Konu
:
Türklerin Asaleti!
Yalnız Mesajı Göster
Türklerin Asaleti!
08-03-2007
#
1
angelesdream
Türklerin Asaleti!
1957 Yılında İstanbul Tıp Fakültesi'nden mezun olup ihtisas yapmak üzere ABD'ye giden Doktor Ömer Muşluoğlu* görev yaptığı hastanede başından geçen çok enteresan bir hadiseyi şöyle anlatmaktadır:
Amerika 'ya gittiğim ilk yıllar
New York’ta* Medical Center Hospital' da görev almıştım
Fakat vazifem kan almak* kan vermek* serum takmak* elektrokardiyografi çekmek gibi işler
Hastaya o kadar önem veriyorlar ki yeni doktorlar hemen direkt olarak hasta muayenesine* tedavisine verilmiyor
Diğer zamanlarda da laboratuvarda çalışıyorum
Bir hastaya gittim
Yaşlıca bir adam* tahminen yetmiş beş yaşlarında
—Kan vereceğim kolunuzu açar mısınız? Dedim
Adamcağız kanserdi ve aynı zamanda kansızdı
Kolunu açtım* baktım pazusunda bir Türk bayrağı dövmesi var
Çok ilgimi çekti* kendisine sormadan edemedim:
-Siz Türk müsünüz?
—Kaşlarını yukarıya kaldırarak "hayır" manasına bir işaret yaptı
—Ama ben hala merak ediyorum
"Peki* bu kolunuzdaki Türk bayrağı nedir?"
-"Aldırma öylesine bir şey işte" dedi
Ben yine ısrarla: "Fakat benim için bu çok önemli* çünkü bu benim milletimin bayrağı* benim bayrağım
"
Bu söz üzerine gözlerini açtı
Derin derin yüzüme baktı ve mırıltı halinde sordu:
-Siz Türk müsünüz?
—Evet Türk'üm
İhtiyar gözlerime tanıdık bir göz arıyor gibi baktı
Anlatmaya başladı:
"Yıl 1915
Çanakkale diye bir yer var Türkiye'de
Orada savaşmak üzere bütün Hıristiyan devletlerden asker topluyorlardı
Ben* Avustralya Anzaklarındandım
İngilizler bizi toplayıp dediler ki: 'Barbar Türkler Hıristiyan dünyasını yakıp yıkacaklar
Bütün dünya o barbarlara karşı cephe açmış durumda
Birlik olup üzerine gideceğiz
Bu savaş çok önemlidir
' Biz de inandık sözlerine ve savaşmak isteyenler arasına katıldık
Beynimizi yıkayan İngilizler Türklere karşı topladığı askerlerin tamamını Çanakkale'ye sevk ediyormuş
Bizi gemilere doldurup Mısır'a getirdiler* orada birkaç ay talim gördük* sonra da bizi alıp Çanakkale'ye getirdiler
Savaşın şiddetini ben ilk orada gördüm
Öyle ki denize düşen gülleler suları metrelerce yukarı fışkırtıyor* gökyüzünde havai fişekler geceyi gündüze çeviriyordu
Her taarruzda bizden de Türklerden de yüzlerce insan hayatının baharında can veriyordu
Fakat biz hepimiz Türklerdeki gayret ve cesareti gördükçe şaşırıyorduk
Teknolojik yönden çok çok üstün olduğumuz gibi sayı bakımından da fazlaydık
Peki* onlara bu cesaret ve kuvveti veren şey neydi? İlk başlarda zannediyordum ki İngilizlerin bize anlattığı gibi Türkler barbarlıktan böyle saldırıyorlar
Meğer bu barbarlıktan değil* kalplerindeki vatan sevgisinden kaynaklanıyormuş
Biz karaya çıktık
Taarruz edeceğiz* bizi püskürtüyorlar
Tekrar taarruz ediyoruz* bizi gene püskürtüyorlar
Tekrar taarruz ediyoruz
Derken böyle bir taarruzda başımdan yediğim bir dipçik darbesiyle kendimden geçmişim
Gözlerimi açtığımda kendimi yabancı insanların arasında buldum
Nasıl korktuğumu anlatamam
İngilizler bize Türkleri barbar* vahşi kimseler olarak tanıttı ya
Ama dikkat ettim* bana hiç de öfkeli bakmıyorlar* yaralarımı sarmışlar
İyice kendime gelince bu defa çantalarında bulunan yiyeceklerden ikram ettiler bana
İyi biliyorum ki onların yiyecekleri çok çok azdı
Bu haldeyken bile kendileri yemeyip bana ikram ediyorlardı
Şoke oldum doğrusu
Dedim ki kendi kendime:
-Bu adamlar isteseler şu anda beni öldürürler* ama öldürmüyorlar
Veyahut isteseler önceden öldürebilirlerdi
Hâlbuki beni cephenin gerisine gotürdüler
Biz esirlere misafir gibi davranıyorlardı
Bu duygularla
—Yazıklar olsun bana! Böyle asil insanlarla ben niye savaşıyorum* niye savaşmaya gelmişim?
