Prof. Dr. Sinsi
|
Sakla Gölgemi|Makaleler-Denemeler
Gidiyorum İstanbul
Bir demet yağmur var avuçlarımın içinde, sessizliğim bahardan kalma bir intihar,
bıraktım kapısı hiç çalınmayan bir evin bahçesine Kırgınım ve huysuzum dillenmeyen sözlere…
“giden gitsin, sen şarkılar söyle içinden, boş ver”, diyemeyecek kadar şarkılıyım, birazdan yolda durduracak beni polisler, şarkı kontrolünde promili aşmış olacağım
Gidiyorum İstanbul
Bana çok geldin, belki de az Karıştırdım sevda sözcüklerini okey taşlarıyla
Çifte dönüyordum, yenildim Saat sabahın üçü, saat sabahın orta şekerli hali,
saat sabahın yalpalayan yürüyüşü Galiba iğnesi kırılmış bir plak kadar bozuğum
Dağıttım kadın aklımla, yeter kavuşmalar için soyunduğum
Gidiyorum İstanbul
Benden önce çok gidenlerin anısına, bir selam daha bırakarak sokaklarına
Kaldırımların ıslak tenhalığına tükürdüm ve küfürler yağdırdım dili bozuk kavuşmaların
ısırgan soğukluğuna *****ıyorum, hadi susturun yine, yeniden, bir kez daha
Elbet bir zaman yorulacaksınız, kelimeleri arayacak diliniz, konuşmayacağım, konuşturamayacaksınız
Gidiyorum İstanbul
Getirdiğim boyalı ve süslü öpüşleri sunamadım aşkın dudağına
“Üzgünüm”, diyen cevaplarda kaldı başı dik sevda yürüyüşüm
Mahcup olacak biri varsa o da benim, beni bağışla Asya ve Avrupa, şiirleri boğazınızdan geçiremedim
Yutkunduğum sitemlerde terledi ânı yaşayan bekleyiş
Hadi, bir daha söyle şarkını Vedat Sakman, ama ne olur “usulca”
Sen de biliyorsun işte, “ateşim dumansız arayışlarda ”
Gidiyorum İstanbul
Gözleri pencerede beni bekler Ege, özlemiştir, bir tas sıcak çorbayla yolumu gözlemektedir
Tez elden haber geldi, seni her kim üzdüyse yürü ve arkana bakma dedi
Boynum kıldan ince, sevdadan derindir Bağırdım ama göz yaşlarıma söz dinletemedim
Asi ve kırılgan olur yaşını alan özlemler, isteksizce öğrendim
Gidiyorum İstanbul, aldırma, aldırma gözü pek direnişime, hayasız tükenişime
ve inatçı bekleyişime
Gülhane’den aldığım mor tokalı çanta kadar gerçektir uykusuzluğum ve
Eminönü’ndeki ekmek arası balık yalnızlığım
Biliyorum İlke, Yeşilköy’den denize sitemleri indirdik, geride kaldı kırık ezgiler kuşağından geçen kekeme direnişler
Şişli’de şişe geçirdim umutları ama pişmediler Taksim’de taktım kafama bu sefil suskunluğu
Kadıköy’de bir kadı kadar asilken, Beşiktaş’da beşik kertmesi olduğumu hatırladım mutlu anılarla, ağladım, ağlandım belki de
Gidiyorum İstanbul 
Bu ne senden ilk kaçışım ne de ilk düşüşün yüreğime Sessizce, hiç yaşanmamış gibi adımlayarak yolları 
Ne bu serden son geçişim ne de son düşüşüm kaderime
Kumdan Kaleler neden yok artık, sahile insem bulabilir miyim şarkılarını dalgalar kaçırmadan inine?
Gidiyorum İstanbul
Ağır geldi kalabalığın içinden bağıran yalnızlığım
Köpek öldüren hırçınlığım, köprü altlarında barınan çığlığımda
Ne ay anladı ışığında soyduğum çıplaklığı ne de “gece ay şahit” şahadet getirdiğim gözlere
Sus İstanbul, ne olur herkes gibi sus sen de
Bak işte gidiyorum, arkamdan su dökme, bir parça mavi yeter yollara düşmeme
Gidiyorum İstanbul
Tuzlu damlacıklarla yıkadım yüzümü ve açıldım sabaha
Bakırköy’de delirdim dalgalara ve kulaç attım anason kokusunda istiflenen sarhoşluğa
Gelmedi beklenen gülüşler, olsun, gidiyorum gelmek istemeyenlerden ben de
Gidiyorum İstanbul, gidiyorum evime
Evimin neresi olduğunu bilmediğim denize Gülümsettiğin zamanlar çıkınımda katık olsun
El sallıyorum, dağılan saçlarımın arasına karıştı rüzgarın sesi
Yağmurunda ıslandım, kafidir bu sema gösterisi
Gidiyorum İstanbul, bir gün dönersem diye, sakla gölgemi   
alıntı
|