Prof. Dr. Sinsi
|
Felsefe-İnsan Rasyonel Olabilir Mi?/Bertrand Russel
Kendimi hep bir rasyonalist olarak düşünürüm; ve bana göre bir rasyonalist, insanların rasyonel olmasını isteyen kişidir

Rasyonellik günümüzde birtakım sert eleştirilere uğramış bulunuyor; öyle ki, ne anlama geldiğinin bilinmesi, bilinmesi durumunda da insanların elde edebilecekleri bir şey olup olmadığını kestirmek zordur
Rasyonelliği tanımlama sorununun biri teorik, öteki de pratik olmak üzere iki yönü vardır:
Rasyonel düşünce nedir? Rasyonel davranış nasıldır? Faydacılık (pragmatizm) kanıların irrasyonel olduğunu, psikanaliz de davranışların irrasyonel olduğunu vurgular
Bu iki yaklaşım çoğu kimseyi, düşünce ve davranışların olumlu bir şekilde uyum gösterecekleri ideal bir rasyonelliğin var olmadığı görüşüne yöneltmiştir Bu da şöyle bir sonuca yol açar görünmektedir:
Eğer siz ve ben değişik kanılara sahipsek, bunu tartışmanın ya da tarafsız bir kişinin hakemliğine başvurmanın yararı yoktur Yapabileceğimiz tek şey, parasal ve askeri gücümüz ölçüsünde, etkili konuşma, reklam, ya da savaş yollarıyla birbirimizle mücadele etmektir Böyle bir bakış açısının çok tehlikeli, uzun dönemde ise uygarlık için yokedici nitelikte olduğu kanısındayım Bu nedenle, rasyonellik idealinin, onu yok edeceği düşünülen fikirlerden etkilenmediğini, düşünce ve yaşama bir yol gösterici olarak eskiden taşıdığı bütün önemi koruduğunu göstermeye çalışacağım
Önce kanıların rasyonelliğini ele alalım
Bunu, basit olarak, bir kanaate varmadan önce, konuyla ilgili bütün kanıtları dikkate alma olarak tanımlıyorum Rasyonel bir kişi kesinliğin olanaklı olmadığı durumlarda olasılığı en kuvvetli olan görüşe en büyük ağırlığı verir, yabana atılamayacak ölçüde olasılığı olanları da varsayım olarak aklında tutar; çünkü bunların tercihini gerektiren bazı kanıtlar sonradan ortaya çıkabilir
Doğaldır ki burada, gerçeklerin ve olasılıkların çoğu durumda nesnel bir yöntemle -yani iki dikkatli kişiyi aynı sonuca götürecek bir yöntemle- saptanabileceği varsayılmaktadır Bu varsayım sık sık sorgulanmaktadır Çok kimse aklın tek işlevinin kişinin kendi özlem ve gereksiniminin doyumunu kolaylaştırmak olduğunu söylemektedir
Pelebs Ders Kitapları Komitesi'nin yayınladığı Outline of Psychology (Psikolojinin Anahatları) kitabında (sayfa 68)
"Zihin her,seyden çok bir taraf tutma aracıdır İşlevi kişiye ya da türe yararlı olacak eylemlerin gerçekleşmesini ve daha az yararlı olanlarının engellenmesini güven altına almaktır,"
denilmektedir
Ancak aynı yazarlar yine aynı kitapta (sayfa 123) ve yine italik harflerle "Marksistlerin inancı ile dinsel inanç arasındaki fark pek derinlerdedir; dinsel inanç özlem ve gelenek temeline, diğeri ise nesnel gerçeklerin bilimsel analizine dayanır," demektedirler Eğer amaçları kendilerini Marksist inancı seçmeye yönelten şeyin akıl olmadığını öne sürmek değilse, bu sözler akıl için söylemiş oldukları sözlerle çelişmektedir
Amaçları ne olursa olsun "nesnel gerçeklerin bilimsel analizinin" olanaklı olduğunu kabul ettiklerine göre, nesnel anlamda rasyonel olan görüşlerin de olanaklı olduğunu kabul etmeleri gerekir
İrrasyonel bir bakış açısı öneren daha bilge yazarlar, örneğin faydacı filozoflar, bu kadar kolay açık vermiyorlar Onlar, kanılarımızın, doğru olmaları için uymaları gereken nesnel gerçek diye bir şeyin var olmadığını ileri sürüyorlar Onlar için kanılar yalnızca varolma savaşında kullandığımız silahlardır ve insanın yaşamını sürdürmesine yardımcı olanlarına "doğru" denilmelidir
