muvakkithane ve şadırvanı da Tophane'yi süsler
18 yüzyılın sonlarında Tophane yakınlarında Sultan III Selim'in yaptırdığı “Arabacılar Kışlası Camisi” bulunmaktaydı Ahşap cami, 24 Şubat 1823'teki Firuzağa yangınında yanıp kül oldu Sultan II Mahmut 1823'te yanan caminin yerine yeni bir caminin inşaatını başlattı Yeni bir askeri teşkilat kurmakta olan II Mahmut, caminin yapımını askeri binalarla birlikte başlamıştı Bu nedenle vakıf binalarla değil, top dökümhanesinin önüne inşa edilen çeşitli askeri yapılarla çevrilendi Vakıf yapıları yerine etrafındaki Tophane-i Amire ve Tophane Kışlası ile bir bir bütünlük gösteren camii, bu özelliği ile eski külliyelerden ayrılır Caminin adının yangın yerindekilere yapılan yardımlardan ötürü “Nusretiye” olduğu düşünülür
Caminin mimarlığını Osmanlı'ya sonradan saraylar, köşkler inşa edecek Balyan ailesinin ilk kuşağından Meremetçi Bali Kalfa 'nın oğlu Krikor Amira Balyan üstlenmişti İnşaat üç yıl sürdü ve 8 Nisan 1826'da Sultan II Mahmut, saltanat kayığı ile Tophane İskelesi'ne çıkıp yere serilmiş değerli kumaşların üzerinde at sırtında ilerleyerek camiye gelerek, açılışı yaptı[2] Açılış töreninde topçu birliklerini selamlayıp yeniçerileri selamlamadığı görülen II Mahmut’un birkaç ay sonra yeniçeri ocağını kaldırması üzerine yeniçerilere karşı kazandığı zaferin anısına camiye “Nusretiye” denilmeye başlandığı da söylenir
Caminin açılışı nedeniyle bir madalya yaptırılmıştır Madalyanın ön yüzünde tuğra, ay içinde Nişanı Iftihar, arka yüzünde Camii Nusret, 1247 yazısı bulunmaktadır
Minarelerin yeniden yapılması ve diğer onarımlar
Nusretiye Camii’nin açıldığı 8 Nisan 1826 günü gerçekleşen törene II Mahmud deniz yoluyla gelmiş, kubbenin mahyaları örttüğünü fark etmişti Bunun üzerine 14 Mayıs 1826’da minareler alt şereflere kadar yıktırıldı ve üst şerefeler daha yükseğe aldırılarak baştan yapıldı Hacı Mıgırdiç Çarkyan (1799-1899) ikinci kalfa ve resimcibaşı olarak çalıştı 1960’lara doğru minarelerden birinin petek kısmı tehlikeli bir biçimde eğrilmiş olduğundan bütünüyle sökülerek tekrar yapılmıştır
Camii, 1955-1958 arasında tamir gördü 1956'da yol çalışması sırasında caddenin karşısında kalan sebil ve muvakkithane sökülerek caminin yanına taşınmıştır Camii, 1980-1982 arasında kısmen restore edildi[
Mimari Özelikleri
Yüksek bir kaide üzerine kurulmuş, 7,50x7,50m ölçülerinde kare plan üzerine inşa edilmiş bir camidir
Camiye barok üslupta inşa edilmiş 4 m yüksekliğinde ve 2,10 m genişliğinde görkemli bir kapıdan girilir Giriş kapısı üstündeki yazı Yesarizade Mustafa İzzet Efendi'ye aittir
Tek kubbelidir Kubbesinin yerden yüksekliği 33 metre, çapı 7 5 metredir
İkişer şerefeli iki minaresi vardır; minareler çok ince ve yüzeyi olukludur
Doğu ve batı yakasındaki çıkıntılı yapı, hünkâr kasrıdır Hünkâr mahfili bütünüyle mermerdir ve kafesi pirinç dökme ve altın yaldızlıdır Hünkâr Kasrına son cemaat bölümündeki odalardan ve dış yan revaklardan da girişler verilmiştir Sultan girişi ise, denize bakan güney cephededir Hünkâr Kasrının duvarları renkli bitki motifleriyle süslenmiş ve kemerli kapısında Hattat Mustafa Rakım’ın yazıtı yer alır Caminin içini çevreleyen Amme suresi de Mustafa Rakım Efendi’ye aittir Camide Recai Şakir Efendi’ye ait hat eserleri de görülür
