Prof. Dr. Sinsi
|
Muhtar|Tiyatro Tarihi Ve Skeçler
DERVİŞ AĞA — Sen deme muhtay,böyle…Zoyla alıylay Hapse atıyoylay,sen biliysin…
ONBAŞI — Durun,ne diyecektim?Ha,Ali Ağanın dediği doğru Benim şeyime,aklıma da hoş geliyor Şeye bir istida verelim,kaymakama
MUHTAR — Ne yazacağız?
HOCA — “Kötü bir adam olma ve aynı zamanda köy ehalisi tarafından böyle tanınma hasebiyle buraya tayin edilmemesi ” Filân yazarız…
MUHTAR — Peki kim yazacak?
HEPSİ — Kim mi yazacak?Ya…
MUHTAR — Hiçbirimizin eli kalem tutmaz
ALİ AĞA — Çok kötü,efendime söyliyeyim Koskoca köyde yani,efendime söyliyeyim,bir eli kalem tutanımız yok
MUHTAR — Kasabaya inince bu işi yapalım Orada bir arzuhalci var,topal Hükûmet dairesinin yanında Ona götürürüz bir tavuk,biraz da yumurta;olur biter…
ONBAŞI — Şey,ne diyecektim?Hepsini yazarız,vallâhi ”Şey deriz,şeyli onu şey yapmıyor,istemiyor köylü ”
MUHTAR — Onları uydurmak kolay…
ONBAŞI — Bakın ben size şey yaptım söylemeyi unuttum Şey,öğ… malim ne demiş maarif memuruna biliyor musunuz?
MUHTAR — Ne demiş?
ONBAŞI — “Bilirim,şey o köyde bataklık vardır…Şey sıtımadan,ehali kırılır Evleri berbattır Çocukları,şeydir,hayduttur Ben hepsini şey yaparım ” demiş,islâh edecekmiş…
HOCA — Şu zıpçıktıların lâfına bak…Eğer gelirse,çocuklar,baklava hakkı için,camiyi taşlarlar Namazda rükûya vardığımızda: “Bak,bak şu adamlar ne yapıyorlar?” deye arkamızdan alay ederler…
MUHTAR — Öyle olur O öğretmenin yetiştireceği çocuk da kendi gibi olur Dediğimiz gibi,yapalım İstemiyoruz,vesselâm…İstemiyoruz Az derdimiz var,bir de onunla mı uğraşacağız?Sonra çocuklar okumuş okumamış ne olacak?
DERVİŞ AĞA — Dağda koşulacak öküz,kıyda otlatılacak koyunlay olduktan sonya çocuklay bize gerek…
(Koşa koşa sığırtmaç içeri girer Soluk soluğadır )
SIĞIRTMAÇ — Aman muhtar emmi,koşun koşun…
MUHTAR — Ne oldu?
SIĞIRTMAÇ — Oh,yoruldum,çok koştum…
HOCA — Ne,de bakalım?Meraktayız?
SIĞIRTMAÇ — Benim kara koç var ya…Bilirsiniz delikanlı gibidir Onunla Şükrü’nünkünü dövüştürüyorduk Benimki bir kalktı…Böyle bir gerindi
MUHTAR — Amma da uzattın…Kısa kes…
SIĞIRTMAÇ — Anlatıyorum…Benim delikanlı…Şöyle bir gerindi…Geçen sene Memiş’inkini de böyle yere sermişti
HOCA — Ey,senin koyunun da,sen de…Anlat,anlat…Sonra ne oldu?
SIĞIRTMAÇ — Anlatıyorum ya…Benimki gerindi…Delikanlıdır be…”Heyt arslanım!” dedim…
HEPSİ — Anlat!  
SIĞIRTMAÇ — Deliçay taştı!  Nu tarafa doğru geliyor!
HEPSİ — Deliçay mı?
SIĞIRTMAÇ — Evet ya…O kazdığınız hendekleri,benim delikanlı gibi kolayca aşıverdi…
MUHTAR — Bir bu eksikti…
DERVİŞ AĞA — Geçen yıl ne kaday çok uğyaşmıştık
ALİ AĞA — Efendime söyliyeyim,su gelmez deye köylü oraları hep ekti…Ne ziyan,ne zarar…
MUHTAR — O hendekler için çok uğraşmıştık…
ALİ AĞA — Şimdi ne yapacağız?
HOCA — Ovayı su basacak…Evker yine göçecek,yazın da ısıtma,sazlık…Bak oğlum,bizim yoğurt ne oldu?Sizin köyde hep “Getireceğiz ” derler de getirmezler mi?Böyle olmaz
MUHTAR — Haydi ağalar,şöyle gidelim de bakalım,köye gelmesi yakın mıdır?
HOCADAN GAYRİSİ — Haydi…
DERVİŞ AĞA — Bakayız tabii Ama bakmakla usta olunsaydı,köpekley hep kasap oluydu
(Çıkarlar Hoca yalnız kalır Bir iki kere gerinir Öğürür,esner )
HOCA — İhtiyarlık Benim o yerlerde ne işim var?Of,mis gibi bir şey koktu Neymiş bu acaba?Of,ne koku,ne koku…Oğlum Mevlût,Mevlût oğlum,Mevlût…
ÇIRAK — Efemdim,hoca efendi?
