Yalnız Mesajı Göster

Felsefe-Karşılaşma Ahlakı Üzerine/Ahmet İnam

Eski 10-24-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Felsefe-Karşılaşma Ahlakı Üzerine/Ahmet İnam




Tanrı konuğudur kültürümüzde:

Bize emânettir! Yüzü, ilgilendirmez bizi, yüzünün taşıdığı cânın kim olduğu değildir temel kaygımız; konuğa, kendimize, konukluk ahlakına (çoğu kez töreleşmiş biçimiyle) saygı önde gelir, karşılayan olarak, ağırlayan olarak Karşılanan, karşılayanı üzmek, zora sokmak istemez Sık andığım, bir şair dostun sözleriyle Ağırlanan olarak, konuk geldiğimiz kapıyı tedirgin çalarız, ağırlayan bizi mahçup uğurlar! Saygının temelde olduğu, muhabbete dönüşmeye hazır bir kaygıyla sürer ağırlama!

Karşılaşmaya ağırlamayla girmek anlamlı olabilir:
İnsanların birbirlerinin yüzlerini, cânlarını görerek ağırlamasıyla başlıyor karşılaşma

Karşılaşma karşısı olanın başarabileceği bir eylem Karşısı olan, karşılaşmaya açık, bunun için donanımlı olandır Hazır olan, bilinçli, bilgilidir Karşısını maskelerle, perdelerle, korkularla, ürküntülerle doldurmayan, tıkamayandır Karşısı olan, dünyayı karşılamaya gönüllü, karşısına çıkabileceklerle savaşmaya, uğraşmaya, başına gelebileceklerin bedelini ödemeye hazır biridir Karşısı olan, karşı karşıya geldiklerini karşılamayı göze almış olandır Karşımızda olanı karşılayabilme duyarlılığı taşır

Duyarlılık bizi onto-ethik açıdan iki temel varolma biçimi ile karşı karşıya bırakır: Önümde açılan bir ufkum, yürüyeceğim yol, sınayacağım düşünceler var Karşım, açıklığım; dünyaya kendimi sunuşuma, dünyayı kendime kabul edişimi belirler Karşım varsa gidebilirim; bana gelebilirler Dünya bana gelir, kendini bana sunar, verir: Borçlu kalırım ona Karşım varsa, açılıyor, bana doğru açılanları kabul ediyorum, buyur ediyorum demektir Dünyayı "karşıma" aldığım, "karşım"dan ona doğru yürüyebildiğim için şükran duyarım

Borç ve şükran "karşı"mın oluşmasında, gelişmesinde iki önemli"yaşanan" Borçluluğum, karşılama gücünü oluşturur; ödemem için kendimi aşamaya, kendimi karşılamaya hazır, açık tutmaya çabalarım
Yaşamak borçlu olmaktır:

Cân verilmiştir Borç olarak, emânet olarak verilmiştir Verilmeyebilirdi Yaşıyorsak, karşımız varsa, karşılaşama duyarlılığı içinde, kendimizi karşılaşmaya hazırlıyorsak, karşılaşma gücünü taşıyorsak, şükür etmeliyiz Borç ve şükran, karşılaşma duyarlılığını arttırır
Karşılaşma, diğer insanlarla olabildiği gibi, insanın kendisiyle de olabilir Kimle neyle karşılaşacağız? Yanıtı baştan alırız: Kendimizle, "O"nunla, ("o", "öteki"dir, karşımızda durandır!) Doğayla, evrenle, bilgiyle, duyguyla, sezgiyle, düşüncelerle, bedenle, politik güçle: Toplumsal, siyasal, ekonomik, kültürel, ahlaksal düzenle

Örneğin, doğayla nasıl karşılaşılır? Karşımızı açık tutar, doğanın karşımıza varmasını, karşımıza gelmesini bekleriz Elbette, edilgin bir beklenti değil, karşının açılması Doğa, beklenilmez yalnızca, doğaya gidilir Doğanın çağrısını duyarak Karşılaşma karşılıklı bir eylemdir Eylemleşmedir Doğaya bakmaya, onu görmeye hazır, karşımızda, önümüzde beliriveren dünyaya hayretle yaklaşırız

Doğa, daha önceki bakış çerçevem içinde, belli kalıplarla yaşanmış; karşımın dışına atılmıştır; karşı karşıya olduğum zamanlarda onu karşıma alacak beklenti ve donanım eksikliğinden ötürü, doğayı yepyeni bir açıyla, yepyeniliği içinde karşıma almak yerine, kafamın içindeki kalıplardaki kopyasını, çerçeveme koyduğum kopyasını görmeyi seçerim Karşımın doğası olmaz böylece Karşısında hiçbir şey olmamış, karşısı bomboş bir insansam, karşılaşacağım bir yer değildir, artık dünya