Şadırvan avlusu caminin sol yanında bulunur 10 sütun üzerine oturan kubbeli bir şadırvanı vardır Değişik üslûba sahip bu şadırvan külâhının tepesinde güneş ışınları biçiminde başka hiçbir şadırvanda olmayan bir alem bulunuyordu 1855-1860 yıllarına doğru çekilen bir fotoğrafta görülen bu alem bugün yerinde yoktur Çok zengin iç ve dış süslemeleri olan camide, yazılar dışındaki süslemeler, Türk motifleri içermez Avrupa’nın barok ve ampir üslûplarının karma bir şekilde uygulandığı görülür
Avluda muvakkithane ve sebil olmak üzere iki yapı daha bulunur Eskiden caddenin karşısında, kışla kapısı yanında bulunan yapılar, bugünkü yerlerine sonradan taşınmıştır Caminin mimarisi ve dış süslemesine uygun biçimde tam önüne II Abdülhamid tarafından 1901’de İtalyan mimarı Raimondo D'Aronco’ya çeşme yaptırılmıştır Sözkonusu çeşme, 1956’da yerinden sökülerek Maçka’da İstanbul Teknik Üniversitesi binasının karşısında kurulmuştur
Osman Ağa Camii
İstanbul, Kadıköy İlçesi'nde, çarşı içinde, Söğütlüçeşme Caddesi üzerinde yer alan cami Banisi I Ahmed döneminin (1603-1617) Bâbüssaâde ağası olan Osman Ağa'dır Bu zat, Mekke ve Medine ahalisine gönderilen hediyeler arasında yer alan ve kendi icadı olan emsalsiz buhurdan dolayı Buhuri Osman Ağa olarak da anılmaktadır
Cami, Fatih Sultan Mehmet dönemine (1451-1481) ait Kadı Mehmed Efendi Mescidi'nin yerine 1612 tarihinde yaptırılmıştır Giriş kapısı üzerinde yer alan kitabesi bugün silinmiş olmasına rağmen, Hadikatü'l-Cevami ve Mecmua-i Tevarih'ten Hüseyin Seyid Efendi'nin 1612 tarihli kitabesinin metni öğrenilebilmektedir
Peristerona Camii
Kıbrıs'ın Peristerona köyünde yer alan bir cami 18 yüzyılda yapılan camiye 19 yüzyıl başlarında eklemeler yapılmıştır Diğer Osmanlı camilerinde olduğu gibi kesme taştan yapılmıştır Minaresi iki balkonludur Ayrıca camiin yanında bir de medrese bulunmaktadır
Pertevniyal Valide Sultan Camii
Sultan II Mahmut'un eşi ve Sultan Abdülaziz'in annesi olan Pertevniyal Valide Sultan tarafından yaptırılmıştır
Cami 1869-1871 yılları arasında inşa edildi
Planlarını Sarkis Balyan 'ın çizdiği, hazırlanmasına Hagop Balyan`ın katıldığı da bilinmektedir Mimarı Montani'dir Çizim işlerinde, desinatör Osep çalışmıştır Uygulama ve şantiye yönetimi için Bedros Kalfa ve duvarcı Ohannes ile dülger kolbaşısı Dimitri görevlendirilmiştir
Camii`nin, neogotik tasarımıyla klasik camilerden oldukça farklı bir mimarisi vardır
Devlet ileri gelenlerinin, din bilginlerinin, hocaların katılımıyla düzenlenen büyük bir törenle temeli atıldı Pertevniyal Sultan temel atma töreninini meydanı görebilen bir evin penceresinden izledi
Tek şerefeli iki minaresi, Dolmabahçe Camii'nin minarelerinden daha geniş tutulmuştu İç mekân bakımından da bu camiden daha genişti Tek kubbesi yüksek, fakat küçüktür Neogotik yüzey bezemeleri bu camiye ayrı bir güzellik kazandırır Aynı bezeme zenginliği ve güzellik caminin iç kısımları için de geçerlidir Altın yaldızla parlatılan mavi rengin egemen olduğu kalem işi süslemeler, iç mekanı baştan sona süslemektedir Caminin Aksaray Meydanı`na bakan avlu kapısı, İstanbul`daki camiler için pek alışılmadık ve aynı zamanda da göz kamaştırıcıdır Bu kapı Osmanlı taş oyma sanatının nadide ürünlerindendir
1956-59 arasındaki Aksaray Meydanı düzenlenmesi esnasında sebil gibi camiye ait bazı unsurlar kaldırılmış veya yeri değiştirilmiştir
