Yalnız Mesajı Göster

10.000 Teorisi Ve Big-Bang'in Çöküşü Makale

Eski 10-24-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

10.000 Teorisi Ve Big-Bang'in Çöküşü Makale




"Onlara de ki; yeryüzünde geziniz de Allah'ın canlıları ilk kez nasıl yarattığını görünüz Allah bu yaratma işlemini ilerde bir kere daha tekrarlayacaktır Hiç kuşkusuz Allah'ın her şeye gücü yeter"(Ankebut 20)

Seyyid Kutub, Kudreti Sonsuz yüce bir kudretin sözüyle hareket etmeden isabetli bir yargıya varılamayacağını söylüyor…

Kur'an-ı Kerim, kendi gerçekliğinin kanıtı ve delili olarak dikkatleri koskoca evrene ve onun görkemli sahnelerine çeker Kendi içerdiği gerçeği düşünmenin, gözlemlemenin sergi alanı olarak evreni gösterir İnsan kalbinin bu evren karşısında durup etraflıca düşünmesini, evrendeki dehşet verici gelişmeler karşısında uyanık bulunmasını, yaratıcı eli ve sonsuz gücünü hissetmesini, O'nun koyduğu olağanüstü ahenge sahip yasalar sistemini kavramasını sağlar Bunun için düzgün ve basit bir bakış yeterlidir Zor ve yorucu bilimsel araştırmaya da gerek yoktur Sadece uyanık bir duyguya, basîretli bir kalbe ihtiyaç vardır

Ahiretin göz-ardı edilmesi, onu göz-ardı edenlerin ölçülerini yanıltıcı kılmakta, ellerindeki değerlerin dengesini bozmaktadırDolayısıyla, hayatı, olaylarını ve değerlerini doğru algılayamamakta, onlara ilişkin bilgileri eksik, yüzeysel kalmaktadır Çünkü insanın iç dünyasında ahiretin hesaba alınması, yeryüzünde ve kâinatta oluşan her şeye bakışını değiştirmektedir

Ey insanlar(!) Sizin yaratılmanız ve tekrar dirilmeniz tek bir kişinin yaratılması ve tekrar diriltilmesi gibidir Şüphesiz Allah, işitendir görendir (Lokman 28)

Seyyid Kutub bu âyeti yorumlarken

"Dilemenin salt yaratılacak nesneye yönelimi ile yaratmayı gerçekleştiren irade açısından bir veya birden fazla nesnenin yaratılması aynıdır O ferdin yaratılmasında sınırlı bir emek harcamadığı gibi, her ferdin yaratılmasında emek yinelemez de Ona göre bir tek kişinin yaratılması ile milyonların yaratılması ve bir ferdin diriltilmesi ile milyonların diriltilmesi birdir Yaratma işi bir “kelime” dilemedir sadece, "Bir şey dilediği zaman O'nun buyruğu sadece o şeye ol demektir, o da hemen olur" (Yasin Suresi 82) der

Aslında kâinatın nasıl yaratıldığını anlamak çok da zor değil Çünkü bu yaratılış her-an oluş halinde Bütün kâinat; galaksiler, yıldızlar, güneş sistemi, dünya, dağlar, taşlar, denizler vs ve tabi ki insan, her-an “oluş” halindedir Bunu görmek için bilime bile gerek yok, çünkü o kadar açıktır ki Bunu görmek için yapılması gerekeni Seyyid Kutub şöyle anlatıyor

İnsan kalbi geleneğin uyuşukluğundan, alışkanlığın neden olduğu bıkkınlıktan uyanmadıkça, çevresindeki evrenden yükselen melodilere kulak vermedikçe, mesajlarını düşünmedikçe, Allah'ın harikalar yaratan elinden çıktığı şekliyle varlıkların cevherini ortaya koyacak Allah'ın nuru ile bakmadıkça, gözü yada duygusu bir olağanüstülük sezdiği zaman hemen Allah'ı anmadıkça, sanat ile sanatkâr arasındaki bağı sezmedikçe, bu sırada her şeyin ötesinde Allah'ın güzelliğini ve ululuğunu görerek hissettiği ve gördüğü şeylerdeki güzelliklere ilişkin bilinci artmadıkça bu görüşü yakalayamaz