Doğa, bir insan değil, karşılaşmamda katkısı nasıl olabilir?
Çağrısını duyarak, demiştim Doğanın çağrısı, onu karşımın dışındakini arşivleme bölgeme, kalıplama, sınıflama, yerleştirme bölgeme taşımamı engeller, duyabilirsem Bu bölgeden çekip çıkarır beni Yepyeni hâli ile görürüm onu Görmeye hazırlamışımdır kendimi, karşılaşma duyarlılığım beni bu hazırlığa, bu görmeyi beklemeye götürmüştür

Doğa karşıma yepyeni olarak çıkar, daha önce hiç görmediğim biçimde: Sonsuzluğu içinde Tüm karşılaşmalarda, karşılaşanlar yepyeni ve sonsuzdur

Kendimizle karşılaşmanın zorluğu şimdi çıkıyor ortaya:

Kendimizi görmemizi engelleyen, toplumsal, kültürel biçimlendirmeler, psikolojik savunma mekanizmaları, sürekli olarak kendimizin yerine kendimizin kopyalarını koyar Kendimizin kendimizi görme çağrısına kulak vermek, bu çağrıyı duyabilecek donanıma sahip olmakla olanaklı Kendimizi yepyeni ve sonsuzluğu içinde görmek yine iki temel onto-ethik özelliğe ulaşma ile sağlanabilir: Göze alma (Wagnis) ve Sınama (Versuch)!

Karşılaşma, "risk" içerir, tehlikeler taşır Tehlike korkakları, alışkanlık düşkünleri karşılaşamazlar Tehlikeyi, sorunları, yeniliği göze alanlar, karşı karşıya geldikleri sonsuzluğu araştırmaya, sınamaya, denemeye üşenmezler

Kendimizle karşılaşma, karşılaşmaların en zoru olsa gerek Yepyeni görebilmek kendimizi, tükenmemişliğimizi, sonsuzluğumuzu, bitimsizliğimizi: Bitimsizliğimizin içindeki bitimsizliğimizi Kendimizi bir emanet olarak görüp, kendimizle karşılaşabiliyor olmanın şükran "duygu"suyla, kendimizle yaşamayı, öteki, ötekideki insanlarla, "yabancı"larla yaşamayı başarabilmek
"O", karşımda ise, görebiliyorsam, karşım açıksa, ötemde öteki var demektir Karşım kapalıysa, "o", orada, "herhangi biri" olarak kalacaktır

Herhangi birine:
a) Kayıtsız kalabilir b) Düşman olabilir c) İnsan olduğu için saygı duyabilirim

Saygı ve ölçülülük, karşımın açılması anlamına gelmez Kurallara uygun davranıyor olmam, insanlara saygılı davranmam, onlarla karşılaşmam demek değildir Öteki, boş bir "x" olamaz Öteki, ötemde olan, karşımın sınırlarında bulunandır:

Ucumdadır (Transcendental)

Karşıma aldığım, ötemde duranla karşılaşabilmem, ona güvenmemi gerektir Güvenir, kendimi emânet ederim ona O da güvenir kendini emânet eder bana, onun sorumluluğunu taşırım Güven ve Sorumluk: Karşılaşmanın iki temel özelliği Karşılaşanların birbirlerindeki yeniliği, sonsuzluğu görebilmeleri için Güven ve Sorumluluğun Saygı ile bütünleşmesi gerekir

Elbette, karşılaşanlar, varolabildikleri, cân taşıyabildikleri, hele hele karşılaşabildikleri için, yaşamın kendisine, içlerindeki sonsuzluğa şükran duyarlar; şükran insan olarak var olmanın borçlu olmak olduğunu bilmekten kaynaklanır Borçlu olmak, şükran ve sorumluluğa yol açar

Öteki, ötekidir, karşılaştığımdır Karşımdadır Karşılaşmada, karşılaşanlardan biri olarak,bendeki onu,bendeki beni, bendeki onları, bendeki bizi yaşarım Bende o, öteki, ötedeki olarak vardır Olanca sonsuzluğuyla Karşılaşan beni, bendeki beni de yaşarım, karşılaşırken; ben ve ötekinin dışındaki insanları, onları; kendimle birlikte ötekini duyar, anlar, yaşarım

Benzer biçimde, öteki, ondaki o'yu, ondaki beni, ondaki onları, ondaki bizi yaşar
Karşılaşma, içinde yoğun yaşantılar taşıyan bir insan hâli

"Bilgi çağı"nda yaşadığını söylüyor insan Peki, bilgisiyle karşılaşabiliyor mu?

Yoksa, bilgiyi kullanma, ürüne dönüştürme, bilgi teknolojisi oluşturmadan mı oluşuyor bilgi çağı? Bilgisiyle karşılaşamadan mı bilgi çağını yaşıyor?


Alıntı Yaparak Cevapla