|
Prof. Dr. Sinsi
|
Felsefe-Yeryüzünde Bir İnsan/Orhan Hançerlioğlu
Taşlardan, topraklardan, madenlerden; bitkilerden, hayvanlardan insana kadar gelen bu süreç, ne türlü bir süreçtir? Bu akıl durdurucu görünümün altında yatan nedir?
Şimdi artık bu çok yalın doğa yasasını açık seçik biliyoruz Milyonlarca yıl süren bu dramatik serüvenin altında yatan, doğanın evrensel evrim yasası’dır Ama bu yasayı bilimsel olarak açıklayabilmek için Charles Darwin (1809- 1882) gibi bir bilgin gerekiyordu
Öküze, korunması için, boynuz verilmiş Ya mürekkepbalığı korunmayacak mı? Onun da boyası var Mürekkepbalığı öylesine boyar ki suyu, saldıranlar ne etseler onu bulamazlar Boynuzsuz, boyasız tavşan da çevik bacaklarına güvenir Kuşlar kanatlanıp uçarak kendilerini kurtarırlar Ya boynuzsuz, boyasız, kanatsız, hantal bacaklı insan? Onu da usu (aklı) koruyacak İyi ama neden kimine boynuz, kimine boya, kimine çevik bacak, kimine kanat, kimine us? Örneğin bütün varlıklar boynuzlu olamazlar mıydı?
Bu soruya Darwin’den çok önce Fransız bilgini Jean Lamarck (1744-1829) karşılık vermişti:
Hayır, olamazlardı Çünkü her varlık; içinde varlaştığı özdeksel koşullara göre oluşuyordu
Ne türlü koşullar içindeyse o türlü olmak zorundaydı Kuşu varlaştıran koşullar çevik bacakları gerektirmediği gibi öküzü varlaştıran koşullar da usu gerektirmiyordu Gereksinme (ihtiyaç) organ yaratmaktaydı Buna karşı, artık gereksenmeyen organlar da köreliyor ve ortadan kalkıyorlardı Ortamın zorlamasıyla meydana gelen özellikler kalıtımla kuşaklardan kuşaklara geçiyor, geçerken daha da gelişiyorlardı Örneğin zürafa, önceleri otla beslendiği için normal boyunlu ve normal bacaklı bir hayvandı Yaşadığı çevre çölleşince başka bir çevreye geçerek yiyeceğini yüksek dallardan sağlamak zorunda kalmıştı O yüksek dallara erişebilmek için de zorunlu olarak bacakları ve boynu uzamıştı
Ne var ki bu karşılık açıklamaya yetmiyordu Daha başka ve haklı soruları da karşılayabilmek gerekiyordu Çevresel koşulların etkisiyle varlaşan özellikler nasıl oluyor da kuşaklardan kuşaklara geçebiliyordu? Ortam adı verilen bilinçsiz bir güç bu kadar düzenli ürünler meydana getirebilir miydi?
Darwin’in büyük önemi, bu soruları bilimsel olarak karşılamasındadır Darwin bu alana bol sayıda bilimsel kanıtlar getiriyor Kendinden önce bu alanda çalışan Lamarck, Diderot, Robinet, Charles de Bonnet vb gibi evrimcilerin kuramsal varsayımlarını düzeltiyor ve bilimsel olarak doğruluyor Özellikle Lamarck’ın soyaçekim ve çevreye uyma varsayımlarını yepyeni doğal ayıklama ve yaşama savaşı bulgularıyla güçlendiriyor
Darwin’e göre yaşam kasırgası içinde ancak yaşama gücü olanlar canlı kalırlar ve türlerini sürdürürler Bu, bir doğal ayıklanma ya da doğal seçme (selection naturelle)’dir Yaşama savaşında ayakta kalanlar belli özellikler gösterenlerdir Bu özellikler, soyaçekimle yeni kuşaklara geçmektedir, hem de daha gelişerek Bitki ve hayvan yetiştirenler kuraldışı (müstesna) özellikler gösterenleri birbirlerine aşılaya aşılaya yeni türler elde ederler İnsanların bile yapabildiği bu aşılamayı doğa daha kolaylıkla ve doğal olarak yapmaktadır
Gerçekten de, bu seçim, doğumdan önce başlamaktadır
Cinsi yaşatan, sürdüren en güçlülerdir (Dr Fritz Kahn, İnsan ve Hayat, s 38)
Antropoloji bilgini Sir Arthur Keith şöyle diyor: Darwinisme’i maymundan hemen insana geçivermiş bir evrim zinciri olarak anlamak yanlıştır Büyük insan familyasının çeşitli gruplara ve bu grupların da çeşitli türlere ayrıldığı bir eski dünya düşünün Bugün maymunlar nasıl büyüklü küçüklü çeşitli gruplar halinde görünüyorlarsa, o eski dünyanın insanları da öyle görünmekteydiler İşte bu çeşitli türler girdabı içinde bir tür, yaşama kavgasından artakalarak bugünkü insan türünü meydana getirmiştir (A Keith, İnsanlığın Eskiliğine Dair)
Antropoloji alanındaki son bulgular günümüzden 400 milyon yıl önceki Silür döneminde deniz hayvanlarının yaşadığını,
300 milyon yıl önceki Karbon döneminde kara bitkilerinin belirdiğini,
150 milyon yıl önceki Jura döneminde dinozorlarla sürüngenlerin göründüğünü,
60 milyon yıl önceki Eosen döneminde de maymun ve ilerde insanlaşması muhtemel primatların çoğaldığını meydana koymuştur
