Prof. Dr. Sinsi
|
Kadının Yeri Yok - Nesrin Savaş Kantarcı
Kadının sırtından sopayı karnından sıpayı  
-
Biz, her zaman “büyük meseleler”in insanları olduk!
Küçük sorunları, örneğin eve ekmek götürmeyi, çatının akmasını, çocuğun her yıl bir sürü dersten ikmale kalmasını…
Sıradan ve önemsiz olaylar olarak gördük Ne yapalım, kader!
Ama aynı bizler, Obama’nın seçilip seçilemeyeceği konusunda uzmanları aşan yorumlar yaptık, Putin’in “tarzı siyasetini” büyük bir ferasetle tartıştık
Hepimiz, İran’ın nükleer projeleri hakkında sabaha kadar konuşabiliriz, Hamas’ı ve Gazze Şeridi’ni de öyle
Hepimizin, ekonominin nasıl kurtulacağına dair “çok geçerli ve pratik” reçetelerimiz var
Çoğumuz, “sallandır üç kişiyi” tarzının en iyi siyaset olduğunu “biliriz”
Buna karşılık şimdiye kadar hiçbir kahvede, vapurda, otobüste, camide, meyhanede…
Türkiye’nin insan hakları performansının dünyanın en düşüklerinden biri olması hiçbir zaman tartışılmamıştır
Çünkü bu durum, bizim genel kavrayışımıza göre, bizim “güzel örflerimizin” bir sonucudur, hiç de kötü değildir, o yüzden tartışılacak bir konu değildir
Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu’nun, Dr Ayşen Candaş yönetimindeki son derece önemli araştırması da, insanlarımızın ilgisini, Survivor’daki herhangi bir yarışmanın onda biri veya herhangi bir dizinin sade suya tirit entrikalarından herhangi birinin yüzde biri kadar çekmedi
Bu araştırmanın adı, “Türkiye’de eşitsizlikler: Kalıcı eşitsizliklere genel bir bakış raporu”
Dünyanın bütün ülkelerinde, tarihin bütün kalınlığı boyunca her zaman çeşitli düzeylerde eşitsizlikler olmuştur ve olacaktır
Ama burada Türkiye’nin garip durumu, hemen hemen bütün dünyanın bu eşitsizlikleri gidermek veya minimuma indirmek için gayret sarfetmesine rağmen, bizim bu durumu bir problem olarak görmeyişimizdir
Milliyet’ten Devrim Sevimay’la görüşen Ayşen Candaş, “Sonuç olarak ortaya çıkan fotoğraf şu;
Türkiye’de bazı grupların eşitsizliğin hem sosyoekonomik hem de ayırımcılık türlerinden payını sonuna kadar aldıkları
Üstelik aynı gruplara siyasi temsil yolunun da açık olmaması nedeniyle, sorunlarını siyasallaştırma imkânlarının da kapalı olduğu
Bu grupların böyle fasit bir döngü içinde kaldıkları Ve giderek toplumun, siyasetin merkezinden koptukları Fotoğraf budur”
Ayşen Candaş, bu ezilen grupları sayıyor:
“Bütün gruplar içinde mağdur var Çocuklar, gençler, yaşlılar, engelliler, çalışanlar, cinsel yönelimleri ya da anadilleri,
-
etnik aidiyetleri ya da din ve mezhep farklılıkları yüzünden ayırımcılığa uğrayanlar
-
Ve tabii kadınlar Hangi konuya bakarsanız bakınız, kadınların durumu korkunç”
Yani kadın çalışsa da çalışmasa da, egemen etnik veya cinsel veya dinsel aidiyetten olsa da olmasa da, hangi konumda olursa olsun, mutlaka en çok okka altına giden grup
Candaş devam ediyor, “Kadın istihdamında OECD ortalaması yüzde 62-63 iken, Türkiye’de taş çatlasın % 25 civarında 123 ülkeye bakılıyorsa, Türkiye 120 çıkıyor
126 ülkeye bakılıyorsa 123 çıkıyor”
-
Üstelik gene Candaş’ın bildirdiğine göre, İslam ülkeleri arasında da çok gerilerdeyiz ”
Candaş, 15-19 yaş grubundaki kızların yarısının ne istihdamda ne eğitimde olduğunu bildirdikten sonra, bunların “evde izdivaç beklediklerini ve çoğunun da imam hatip veya meslek lisesi mezunu olduklarını” söylüyor