HOCA — Oğlum,bak bakalım bu koku nerden geliyor?Ne kokusu desem Tereyağ değil…Sovan,hadi canım o da değil…Helvaya benziyor…Helva kavuruyorlar…Git,oğlum,bak,kim kavuruyor?
ÇIRAK — Hoca efendi,bir yerin mi…
HOCA — Bak edepsize,git oğlum,git dediğimi yap…(Çırak çıkar )
HOCA — Baklava hakkı için,bu koku pek hoş…Fakat bu karnım bir türlü aman derman vermiyor…Of,of burgu burgu dönüp duruyor Ö…Ö…Ö…Hey körr şeytan,nerden yersin o kadar…
(Çırakla yabancı içeri girerler…Çırak yabancının elinden tutmaktadır )
ÇIRAK — Hoca efendi,bak…
HOCA — Ne oğlum?Hemen gönderdiler mi?(Arkası dönük) Ö…Ö…Yaladın mı yolda?Ö…Ö Helva mı imiş?
ÇIRAK — Hoca efendi,bak,bak…
HOCA — Peki,anladık Ö…Ö…Ö…Aman zaman vermiyor şu öğürtü…Helva mı,oğul?
ÇIRAK — Hoca efendi,bak kim…
HOCA — (Döner ) Vay,arslanım,buyrun…
YABANCI — Rahatsız etmiyeyim?
HOCA — Estağfurullah…Buyrun Sandalyeyi çek,Mevlût…
ÇIRAK — Buradan geçiyordu,muhtar emmiyi sordu da getirdim…(Sandalyeyi çeker )
YABANCI — (Elindeki bavulu yere,kenara bırakır,sandalyeye oturur ) Selâmualeyküm
HOCA — Vealeyküm selâm…Muhtarı mı aradın,oğul?Onlar ağalarla beraber,suya gittiler Sorma bu günlerde başımız dertte
YABANCI — Hayrola?
HOCA — Sorma,oğul,sorma…Bizim bir Deliçayımız vardır Boyna taşar…Baharın suya boğar,yazın da sıtmaya…Bu dert yetmiyormuş gibi ikinci bir dert daha çıktı başımıza…
YABANCI — Dertlerin devası da vardır
HOCA — (Kendi kendine) Ne kokuydu?Nerden geldi bu da?(Açıktan) Tabiî oğul…Senin anlıyacağın köye bir malim vermişler Sık boğaz ettiler,bir mektep yaptırdılar Cami yıkılacakmış kime ne?
YABANCI — Derdinizin muallimle ne alâkası var?
HOCA — Anlatacağım,sen şehirli bir kişiye benzersin
YABANCI — Ya…
HOCA — Şimdi köylü kaymakama istida pulluyacak,”Gönderdiğiniz malimi istemeyiz ” deye…
YABANCI — İstida mı?
HOCA — Öyle ya…Öyle kişilerin böyle namuslu köylerde işi ne? (Yabancı önüne bakar )
YABANCI — Yazık…
HOCA — Ne dedin,oğul?
YABANCI — Hiç, “İyi karşılayacaksınız adamı ” diyorum
HOCA — Lâyıktır,oğul,onlar her şeye lâyıktır Sürülmeye de sövülmeye de (Sükût) Ha,oğul,unuttum bakma kusura…Sen nerden geliyorsun?Hiç sormadan muhabbete daldık…
YABANCI — Ben mi?Hiçbir garip kişi…Şu civar köylerde…(Durur)
HOCA — İşçi misin?Kıyafetin benzemiyor ya…
YABANCI — İşçi mi? (Bu buluşla sevinir ) Evet işçiydim İş kapandı, “Şöyle bir aranayım ” dedim…
HOCA — Bizim köye yolun düştü?
YABANCI — (Açılır ) İyi bildiniz…Sizin köyde iş bulabilir miyim acaba?
HOCA — Vallâhi,bilmem,işine ve adamına bakar…Ne iş yaparsın…Ben iyi bilmem ama
YABANCI — Ne mi yaparım? (Durur) Her iş yaparım…
HOCA — Valî oğul,bakma buralarda duruyorum Allah veya kader attı beni buralara Yedi seneden beri bu köyde hocalık yaparım,fakat hâlini beğenmem bu köyün…Tembel hep bu köylü…Bk şu Deliçay,bunların değil dedelerinin bile başlarını yemiş…Bunlar kahvede pineklerler…Karıları da tarlalarda çalışır…Tavla,iskambil…Ben bunları hep görürüm ama söylemem…İlk geldiğimde Cuma hutbelerinde söyledim durdum Güldüler…Ben de bıraktım dananın kuyruğunu,kimin elinde koparsa kopsun… (Sükût) Sana iş bulunur burada Ağalar gelsin de,onlar daha iyi bilirler
YABANCI — Her iş yaparım…Az çok anlarım…
HOCA — Bizim caminin duvarları çökecek…Cuma namazına bir iki ihtiyar gelir,onlara söyliye söyliye dilimde tüy bitti…Bu Allah evi,çökecek kim dinler
YABANCI — Ben kalırsam,tamir ederim,hoca efendi…
HOCA — Eder misin?Hay sağolasın…Ö…Ö…Ö…(Öğürür ) Sonra oğul,benim karnımda bir hâl var…Pek o kadar bir şey yemem ama İşte böyle…Ö…Ö…Pek fena olurum…
YABANCI — Çoktan beri mi efendim?