Bu görüş İ S altıncı yüzyılda, budizm Japonya'ya ilk eriştiği zamanlar, Japonya'da yaygın olan görüştü Yeni dinin doğruluğundan kuşku duyan iktidar, deneme olarak, saray mensuplarından birine bu dini kabul etmesini emretti; eğer bu kişi başkalarından daha başarılı olursa yeni din herkesçe kabul edilecekti Bu yöntem faydacıların bütün din tartışmalarında -günümüze uyum sağlayacak değişikliklerle- benimsedikleri yöntemdir; ancak ben, insanı zenginliğe, bütün öteki dinlerden daha çabuk götürdüğü anlaşılan Museviliğe geçen bir kimse duymadım
Faydacılar "doğru"yu bu şekilde tanımlasalar da günlük yaşamda zaman zaman ortaya çıkan ve bu denli incelikli olmayan sorunlarda hep çok değişik bir standart uygularlar Bir cinayet davasının jürisinde yer alan bir faydacı, kanıtları herhangi bir insan gibi değerlendirecektir; ancak eğer kendisine özgü ölçütü uygulayacak olsa, toplumda kimin idam edilmesinin daha karlı olacağını düşünmesi gerekir
Tanım gereği o kişi cinayetin de suçlusudur; çünkü başka birisinin değil de onun suçlu olduğuna inanmak daha yararlı, bu nedenle de daha "doğru"dur Bu tür faydacılık ne yazık ki bazen gerçekten uygulanıyor Amerika ve Rusya'da bu tanıma uygun "düzmece suçlamalar" yapıldığını duymuştum Ancak böyle durumlarda, gerçeği gizlemek için hiç bir çaba esirgenmiyor; başarılı olunamazsa da rezalet çıkıyor
Gizleme için gösterilen bu çaba, bir cinayet olayında polisin bile nesnel gerçeğe inandığını göstermektedir Bilimde aranan da bu türden -çok alelade ve tatsız- bir nesnel gerçektir İnsanlar, onu bulma umudunu taşıdığı sürece, dinde aranan gerçek de bu türdendir İnsanlar ancak dinin gerçek olduğunu doğrudan kanıtlamaktan umut kestiği zamandır ki, onun sözümona yeni-moda bir anlamda "gerçek" olduğunu kanıtlamaya koyulmuşlardır
Genel olarak ifade etmek gerekirse, irrasyonalizm, yani nesnel gerçeği yadsımak, hemen her zaman, hiçbir kanıtı olmayan birşeyde ısrar etmek; ya da çok sağlam kanıtları olan birşeyi yadsımak arzusundan kaynaklanır Ancak, yatırım yapmak gibi, bir hizmetçi tutmak gibi pratik konularda hep nesnel gerçeğe olan inanç egemen olur
Eğer herhangi bir konudaki inancımızın doğru olup olmadığı gerçek olgularla sınanabiliyorsa, başka konularda da aynı sınama yapılmalıdır Bunun uygulanmadığı durumlar bizi bilinemezciliğe (agnostisizme) götürür
Konuları göz önüne alındığında bu düşünceler kuşkusuz çok yetersiz kalmaktadır Gerçek olguların nesnelliği sorunu, filozofların şaşırtmacaları nedeniyle çok zorlaşmıştır Bu konuyu başka bir yerde daha detaylı olarak ele almış bulunuyorum Şimdilik, gerçek olguların var olduğunu, bunların bazılarının bilinebildiğini, diğer bazıları için ise bilinen gerçek olgulara göre bir olasılık derecesi saptanabileceğini varsayacağım
Ancak kanılarımız çoğu kez gerçeklere ters düşer; hatta belirli kanıtlara göre bir şeyin olası olduğunu söylediğimizde bile, aynı kanıtlara göre o şeyin olası olmadığı da söylenebilir Bu durumda rasyonelliğin kuramsal yanı, gerçek olgulara ilişkin kanılarımızı özlemlere, önyargılara, geleneklere değil, kanıtlara dayandırmaktan ibarettir
Rasyonel bir kimse, konuya bağlı olarak, bir hukukçudan ya da bir bilimciden farksızdır