Bu tespitin sonunda İmam Hatip ısrarının başlıca nedenlerinden biri açığa çıkmış oluyor “Dini bütün ve erkek egemenliğine razı evlenecek kızlar yetiştirmek”
Candaş, toplumumuzun derinlerde kök salmış önyargılarından birine parmak basıyor:
“İşte özcü dediğimiz yaklaşım budur ve bunun en sık gördüğümüz ifade şekli de, ‘kadınlar başımızın tacı, evde otursunlar’dır”
Ayşen Candaş son derece haklı, İslamcı okumuşların en önde gelenlerinden Ali Bulaç, Zaman gazetesinde yazdığı “Kadın istihdamı” başlıklı yazısında, “Erkek-kadın ilişkisi, kadının toplumsal hayattaki rolü konularında beşeriyetin kadim örfü şu önermelere dayanır:
Kadın-merkezli bir ev düzeninde annelik, tarihte alternatifi olmayan ailenin, dolayısıyla türümüzün devamını sağlar
-
Beşeriyetin üzerinde icma ettiği bu örften ilk defa ‘modern batı’ temel bir sapma gösterdi… Ev kadının hapishanesi değil, toplumsal hayatla ilişkilerinde kendisi, eşi, çocukları ve korunmaya muhtaç yaşlılar için sıcak bir yuva, yani bir karargâhtır”
Bu sözlerden ne çıkıyor? İnsanlık, Batı gelip de “işleri bozana kadar”, kadının evde oturduğu bir düzen içinde huzurlu bir yaşam sürdürdü
Kadını evden çıkartırsanız huzur bozulur Oysa gerçekte, evin reisi erkeğin, çocukların ve aslında sosyal güvenlik kurumlarının bakması gereken yaşlıların huzur ve refahı için, kadın kendini parçalamaktadır ve buna da “insanlığın kadim örfü” adı takılmaktadır Bu denklemde kadın okka altına gidendir
-
Başbakanımız da bu değirmene su taşıyor Bir konuşmasında, kadın ve erkeğin hiçbir zaman fiziksel olarak eşit olamayacağını belirterek, “Kadın kadındır Erkek erkektir Bunların eşit olması mümkün mü? Bunlar birbirinin tamamlayıcısıdır” dedi
Başbakanımız, söylemiyor ama erkekle kadının eşit oldukları söylemi, onların fizik eşitliğine dayanmaz, hak eşitliğine dayanır Kadınlara erkeklerle eşit haklar tanınmazsa, onlardan oy istememek de gerekir
-
Kadını ikincilleştiren bütün bu muhafazakâr görüş ve tutumların temelinin ne olduğunu, ünlü ilahiyatçı Hayrettin Karaman, Yeni Şafak’taki “Kadını dövmek yok”- başlıklı yazısında açıkça ortaya koyuyor:
-
“Nisa suresinde şöyle buyruluyor: Allah’ın insanların bir kısmını diğerlerine üstün kılmasına bağlı olarak ve mallarından harcama yapmaları sebebiyle, erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudurlar… Erkekler aile geçimini ve diğer mali yükümlülükleri üstlenmişlerdir… Genel olarak erkeklerde akıl ve mantık ön plandadır, kadınlarda ise duygu öne çıkar…
-
Ayette hukuka baş kaldıran, meşru aile düzenini bozmaya kalkışan kadına karşı erkeğin yapabileceği şeyler öğüt vermek, yatakta yalnız bırakmak ve dövmek şeklinde sıralanmıştır”
Türkiye’de kadınlar hemen her haktan yoksunlar, onlara uygulanan ikincilleştirme, ayırımcılık, emek sömürüsü oranları dünyanın en yükseklerinden biri, bu konuda İslam ülkelerinin bile çok gerisine düşmüş vaziyetteyiz
-
Kadın ile erkeğin hak eşitliklerinin tamamen sağlanamadığı ve üstelik kadının ikincilliğine teorik kılıfların biçildiği bir toplumda demokrasiden bahsetmek komedinin ta kendisidir
Mehmet Ali Kılıçbay
11 Eylül 2010
|