Gökteki yıldızların yerleri, hacimleri, birbirlerine oranları, çevrelerindeki uzay boşluklarının oranları, yörüngelerinin biçimleri; hacimleri, konumları ve hareketleri arasındaki ilişki son derece duyarlı, ince hesaplıdır Fakat açık, bilinçli ve Allah'a bağlı bir kalbin, bu muhteşem varlıklar karşısında coşku ve heyecan duyması için bütün bu saydığımız özelliklerin inceliklerini bilmeye ihtiyacı yoktur Karanlık bir gecede görülen dağınık yıldızların manzarası, bu manzaranın bam-tellerini titreştiren mesajları, ay'lı bir gecenin uzayı saran aydınlığı, tanyerinin karanlıkları yaran ışıkları, batan güneşin karanlıklar tarafından yutuluşu onun için yeterlidir Hatta böyle bir kalp için yer yuvarlağının şu çeşitli ve çarpıcı görüntüleri bile yeterlidir Bu görüntüler görmekle bitmez İnsan bütün ömrünü bu görüntüleri yakalama ve gözleme amacı uğrunda hep gezilerde harcasa bu manzaraların çok azına yetişebilir Hatta duyarlı bir kalp için bir tek çiçek bile yeterlidir Onun renklerini, boyalarının ton farklarını ve yapısının çeşitli öğeleri arasında bulunan uyumu insan inceleye-inceleye bitiremez

Gerçek ilim, tanımaktır, marifettir; gerçeği kavramaktır Bu ilim, insanın basiretini, uz-bakışını açar İnsanın bu evrende var olan değişmez gerçeklerle bağ kurmasını sağlar İlim, zihni dolduran, fakat evrenin büyük gerçeklerine ulaştırmayan, açık ve somut olan nesnelerin ötesine geçmeyen kopuk ve soyut bilgiler değildir

Yalın deneylerin ve yüzeysel gözlemlerin sınırları önünde duranlar ise, mâlûmat derleyicileridir; alim değildir onlar

Sadece duyarlı, bilinçli, açık, eşyanın dış yüzeylerinin ötesinde bulunan gerçekleri kavrayan, gördüğü ve bildiği şeylerden yararlanan, gördüğü ve dokunduğu her şeyde Allah'ı hatırlayan; Allah'ı da, O'nun huzuruna çıkarılacağı günü de unutmayan kalblerin sahipleri bilebilirler

Çünkü hiçbir “normal akıl” yerlerin ve göklerin yaratılışını, kudreti sonsuz, üstün bir güce bağlamadan açıklayamaz

"Doğrusu ancak akl-ı selim sahipleri öğüt alır"(Zümer 39)

Evren, bütünü ile, yüce Allah'ın mucizelerine yönelik bir gözlem ve irdeleme alanıdır Bu alan uçsuz-bucaksızdır, sürekli ve kalıcıdır Tümü ile bir mucize olduğu gibi, içindeki irili-ufaklı tüm varlıklar da ayrı-ayrı birer mucizedir Kur'an, insan kalbini her an bu sürekli, bu kesintisiz mucizeleri görmeye, onların kesin ve tartışmasız tanıklıklarını dinlemeye, bu orijinal yaratma gücünün şaşırtıcı örneklerinden zevk almaya çağırır Bu orijinal yaratma gücünün eserlerinde estetik ile mükemmellik bir aradadır Bu ortaksız gücün harika eserleri dehşet ve şaşkınlık duygularını harekete geçirdiği gibi soğukkanlı ve köklü imanın, ikna olmuşluk duygusunun kalplerde pekişmesini sağlar

Şu koca evrende her nesnenin belirli bir yeri vardır Her-şey o kaymaz ve sarsılmaz yerinde durur Şu evren bütünü değişmezliğe ve istikrara dayanır Ne değişken arzuların ne oynak mizaçların ne geçici rastlantıların ve ne de saman alevi gibi parlayıp sönmesi bir olan uçucu heveslerin tutsağıdır Her-şeyin belirli bir yeri, belirli bir zamanı vardır Her-şey belirlenmiş yerine ve zamanına bağlıdır

Şu duyarsız insanların çevrelerindeki her-şeye istikrar ilkesi egemendir Bu ilke bütün nesnelerde ve olaylarda belirir Gök cisimlerinin dönüşleri, hayatın yasaları, bitkilerin ve hayvanların gelişim evreleri, maddelerin ve cisimlerin sabit nitelikleri bu ilkeye bağlıdır

