| 
Prof. Dr. Sinsi
 | 
				  Küçük Makasçı -Skeç- 
 
            KİŞİLER
 CEMİL — ANA — ANLATAN — ZALİHA — ZÜLFİYE — ZÜBEYDE — MURAT DAYI — öMER
  (Uzun bir tren düdüğü… Lokomotifin puflayan sesi…
 Kendine özgü bir küçük tren durağı… Kendine özgü gürültüsü… Gürültüsü bile sanki öksüzce… Farfara ve başağırtıcı bir gürültü değil bu… Tekrar bir tren düdüğü…)
 
 CEMİL — Ana be… Ben bi bubama varacam… Canım öyle çekti…
 ANA — Benim de bubanı görecem geldi emme… Varamıyom hani
  Sen delikanlısın, bi koşu gider, gelirsin… CEMİL — Bubam da eyice ehtiyarladı ana be!
   ANA (Geniş bir iç çekerek) — Ah!   Ahh!   Adamı gam, duvarı nem yıkarmış oğul… Size ekmek çıkaracak, diye yıllardır o çimendüfer durağının kahrını çeker, durur… CEMİL — Kar dimez, örözgâr dimez, ille o çimendüfer makaslarını birbirine karıştırmaktan gorkmadan, açar, kapar…
 ANA — Ah oğul… Ben bubanı, bi daha dünya gözüyle görmek isterdim emme… Onlar da bakılmak ister… Bubana var de ki… Oğul bubana de ki… Helâlin de… Yani ben anan…
 (Uzun bir tren düdüğü…
 Trenin puflayan sesleri… Lokomotifin soluyan nefesi…)
 ANLATAN:
 Ana oğul böyle konuşuyorlardı
  Kurtköy’ün bir damında… Mevsimlerden kış… Yeni yağan kar, her yeri olduğu gibi Kurtköy’ün toprak damlarını da örtmüştü… Kurtköy’den Murat dayı, köyüne dört saat ıraktaki Sansaz tren istasyonunun makasçılığını yapardı…
 Ne usanır… Ne bıkar…
 Ne yılgınlık getirir… Çalışır… Çalışır… O yalnız kırk yıllık eşi Hesna ile, kızları Zülfiye, Zeliha, Zü-beyde, oğulları Şakir, Cemil ve Hamza için, canını dişine takarak çalışırdı… Arada sırada da olsa, sazı ile başbaşa kalırdı
  (Bir meydan sazının iniltili sesi… içten, derinden bir çalış bu… Biraz sonra, bu koyak, bu insanı yakan saz nağmelerine yanık bir erkek sesi karışır
  ) ANA — Oğul, bubana de ki: Helâlin, yani anan, ben… De ki ona… Gayri tekavit olsun da gelsin köye… Fene bi ürüya görmüş di… Gelsin gayri köyüne… Gayri yeter bu gurbetlik… Tak etmiş canına, di… E mi Cemil…
 CEMİL — Baş üstüne anam… Dirim… Bütün bu didiklerini bir bir dirim bubama…
 ANA — Ha Cemil oğlum… Kurda kuşa goz kulağ ol çimendüfere kavuşana kadar… Kar, kurtların şenliğiymiş… İnerler dağdan taştan… Yolu, dönemeci keserler… Acı olmayasın bize kıyamete dek… Hadi oğul… Çimendüfer saati yakın
  ,  Sonam geçer gider çimendüfer dediğin, yel gibi… CEMİL — öğütlerini bir bir yaparım anacım… Ver elini öpeyim… Azık çantasını kazasız belâsız ulaştırırım inşallah Sarısaz’a… Sımsıcacık bi tarhana çorbası getsin kursağına
 adamcığın… Şu koca sopayı kurtlar için alayım ana…
 ANA — Berhudar ol oğul… Toprak tutasm da altın olsun…
 Giz ZübeydeL, Zülfiyece… Ağanız, bubanıza gediyo… Va mı bi diyeceğiniz bubanıza
  ZELİHA — Gayri gelsin köye… Di…
 ZÜLFİYE — Bubama di ki… O gelecek deyi uma uma, Zülfiyen döndü sarı muma…
 ZÜBEYDE — Çevremin kuru yeri kalmadı, diyiver… Ağnar o… Ne dimek istedimi!
   CEMİL — Şakir ağamla Hamza’ya mahsus selâmlarımı bırakırım