HOCA — Kendimi bildim bileli Yapmadığım halt kalmadı…
YABANCI — Ben size bir ilâç vereyim,birebir gelir
HOCA — Sahih mi?Deme Allah aşkına?Çok sevaba girersin,çok…Bu garibi sevindirirsin…
YABANCI — Estağfurullah…
(Bu sırada dışardan çocuk sesleri ve boğuşma gürültüleri işitilir Ağlamalar,yuhalar Vurlar )
HOCA — Bizim köyün çocukları böyledir…Hep kavga…Bir işleri yoktur…Anaları da başa çıkamaz onlarla…
YABANCI — Ya öyle mi?Çok fena…
(Çocuk sesleri,ağlamalar devam ederken,gürültü sahneye yaklaşır )
Ananın sesi — (İçerden) Vay,evlâdıma,vay
HOCA — İşte,yine bir şeyler oldu
ÇOCUK — (İçerden) Ah bacağım,ah anam…
YABANCI — Bir çocuk ağlıyor Acaba ne oldu? (Ana kucağında çocukla içeri girer Çocuğun bacağı sıyrık,kan akar Etraflarında kalabalık çocuk kütlesi )
ANA — Aman,hoca efendi…Çocuğa bir hal oldu…Bacağı kırıldı galiba…Ah evlâdım…ah…
ÇOCUK — Ah,bacağım,ah,bacağım
HOCA — Ne oldu,ne oldu yine?
ANA — Ne olacak,giiti çocuğum…Derviş Ağanın koca oğluyla atışmışlar…Koca çocuk,ne ister benim masumdan… “Çeşmeden yok sen,yok ben dolduracağım ”derken,itmiş bizim oğlanı aşağı…İşte bacağı kırılmış…
YABANCI — Kırılmış mı?
ÇOCUK — Ah bacağım,dayanamıcam…
ANA — Öyle ya…Bak çocuğun hâline…
HOCA — Sus bakayım,oğlum,bak bu delikanlı doktor…
YABANCI — Durun ben bakayım…
ANA — Doktor mu?Allah gönderdi
YABANCI — Açılın şöyle (Çantasını kapar Çocuğu muayene eder…) Azıcık kırıklık var…Çantamda tendürdiyotla sargı bezi olacak Bir de tahta olsa (Temizler,sarmaya başlar Çocuk ağlamakta ve bağırmaktadır Sonra zayıflar ) Hani tahta verecektiniz…Yarın bunu alçılarız Taze kemik,hoca efendi,hemen kaynar birbirine (Kahvenin masalarından iki tahta sökerler ) Yumurta da koymak lâzım Durun,şöyle sıkıca bağlıyayım…Tam da ne güzel yerleşti…Verin tahtaları…Kadınım,şöyle tut bakayım Sık…Sık…Bak keratanın nasıl sesi kesildi?
(Muhtar,ağalar girerler,şaşırırlar )
MUHTAR — Ne var,hoca,ne oldu?
ONBAŞI — Bir vukuat mı var?
HOCA — Ayşe Kadının oğlunun bacağı kırılmış da…
MUHTAR — Bu yabancı da kim?
ANA — Doktor,muhtar,doktor
YABANCI — Tamam,oldu,iyileşir gider
HOCA — Bu delikanlı mı,iş arıyor Bir garip Buraya yolu düşmüş de…Çok iyi bir delikanlı
ONBAŞI — Peki kimmiş?
HOCA — Bir garip zahir…
MUHTAR — Nasıl,delikanlı,iyileşebilecek mi?
YABANCI — İyi oldu bile…Yirmi gün sonra,yürümeye başlar
ALİ AĞA — Yâni,efendime söyliyeyim,yâni bacak kırılmış mı?
MUHTAR — Kırılmış da,delikanlı tedavi etmiş bile…
YABANCI — Haydi,kadınım,sen git Çocuğu götür…Bacağını oynatmasın…Tam yerini buldum,çıkartır Yarın ben gelir görürüm çocuğu Evinizi hoca bilir değil mi?
ANA — Sağolasın doktor beg,sağolasın…Bir tek evlâttır bu yumurcak…Hoca bilir evimi Herkes gösterir sana Ayşe Kadın,dedikten gayri…E,oğul kaç ölçek buğday
DEVAMI VAR
|