Caminin çevresindeki eserler : Bir çeşme, bir kütüphane, Pertevniyal Sultan'ın kendisi için yaptırdığı türbeden oluşmaktadır Kütüphanesi, Süleymaniye Kütüphanesi'ne taşınmıştır Trafikten en çok etkilenen cami bu camidir Caminin kahyası Hüseyin Bey cami masrafı olarak 7961 kese 396 kuruş 10 para harcamış; üç ayrı temel çukuruna olmakla 3225 lira temele gömülmüştür
Piyale Paşa Camii
İstanbul'un Kasımpaşa semtinde bir camidir Bu çoksütunlu Mimar Sinan anıtı, 6 kubbeli ve dikdörtgen plandadır Caminin ortasındaki iki büyük sütuna dayanan kubbelerin ağırlığı duvarlardaki yan direklerle temele iner Caminin üç tarafı kemer ve tonozludur, minaresi bunların üzerindedir
Ramazan Efendi Camii
İstanbul'un Kocamustafapaşa semtinde bir camidir 1585'de Mimar Sinan tarafından yapılan cami, Kuvayı Milliye caddesinin otobüs duraklarında biten yönündedir Tek minareli, kırma çatılıdır Çeşitli tamirler görmüştür Dede Efendi bu caminin tamirine destek vermiştir Hüsrev Çelebi Camii, Bezirganbaşı Camii adıyla da bilinir Ramazan Efendi denmesinin sebebi buradaki tekke şeyhinin adının Ramazan Efendi oluşundandır Ramazan Efendi, cami giriş kapısının solunda yapıya bitişik türbesinde yatmaktadır
Caminin avlu girişi iki kapıdan, aynı caddedendir Avluda geniş bir bahçe ve etrafı duvarla çevrilmiş yaşlı ağaçlar, solda imam odası, sağda şadırvandan ayrı bir abdestlik ve arka tarafta mezarlık bulunmaktadır Avlu ortasında, küp dikdörtgen bir şadırvan dört sütunlu bir çatıyla örtülüdür Şadırvanın karşısında kadınlar yeri ve giriş kapısı sundurmasının solunda türbe bulunmaktadır Küçük sundurmadan camiye girdikten sonra son cemaat yeri sağlı ve sollu bir platformda yükselir
Eşiktaşını geçerek camiye girdikten sonra mermer mihrap ve minberi çevreleyen çiniler göze çarpar Altlı üstlü pencereler sağ ve solda ikişer, ön ve arka duvarda dörder sırayla yer alır Kürsü solda ve ahşaptır Bu caminin döşeme ve tavanı ahşaptır Tavan, kare desenli ve boyalıdır Kapıdan girişte sağda müezzin yeri ve minare kapısı bulunmaktadır Girişten soldaki duvardan bir kapıyla sol tarafta bir odaya geçilir Son cemaat yerinden üst kata giriş vardır Duvarlarda çatlamalar meydana gelmiştir Mihrabın iki yanında dev mumlar ve harimin ortasına inen topaç avizesi vardır Cami içi değerli çinilerle süslenmiş, tavana yakın duvarlara Allah, Muhammed, Ebubekir, Ömer, Osman, Ali, Hasan, Hüseyin levhaları asılmıştır Bu caminin yakınında Sümbül Efendi Camii bulunmaktadır
Banisi Piyale Paşa türbesi mihrap tarafındadır Mihrap çinileri sanat eseri olan camilerdendir
Rüstem Paşa Cami
İstanbul, Tahtakale semtinde Hasırcılar Çarşısı içinde yer alan cami
Tarihçe
Kanuni Sultan Süleyman'ın Sadrazamlarından ve aynı zamanda kızı Mihrimah Sultan'ın kocası olan Damat Rüstem Paşa için Mimar Sinan'a yaptırıldı (1561) Caminin yerinde önce Halil Efendi Mescidi vardı Bu mescidin yeri çukurda kaldığı için Mimar Sinan, mescidin altına dükkânlar yaparak bir subasman meydana getirdi Rüstem Paşa Camii, mescidin yerinde kuruldu
Mimari
Camiye iki yandan merdivenle çıkılır Planı dikdörtgendir, merkezi kubbe kemerlerle dört fil ayağına ve sütunlara oturur Son cemaat yeri altı sütunlu ve beş kubbelidir Önüne sonradan kemerler, sütunlar ve ahşap çatılı, saçaklı bir kısım eklendi Rüstem Paşa Camii'nin kubbe eteklerine kadar her tarafı çinilerle kaplıdır Özellikle lale motifli çiniler, Osmanlı çini sanatının en başarılı örneklerinden sayılır Caminin şadırvanı sol taraftadır
|