  Allah’a emanet olun… ANA — Aman oğul, kurda kuşa mukayet ol… Er dön…
 CEMİL — Peki ana… Olur ana… Başüstüne ana… (Sazla geçiş müziği) (Bir tren düdüğü… Homurdanan lokomotifler… Tekrar tren düdüğü…)
 CEMİL — Tarana getirdim buba sana… Kocca bi tencere pişir kendine…
 MURAT DAYI — Gel bakalım ağa, gel… Bizim Cemil deli-kanlısıymış meğer… Gel bi yol sarıl bubana… Anan napıyo?
 CEMİL — Anam mı? Eyi… Ha, sana bi laf ısmarladı ya… Neydi? Didi ki: Bi fena ürüya gördüm, artık tekavit olsun da gelsin, didi…
 MURAT DAYI — Anan hep öle bir oğul… Ne ürüyasıymış o
  öle?
 CEMİL — Dimedi bana buba…
 (Tren sesi…)
 MURAT DAYI — Hey gözünü sevdiğim… Toros bu… Şu gelişe bak bi yol… Nazlı nazlı, gelin kız gibi… Süzülüyo mübarek, süzülüyo… Geç iki numaralı yola… (İç çeker
  ) Heyyy, gidinin Toros’u… İlk işe başladığım gün de Toros’a yol vermiştim… Onun için pek severim şu Toros’u Cemil…
 CEMİL — Buba be… Sen tekavit ol da bana ver bu makasları… Ben biliyom hepsini… Dikkat ide ide belledim eyice… Şu bir numaralı makas… Bu iki… Bu üç… Toros iki numaralı yola bir numaralı yola da…
 MURAT DAYI — Aman oğul, heç havaslanma makasçılığa… Şakir ağanla Hamza da dir dururlar hep…
 CEMİL — Tarla, çapa daha zor buba…
 MURAT DAYI — Garşıdan golay geliy insana emme… İş bildiğin gibi deel…
 CEMİL — Ha buba… Gızların mahsus selâmlan va… Didiklerini sona söylerim sana… Şakirle Hamza ağalarımın da olsa herhal… Emme damda yoktular… Emme, anam didi ki bi fena ürüya gördüm didi
  Tekavit olsun, didi… Gelsin köye didi… MURAT DAYI — Ağnadık oğul ağnadık… öle her lafa he dimem ben… Bilirsin ya bubanı…
 (Bir tren sesi…)
 CEMİL — Buba… Çimendüfer geliyo… Kaçıncı yola bu?
 MURAT DAYI — Dördüncü yola Cemil… Kaçıl… Kaçıl…oğul… bi sakarlık çıkar sona…
 CEMİL — İşte buba be, makası bu değel mi?
 MURAT DAYI — Tamam, iyi bildin… Hadi aç bakayım yolu…
 CEMİL — Şu kola bi yapıştım mı tamam… Şöle…
 MURAT DAYI — Hey bubam hey be… Ne olsa Makasçının oğlu be… İyi bildin, tastamam yaptın… (Bir tren düdüğü… Hışırtılı bir lokomotif sesi…)
 MURAT DAYI — Heyy gözünü sevdiğim… Bu da marşandiz katan Cemil… Marşandiz derler buna… Yük taşıyo bunlar…
 CEMİL — Marşandiz didiklerini de bilirim ben yük çimen-düferlerine
  MURAT DAYI — Bubanm gözü arkada kalmaz gayri… Emme ben gene dirim ki, bu çimendüfer makasçılığı çok böyük, çok böyük… Nasıl diyorlar ona, mesulitli bir iş… CEMİL — Emme golay…
 MURAT DAYI — Garşıdan öle sanılır oğul… Ah bu makasçılık… Hem golaydır, hem zor… Hele şu çimendüfer düdükleri bana saz gibi geliyo… (Saz sesleri
  ) Kimi, kuş düdükleri bana saz gibi geliyo… (Saz sesleri  ) Kimi, kuş sesi mi, çimendüfer düdüğü mü; karıştırır giderim… (Hem kus, hem tren düdüğü, karışık  ) Velhasıl oğul, bu makasçılık başka bi şeydir vesselam… Emme, çok, çook bizanaattir… (Bir tren düdüğü daha… Lokomotif puf puflan  ) Şimdi de posta geliyo… Sen de üçüncü yola yavrum… 
 
 
 |