Yalnız Mesajı Göster

Türkçenin Dünya Dillerine Etkisi

Eski 10-24-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkçenin Dünya Dillerine Etkisi




12 Çincedeki Türkçe Unsurlar:
‘Çincedeki Türkçe unsurlar’ sözü bile, zor
söylenebilecek bir sözdür Böyle bir şeyden söz etmek
bile, açıklayamadıkları her sözü Çinceden alınmış bir
söz gibi sunmağa çalışan ve Çince bilmedikleri halde,
bu işten büyük bir zevk alan meslektaşlarımızı çileden
çıkaracaktır Bu meslektaşlarımızın Çince kaynaklı
ilan ettikleri sözleri, “Çağdaş Çincenin Sözlüğü” ile
Liu Zhengyan, Gao Mingkai, Mai Yongqian, Shi Youwei
gibi Çinli dilciler tarafından hazırlanan ve
varyantlarıyla birlikte, çeşitli dillerden Çinceye
giren 10,000 kelimelik "Çincedeki Alıntılar Sözlüğü"
adlı eserlerin Türkçe kaynaklı göstermeleri, oldukça
düşündürücüdür Bunun, tabii ki bazı sebepleri vardır
Bu sebeplerin en önemlisi, elimizdeki yazılı en eski
Türkçe belge ile Çinçenin ilk yazıya geçirildiği devir
arasında bin yıllık bir sürenin bulunuşudur Bir başka
sebep, yazının dilden daha elle tutulur bir yapı
olarak dilin yerini almasıdır
Eski dilleri bugün için ancak yazı ile izleyebiliyor
olsak da, etimoloji çalışmaları yapanların elinde,
köklerin dal biçimleri, eski bilgi-yeni bilgi
ilişkisine dayalı anlam örgüsü, vb başka belgeler de
vardır Bu belgeler, en az yazılı belgeler kadar
güvenilir kaynaklardır Burada iki konu bilhassa çok
önemlidir Birinci konu, dillerin ses yapıları ve
bugünkü türetme mekanizmalarını geliştirmeden önceki
yeni bilgileri adlandırma yoludur Diller, kendilerini
sınıflandırmada bir ölçek olarak kullandığımız bugünkü
türetme mekanizmalarını geliştirmeden önce, yeni
bilgileri, değişik ses farlılıklarıyla oluşmuş dal
köklerle adlandırmışlardır ve bu kök dallanması,
dillerin yazı ile buluşmasından çok önce
gerçekleşmiştir İkinci konu ise, dillerin anlam
yapılarıdır Burada mutlaka önceki ve sonraki bilgi
ilişkisi aranmalıdır İnsan zihninde bir önceki bilgi
ile ilişkilendirilmemiş hiçbir yeni bilgi olamaz; her
yeni bilgi, önceki bilgilerimizden birinin komşusudur
Bir dilin belli bir zaman ve mekan diliminde kurulan
bu ilişki, bir başka yer ve zaman diliminde kurulmamış
veya unutulmuş olabileceği için, tarihi boyunca
dillerdeki ses ve anlam değişmelerini incelemeyi ana
görevi edinmiş olan dilcilik, eş zamanlı ve eş mekanlı
çalışmalara gerek duymaktadır Bilindiği gibi diller
biçim ve anlam yapılarından oluşmaktadır ve her iki
yapı da değişkendir Bireysel olan ses yapıları, anlam
yapılarına göre çok hızlı bir değişkenlik içindedir
Gerek dal köklerin yaşama alanı bulabilmeleri, gerek
bütün dillerde ortak olan düzensiz ses değiştirme
yollarıyla ortaya çıkan biçimler ve gerekse türetme
mekanizmalarının çalıştırılmasıyla, yani düzenli ses
değiştirme yollarıyla elde edilen yeni biçimler, anlam
dallanmalarının bir sonucudur Bütünüyle sosyal olan
dillerin anlam yapıları, yani önceki ve sonraki
bilgilerden oluşan anlam örgüleri veya ‘dil içi dünya
görüşleri’, etimoloji çalışmalarının en sağlam
belgeleridir ve etimoloji çalışmalarının ana amacı da,
dillerde ortak olan düzenli ve düzensiz türetmeleri
izlemek değil, dillerdeki eski-yeni bilgi ilişkilerini
araştırmak, bu ilişkilere dayanarak o dilleri
konuşanların bilgilenme yollarını birleştirebilmek,
zihin haritasını çizebilmektir
Yukarıda, ses değişmelerinin ve ses olaylarının,
genellikle, bütün dillerde ortak olduğunu, anlam
değişmelerinde, birinci-ikinci anlam, yani önceki ve
sonraki bilgi ilişkilerinde büyük farklılıkların
yaşandığını söylemiştik Bu farklılıklara rağmen,
çeşitli dillerdeki birinci anlam-ikinci anlam, yani
önceki ve sonraki bilgi ilişkisinin zaman zaman
çakıştığını hayretle görürüz Bu durum, dillerin
ortaya çıkışları konusunda veya bilhassa onların
yazının birleştirici ve tutucu işlevinden
yararlanamadıkları sözlü devirlerinde olup bitenleri,
bu yazı öncesi devir insanlarının dil ve düşünce
dünyasını yakalamakta, etimoloji çalışmalarına büyük