Bu anlattıklarımıza göre, hayatın başlaması için, 137 milyar yıl, 15 milyar yıl, 2 milyon yıl gibi uzun zaman dilimlerine ihtiyaç yoktur Bu süreç, insanlık tarihi olan ortalama 10000 yıllık bir süreçtir İnsanlar, bitki örtüsü, dünya, güneş, kısaca bütün evren ortalama 10000 yaşındadır Daha uzun bir zaman dilimine gerek yoktur Bu mükemmel yaratılışın oluşması Allah için bir zorluk değildir

Dünyaya göre belirlediğimiz ölçümler mutlak-doğru ölçümler değildir, olamaz da Çünkü evrenin diğer yerlerindeki genel özellikler farklıdır Mesela; Jupitere göre Plüton daha soğuktur Güneşe göre bir nötron yıldızının kütle-çekimi daha fazladır Suyun kaynama derecesi bile bulunulan yere göre değişir Yükseklerde farklıdır Bu yüzden yapılacak ölçümler mutlak-doğru olamaz

İzâfiyet teorisine göre evrendeki zamanı gösterebilecek “evrensel bir saat” olamaz Çünkü kesin bir zaman yoktur İzâfiyet teorisi; zamanın, yer-çekimine ve hıza bağlı olarak değiştiğini; yani zamanın mutlak olmadığını ve evrenin içindeki değişkenlere bağımlı olduğunu göstermiştir

Bu durumda bilimin verileri de izâfidir Sadece “birilerine” göre doğrudur

Kâinatın yaşı mutlak-kesin olarak belirlenemez Bilim-adamlarının belirledikleri 137 Milyar yıllık bir yaş dünyaya-göre belirlenmiş bir süredir Dünyadaki ölçüm sonuçlarıyla güneşteki ölçüm sonuçları farklı çıkar Eğer bir nötron yıldızında olsaydık evrenin yaşını farklı hesaplayacaktık Demek ki evrenin yaşı göreceli bir kavramdır Mutlak bir yaş belirleyemeyiz

Big-Bang teorisi, evrim teorisinin bir uzantısıdır Evrim teorisinin gerçek olması için, Big-Bang teorisi gibi 15 milyar yıllık zaman dilimini kapsayan bir teoriye ihtiyaç duyulmuştur Bakın bir kaynakta bu nasıl doğrulanıyor:

“Biyolojinin özünde yer alan evrim düşüncesi ilkin astronomide kendini gösterir Astronomi bize bilimsel yasaların ilk örneklerini vermekle kalmamış, dünyamızın zaman içinde gelişerek oluştuğu görüşünü de getirmiştir” Yine aynı kaynakta: “Evrim, yavaş yürüyen uzun süreli bir süreçtir Bazı araştırmacılar, yeni bir türün ortaya çıkması için ortalama yüzbin kuşağı kapsayan bir süreye ihtiyaç olduğu görüşündedirler” Bu sözlerin hepsi, uzaklaştırma psikolojisidir

“Hani Rabbin, Adem-oğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: Ben sizin Rabbiniz değilmiyim? (demişti de) onlar: Evet (Rabbimizsin), şahid olduk demişlerdi (Bu,) Kıyamet günü: Biz bundan habersizdik dememeniz içindir Ya da: Bizden önce ancak atalarımız şirk koşmuştu, biz ise onlardan sonra gelme bir kuşağız; işleri bâtıl olanların yaptıklarından dolayı bizi helak mi edeceksin? dememeniz için”(A’raf 172)

Yazar Mehmed Alagaş bu âyeti yorumlarken, bâtıl teorilerin milyarlarca yıllık bir zamana ihtiyaç duyduklarını, çünkü müstekbirlerin asıl amacının başka bir şey olduğunu dile getiriyor:

Dünya âlemine gelen her insanın özünde bu İlahi gerçek, bu fıtri hakikat bulunmaktadır Nitekim “hatırlat” emri ile muhatap olan tüm peygamberler, insanlara bu İlahi gerçeği hatırlatıyorlar ve insanları bu İlahi gerçeğe da*vet ediyorlardı Duydukları ve gördükleri âyetleri tefekkür ederek bu İlahi gerçeği hatırlayacak olan samimi insanlar, tabi ki bu gerçekler istikametinde yaşayacaklar ve kendile*ri gibi birer beşer olan müstekbirlerin şeytani taleplerine karşı çıkacaklardır






Alıntı Yaparak Cevapla