Bu İngiliz milleti ne yalancıymış* ne kadar Türk düşmanıymış! diyerek pişman oldum
Ama bu pişmanlığım fayda etmiyor ki
Bu iyiliğe karşı ne yapsam diye düşündüm durdum günlerce
Nihayet bizi serbest bıraktılar
Memleketime döndüm
İşte memlekette Türk milletini ömür boyu unutmamak için koluma bu Türk bayrağı dövmesini yaptırdım
Bu bayrağın esrarı bu işte
Benim gözlerim dolu dolu ihtiyara bakarken o devam etti:
Talihin cilvesine bakın ki* o zaman ölmek üzere iken yaralarımı iyileştirerek* sıhhate kavuşmama çaba sarf eden Türkler idi
Şimdi de Amerika gibi bir yerde yıllar sonra yine iyileştirmeye çaba sarf eden bir Türk
Ne garip değil mi? Avustralya 'dan Amerika'ya gelirken bir Türk ile karşılaşacağımı hiç tahmin etmezdim
Siz Türkler gerçekten çok merhametli insanlarsınız
Bizi hep kandırmışlar* buna bütün kalbimle inanıyorum
Peşinden nemli gözlerle
—Bana adınızı söyler misiniz?" dedi
—Ömer" cevabını verdim
Merakla tekrar sordu:
—Peki* niçin Ömer ismini vermişler sana?
—Babam Müslümanların ikinci halifesinin isminden ilham alarak bana Ömer adını vermiş
"
—Senin adın Müslüman adı mı?
—Evet* Müslüman adı deyince yüzüme baktı* doğrulmak istedi
Onun yatakta oturmasına yardım ettim
Gözleri dolu doluydu
Yüzüme bakarak dedi ki:
—Senin adın güzelmiş
Benim adım şimdiye kadar Josef Miller idi* şimdiden sonra "Anzaklı Ömer" olsun
—Olsun dedim
—Peki* doktor beni Müslüman eder misin? Müslüman olmak zor mu ?"
Şaşırdım* nasıl da birdenbire Müslüman olmaya karar vermişti
Meğer o bunu hep düşünüyormuş da kimseyle konuşup soramadığı için gerçekleştirememiş
—Tabii dedim
"Müslüman olmak çok kolay
" Sonra kendisine imanın ve İslam’ın şartlarını anlattım* kabul etti
Hem kelime-i şahadet getiriyor* hem de ağlıyordu
Mırıldandı:
—Siz Müslümanlar tespih çekersiniz* bana da bir tespih bulsan da ben de yattığım yerden tespih çekerek Allah'ımı ansam olur mu? Bu sözden de anladım ki dedelerimiz savaş esnasında Hakk'ı zikretmeyi ihmal etmiyormuş
Hemen bir tespih bulup kendisine getirdim
Hasta yatağında tespih çekiyor* biz de tedavisiyle ilgileniyorduk
Bir gün yanına gittiğimde samimi bir şekilde rica etti
—Beni yalnız bırakma olur mu?
—Ne gibi Ömer amca?
—Ara sıra gel de bana İslamiyeti anlat! Sen çok güzel şeylerden bahsediyorsun
O sözleri duydukça kalbim ferahlıyor
"
O günden sonra her gün yanına gittim* bildiğim kadarıyla dinimizi anlattım
Fakat günden güne eriyip tükeniyordu
Kaç gün geçti tam hatırlamıyorum* hastanenin genel hoparlöründen bir anons duydum;
-Doktor Ömer* lütfen 217 numaralı odaya gelin!
Hemen yukarı çıktım
Ömer amcanın odasına vardığımda gördüğüm manzara aynen şöyleydi:
Sağ elinde tespih* açık duran sol kolunun pazusunda dövme Türk bayrağı* göğsünde imanı ile koskoca Anzaklı Ömer son anlarını yaşıyordu
Hemen başucuna oturdum* kendisine kelime-i şahadet söylettirdim* o şekilde kucağımda teslim-i ruh etti
Bir Çanakkale gazisi görmüştüm
Yıllar sonra da olsa Müslüman Türk Milletine olan sevgisi sayesinde kendisine iman nasip olmuştu
angelesdream