Bu çağlardan kalma fosil kalıntıları, günümüzden 35 milyon yıl önceki Oligosen döneminde yaşamış olan Dryopithecus Africanus adı verilen maymun türüyse, günümüzden 25 milyon yıl önceki Miosen döneminde yaşamıştı Bu çağda bulunan Ramapitehecus punjabicus ve Kenyapithecus Africanus’ün insan türünü meydana getirecek olan ilk insanımsılar (Latince: Hominidae) oldukları sanılmaktadır
12 milyon yıl önceki Pliosen döneminden hiçbir fosil bulunamamışsa da 3 milyon yıl önceki Pleistosen döneminden ilk insanlaşan maymun grubu olduğu sanılan Australopithecus fosilleri bulunmuştur Çünkü, bunlara gelinceye dek bütün maymun grupları çoğunlukla ağaçlarda yaşarken bu grubun yerde yaşadığı saptanmıştır Bu maymun-insan fosillerinin ilki 1924 yılında Rodezya’da bulunmuştu Daha sonra bu türden düzinelerle fosil meydana çıkarılmıştır
Bu fosillerle birlikte bunlarca yapıldığı sanılan yontulmuş çakıl taşları da bulunmuştur
Pleistosen döneminin üçüncü buz çağından önce insan tüzünün geniş ölçüde yayıldığı sanılmaktadır Neandertal adamı bu ilk insanlardan biridir ve Homo sapiens Neanderthalensis adıyla anılmaktadır
Bu dönemin dördüncü buz çağı Neandertal adamını hemen tümüyle yok etmiştir
Ama, bu çağ sona ermeden Homo sapiens sapiens adı verilen gerçek insanlar dünya üstünde görünmüşlerdir Sürüp gitmekte olan soyumuzun ataları bunlardır Bu insanlar çeşitli ırklar halinde var olmuşlardır Bu ırkların ilki de Cro-Magnon ırkıdır
Yaşambilimsel evrimden insansal tarihe geçiş emek’le başlamıştır İnsansal emeği hayvansal çaba’dan ayıran, bu emeğin bilinç’li oluşudur
Emek ve bilinç, birbirlerinin koşulu olarak, insana özgü bir diyalektik ikileşme’dir
Yüksek hayvan türlerinde beliren zeka ve onunla sınırlı olarak gelişmiş bulunan çaba, evrim sonucunda insansal bilinç ve bilinçli emeğe dönüşmüştür Bu gelişme, pek uzun bir evrimin ürünüdür Hayvansal zeka ve çaba, sadece doğadan yararlanmak’la kalmış, doğayı yararına uygun olarak değiştirip, ona egemen olmak’la insanlaşmıştır
İnsan, kendisini meydana getiren doğasal koşulları aşmakla varlaşmıştır ve bundan ötürüdür ki, artık o, doğasal koşullara indirgenemez Bilinç ve eyleminin birbirlerini karşılıklı olarak etkilemesiyle gerçekleşen uzun bir evrim sonunda alet yapmış ve hayvandan farklı olarak kendi kendini üretmiş’tir Hayvan, tek başına bir varlık olduğu halde, insan ancak toplumsal bir varlık’tır: "İnsan, toplumsal ilişkilerinin toplamıdır"
Ama gene de karşılanması gereken bir soru var: İnsan nedir? Madenler, bitkiler ve hayvanlar arasında böylesine başkalaşmak (insanlaşmak) neden?
Hollandalı anatom Louis Bolk’a göre, bu başkalaşmanın nedeni, bireysel gelişmedeki gecikmedir (Retardation kuramı)
İnsana özgü nitelikler, bu gecikmenin sonucudurlar Hayvan doğduktan birkaç gün, ya da birkaç hafta sonra yürür, insan ancak bir yıl sonra yürümeye başlar Hayvanın büyümesi birkaç gün ya da birkaç yılda biter, insanın büyümesi on dokuz yıl sürer Üretme yeteneği hayvanda birkaç ay ya da birkaç yılda, insanda on beş yılda başlar Hayvanlar tüylü doğarlar, insan on beş yıl sonra tüylenir Daha pek çok alanlarda da görüleceği gibi insan, pek uzun yıllar, doğuş sırasındaki durumunda (embrional durum) kalır
Bu gecikme, sonunda insanın kılsızlığında görüldüğü gibi büsbütün yok olmaya varacak olan (elimination) bir organ gerilemesini, güçsüzlüğünü doğurur Her hayvan çevresine uyar, insansa bu güçsüzlüğünden ötürü çevresine uyamaz Bu yüzden de yaşayabilmek için çevresini kendisine uydurmak zorundadır Tükenip yok olmamasını da gene bu gecikmeye borçludur
Profesör Bolk’a göre, gelişmenin gecikmesi, bir iç engelleme yüzündendir Bu engellemeyi de iç guddelerin ürünleri olan hormonlar sağlamaktadır İnsan vücudunda engelleyici hormonların çoğalması, beynin büyümesiyle bağlantılıdır Zekanınsa, beynin bedene göre büyüklüğüyle arttığını biliyoruz Şu halde, denilebilir ki, insanın gücü güçsüzlüğündedir İnsan çevresine uyamayacak kadar güçsüzleştiğinden, çevresini kendisine uydurabilmek için akıllanmak zorunda kalmıştır
Beyni büyümüş, zekası artmıştır Maymun, soğuğa karşı, kıllanarak yaşar İnsan kıllanamayınca, maymunun derisini yüzüp kendi sırtına geçirerek yaşar Bu yüzdendir ki, dağ hayvanı dağda, ova hayvanı ovada, deniz hayvanı denizde, sıcak hava hayvanı sıcakta, soğuk hava hayvanı soğukta yaşayabildiği halde insan, dünyanın her köşesinde yaşamaktadır
|