ip uçları sunar
Böyle yapmazsak, dil ile yazının buluşmasının insan
dilinin oluşum süreci içinde oldukça yeni bir olay
olduğu ve diller yazı ile buluştuklarında, kök dal
biçimlerinin çoktan oluşup komşu bilgileri
adlandırmada kullanıldıklarını göremezsek, yubu-n-
~ çim- ~ çubuk ~ çub ~
suvar-, vb sözlere rağmen ‘su (~çimgen <sub)
sözü Çincedir’ diye veya Türkçe konuşan insanların,
yazı yazma bilgisini “yontmak, kazmak, kazımak”
bilgisine dayanarak adlandırdıklarını gözardı edersek,
yani Türkçe konuşanların eski bilgi-yeni bilgi
yar-~ilişkisini görmezlikten gelirsek, yaz-
~ yır ~ kaz- ~ çız- ~
~yır(t)- yara, vb ilişkisini ihmal edersek,
biti- ilişkisini görmezsek, ‘biti-~bıç-/biç-
fiili Çince piet’ten gelir’ diye yüz yıldır süren ve
bestesiyle güftesi birbirini tutmayan şarkıları söyler
dururuz
Orkon âbidelerindeki gelişmiş alfabeye, sistemli ve
pek ekonomik imlâya bakarak, Türkçenin çok eski bir
yazı geleneğine sahip olduğunu, 8 yüzyıldan en az bin
yıl önceden beri yazılmakta olduğunu düşünebilir veya
Aurel Stein'in ifadesiyle 'kumlara gömülü şehirler'de
eski Türk kültürünü araştırmak için bir türlü
başlatılmayan kazılara ümit bağlayabiliriz; fakat
eldeki dil malzemesini dikkatlice değerlendirerek bu
yorumların veya yeni yapılacak keşiflerin sonuçlarını
beklemeden de bazı hükümlere ulaşabiliriz: Biz,
Orkon'da, bir kavim diliyle, yani bir 'kök dil' bir
'kök Türkçe' ile değil, şiveler ve akraba diller arası
iç alıntılar ile beslenmiş, az da olsa, yabancı
komşularından aldıklarıyla zenginleşmiş bir
imparatorluk diliyle, bir kültür diliyle karşılaşırız
Kök Türk İmparatorluğunun dilinin bir imparatorluk
dili olarak Osmanlıcadan veya İngilizceden farkı,
birliğe iştirak eden kavimlerin, aynı dilin, yani Eski
Türkçenin değişik şivelerini konuşanlardan veya bu
dilin akrabası olan dilleri konuşanlardan oluşmasıdır
Kısacası, Çincedeki Türkçe unsurlar sözü, kolayca
söylenebilen bir söz değildir Yukarıda da söylendiği
gibi Çincede Türkçe unsurların bulunabileceği bir çok
araştırmacı tarafından düşünülmemiştir Bir taraftan
da yakın zamana kadar, hem Çinceyi hem Türkçeyi bilen
Çince veya Türkçe bilginlerinin yetişmemiş olması, bu
konudaki araştırmaların Paul Peliot ve öğrencisi
Lajos Ligeti’nin ulaştıkları noktada kalmasına yol
açmıştır
Son yıllarda yayımlanan Çağdaş Çincenin Sözlüğünün ve
Çincedeki Yabancı Sözler Sözlüğünün taranması bile,
oldukça ilgi çekici sonuçlar doğurmuştur Bir Uygur
Türkü olan Alimcan İnayet, sağlam bir Çince ve Türkçe
bilgisine sahip olmanın verdiği ehliyetle, bu
sözlükleri taradığında ilgi çekici sonuçlara ulaşmış
ve Çincede 307 Türkçe söz olduğunu tespit etmiştir
2 Türkçe-Farsça İlişkileri
Asya ve Avrasya'nın bilinen en eski kavimleri olan ve
İranî olup olmadıkları halâ tartışılan Kimmerler (MÖ
12-8 yy) ve İskitler (MÖ 8-3 yy) istisna
tutulursa, bildiğimiz ilk Türk-İranî kavim ilişkisi,
Hunlar ile Alanlar arasında MS 370'lerde olmuştur
Bu tarihlerde doğu-batı yönündeki bir Hun akını, Orta
Asya steplerindeki İranî kavimlerin hakimiyetine
günümüze kadar son verdi Daha sonra tarih sahnesine
çıkan ne Partuşlar, ne Soğdlar, ne de Sâsânîler, Asya
steplerinde söz sahibi olabildiler
Çinlilerden sonra en eski komşuluğumuz İranlılarla
olmuştur Sâsânîlerden yirminci yüzyılın ikinci
çeyreğine kadar İran'ın dâimâ bir Türk devleti
tarafından yönetildiğini ve bugünkü devletin sınırları
içinde yaşayan halkın yarıdan çoğunun Türk olduğunu
düşünürsek, bu ilişkinin sadece çok uzun değil, aynı
zamanda çok derin bir ilişki olduğunu anlarız Hele
son bin yılda Türklük dünyasının ortasında kalan
İranlılar ile Türkler, bu uzun komşuluk ilişkisi
sırasında birbirlerinden pek çok şey öğrenmişlerdir
Ankara’da, 1995 yılında yapılan bir yayın, bu
ortaklaşalığın bugün bile sürdüğünü göstermektedir A
Dilberipur’un “Türkçe-Farsça Ortak Kelimeler Sözlüğü”,
bize, bugünkü Fars ve Türk dilleri sözlüklerinin 7000
sözünün ortak olduğunu göstermektedir


Alıntı Yaparak Cevapla