Bazı kimseler, insanların en çok değer verdiği kanılarının tuhaf, hatta çılgınca denebilecek kökenlerine dikkat çekerek psikanalizin, kanılarımızın rasyonel olmasının olanaksızlığını saptadığını düşünürler Psikanalize derin bir saygım vardır ve son derece yararlı olabileceğine inanırım Ancak Freud ve ardıllarına esin kaynağı olan bakış açısı bir ölçüde gözden kaçırılmaktadır Onların yöntemlerinin temel amacı, tedavi etmeye, isteri ve çeşitli türden akıl bozukluklarını iyileştirmeye yöneliktir Savaş sırasında ortaya çıkan savaş nevrozunun en etkili tedavi yönteminin psikanaliz olduğu kanıtlanmıştır
Rivers'ın daha çok "mermi şoku" hastalarıyla olan deneyimlerine dayanarak yazdığı Instinct and Unconscious (İçgüdü ve Bilinçötesi) kitabında, açıkça kabullenilmediği zaman korkunun yol açtığı kötü etkiler çok güzel bir şekilde incelenmektedir Bu etkiler, doğal olarak, çeşitli tiplerde felçler, görünürde fiziksel olan hastalıklar gibi, daha çok zihinsel olmayan türdendir
Şimdilik bunlarla ilgilenmeyeceğiz; konumuz zihinsel bozukluklardır Delilerdeki kuruntuların çoğunun içgüdüsel engellemenin bir sonucu olduğu ve tümüyle zihinsel yollarla -yani hastaya, anısını baskı altında tuttuğu gerçekleri anımsatmak yoluyla- tedavi edilebildikleri anlaşılmıştır Bu çeşit bir tedavi ve onu çağrıştıran durum, hastanın yitirmiş olduğu sağlıklı bir ruh halinin var olduğunu ve unutmayı en çok istedikleri de dahil olmak üzere, bütün işe yarar gerçekleri bilinç yüzüne çıkarmakla bunun tekrar kazanılabileceğini varsayar Bu, bazı kişilerce ısrarla önerildiği üzere, irrasyonelliği karşı koymadan kabullenme yönteminin tam tersidir
Bu kişilerin tek bildiği, yalnız psikanalizin, irrasyonel kanıların etkinliğini ortaya çıkardığıdır; onun amacının bu etkinliği belirli bazı tıbbi yöntemlerle azaltmak olduğunu unuturlar veya gözardı ederler
Benzer bir yöntemle delilikleri pek belirgin olmayan kişilerin irrasyonel tutumları da tedavi edilebilir; yeter ki hastalar kendi kuruntularını paylaşmayan bir hekimin tedavisine rıza göstersinler Ancak, cumhurbaşkanları, bakanlar, önemli şahsiyetler bu koşulu nadiren yerine getirirler; ve tedavi görmeden yaşamlarını sürdürüp giderler
Buraya kadar rasyonelliğin teorik yönünü ele aldık Şimdi üzerinde duracağımız pratik yönü ise daha da büyük bir zorluk sergiler Pratik konulardaki fikir ayrılıklarının iki kaynağı vardır: Birincisi tartışmacıların arzuları arasındaki farklılık, ikincisi de arzularını gerçekleştirme araçlarını değerlendirmedeki farklılıktır İkinci tür farklılıklar gerçekte teoriktir; ancak sonuçları açısından uygulamaya dönüktürler
Örneğin bazı yetkililer ilk savunma hattımız için savaş gemileri gerektiğini ileri sürerken, diğerleri de uçakların gerekliliğini vurgular Burada önerilen sonuç, yani ulusal savunma konusunda bir farklılık yoktur; fark, bunun hangi araçlarla yerine getirileceğindedir Bu nedenle tartışma salt bilimsel bir yöntemle çözümlenebilir; çünkü anlaşmazlığa neden olan fikir ayrılığı gerçeklerle; geçmiş veya gelecek, kesin veya olası gerçeklerle ilgilidir Buna benzer bütün durumlarda söz konusu olan, her ne kadar uygulamaya yönelik bir konuysa da, teorik olarak nitelendirdiğimiz türden bir rasyonellik işe karışır
Ancak bu sınıfa dahil edebileceğimizi düşündüğümüz birçok olayda, uygulamada büyük önem taşıyan bir zorluk ortaya çıkmaktadır Belirli bir şeyi yapmak isteyen bir kimse, böyle yapmakla yararlı saydığı bir sonuca ulaşacağına kendini inandırır; o arzusu olmasaydı böyle bir inanç için hiç bir neden olmayacağını bilse bile Gerçekler ve olasılıklarla ilgili konulardaki yargıları da, kendisininkine karşıt arzuları olan bir başka kişininkinden çok farklı olacaktır
|