Prof. Dr. Sinsi
|
İstiklal - 8 Kişilik Skeç
KAYMAKAM — Baba aklının ermediği işe karışma Canımızın sıkıntısı zaten kendimize yetiyor…
İHTİYAR — Bey sen buranın kaymakamısın… Büyüğiimüzsün… Yarın ahrette iki elim yakanda olsun eğer…
KAYMAKAM (Hiddetle bağırarak) — Sus dedik baba… Şimdi seni dışarıya attırırım (Tercümana) Yaver efendiye söyleyin… Mazur görsünler… Bu adam çocuğunun acısıyla ne yaptığını bilmeyen bir zavallı babadır…
TERCÜMAN — Malûm efendim, malûm… Yaver efendi deanlamıştır… Ziyam yok…
KAYMAKAM (Müfettiş ve Savcıya) — Adalı’yı veriyoruz değil mi?
MÜFETTİŞ (Omuz silker) — Başka çare var mı? ^
SAVCI — Ne zillet yarabbi ne zillet…
MÜDÜR — Bu gidişle bakalım daha neler göreceğiz…
KAYMAKAM (Müdüre) — Adalı uyanık mı?
MÜDÜR — Uyandırmıştık…
KAYMAKAM — Bu sabah asılacağını biliyor muydu?
MÜDÜR — Maalesef biliyordu… Adalı’ya fena halde diş bileyen üç kişi münasebetsizlik ettiler… Gece pencerenin önünde: “Adalı Allah bugünleri bize gösterdi Yarın sabah asıldığını seyre geleceğiz” diye bağırdılar…
KAYMAKAM — Hakikaten can sıkacak bir münasebetsizlik! Ne yaptı? Korktu mu?
MÜDÜR — Elbette korkmuştur… ölüm bu… Fakat yine de şirretliği elden bırakmadı… Pencereden dehşetli küfürler etti Duvardan tırnaklarıyla parçalan sökerek kafalarına yağdırdı Demin jandarmalar kelepçesini vuruncaya kadar akla karayı seçtiler… Zavallılardan birinin bir dişi kırılmış, birinin diz kapağı berelenmiş, birinin kulağını dişleriyle koparıyormuş…
KAYMAKAM — Hakikaten misli görülmemiş bir şerir… Yazık ki elimizden kurtuluyor… (Bu muhavere esnasında ihtiyarın heybesinden bir bıçak çıkardığı gizlice cebine soktuğu görülür )
KAYMAKAM — Haydi Müdür bey… Emir ver de getirsinler…
MÜDÜR — Başüstüne Kaymakam bey… (Müdür çıkar )
KAYMAKAM (Sessizce ve sakin duran ihtiyara) — Baba… ne yapalım kader böyle imiş… Haydi artık git…
İHTİYAR (Sinsi bir mazlumlukla) — Bir ziyanım dokunuyor mu ki bey
KAYMAKAM — Hayır ama belki heyecanlanırsın… Bağırıp çağırmaya kalkarsın…
İHTİYAR — Yok bey… Bağırıp çağırmayacağım…
KAYMAKAM — Söz veriyor musun?
İHTİYAR — Veriyorum bey, 
(Adalı’nın dışardan bağırdığı işitilir ) Ulan ellerim zincirli diye mi beni itiyorsun? Benim ölüm senin gibi sekiz hergelenin hakkından gelir…
KAYMAKAM —- Hâlâ edepsizliğinde devam ediyor (Adalı iki jandarmanın arasında girer Elleri kelepçelidir )
ADALI (Saç baş karmakarışık, küstah bir tavırla Kaymakama) — Hayrola… Böyle erken erken ne zahmet? Sizi leş kargaları sizi… Ulan hayırlı bir iş var deseler bu vakit yatağınızdan kalkar mısınız ya… Herifçi oğulları gidi… Bunlar da seyre mi geldi?
KAYMAKAM — Terbiyesizlik etme Adalı…
ADALI (Dişlerini gıcırdatarak kinle) — Şu ellerimdeki demir olmasa bana bu cevabı vermezdin ya… Dua et ulan… Hepiniz gözünüz aydın artık…
KAYMAKAM — Adalı bu lâkırdıların sırası değil Sus da beni dinle… Biraz sonra asılacaktın… Fakat şeytan sana yardım etti Kurtuluyorsun… Şimdi seni serbest bırakacağız…
ADALI — Ulan utanmadan bir de benimle alay mı ediyorsunuz be?
KAYMAKAM (Jandarmaya) — Çözün ellerini… (Jandarma yürür… Adalı’nın bileklerindeki kelepçeyi çıkarmaya başlarlar… Adalı hayretten taş kesilir )
ADALI (Şaşkın şaşkın etrafına bakarak) — Bu ne iş bu… Bu ne iş bu? (Kelepçe çözülmüştür Fakat Adalı o kadar şaşırmıştır ki, hâlâ yerinden kımıldamıyor… Ellerini kaldırır; hareket ettirir, yüzüne yaklaştırır) Ulan rüya mı görüyoruz… Sahi be? Demek ben asılmayacağım… Kaymakam beni aldatmıyorsun ya…
KAYMAKAM — Serbestsin
ADALI (Derin bir nefes alarak) — Hay Allah razı olsun be… Terbiyesizlik ettik ama kusura bakma… (Bir çocuk sevinci içinde) Yaşamak tatlı şey be yahu… Bari ben de bir daha uslu oturayım… (Kaymakama) Eksik olmayın (Biraz durduktan sonra) Allah devlete millete zeval vermesin…
KAYMAKAM — Bizim devlete dua etme… Senin kendi devletine dua et…
ADALI — Kimmiş benim devletim?
KAYMAKAM — Senin memleketin neresi?
ADALI — “Terma” adası…
KAYMAKAM — “Terma” adasını Türklerden alan devlete dua et… Bize kalsa işin fenadır… Onlar seni kurtardı… (Subayla Tercümanı gösterir )
ADALI — Anlayamıyorum, anlayamıyorum
TERCÜMAN (Bir adım ilerler, nutuk söyler gibi tane tane) — Adalı… Kaymakam beyin söyledikleri doğrudur Kardeşin Resul efendi General Galo Hazretlerine müracaat etti Türklerin seni asmaya hakkı olmadığını söyledi General Galo Hazretleri de lâzım gelen teşebbüsleri yaptı, hattâ bir zırhlı ile iki torpido buraya senin için gelmiştir… Şimdi seni otomobilimize alıp götüreceğiz… Dört beş saat sonra Terma’da ailenin içinde olacaksın Yaver efendiye teşekkür et derdim… Fakat sanırım onun lisanım daha bilmezsin… Bundan sonra öğreneceksin Şimdi ona yalnız “Yaşasın General Galo” de,
elini sık…
ADALI (Büyük bir gurur ve istihfaf ile Tercümanı süzerek)— Sen kimsin?
TERCÜMAN — Ben General Galo Hazretlerinin tercümanıyım…
ADALI — Anlaşıldı… Anlaşıldı… Sen ister bu efendiye, ister General Galo dediğin adama benim tarafımdan şu sözleri söyle… Ben aşağılık bir serseriyim… Herkesin bildiğini ne
saklayayım… Binbir türlü marifetim, pisliğim vardır… Bu yetmiyormuş gibi bir kardeşimin kanma da el bulaştırdım… İstemezdim ama oldu… Ne yapayım… Kader… Talih… Fakat benim bütün ahlâksızlıklarıma, pisliklerime karşı bir tek iyi tarafım vardır… Benim memleketimin, devletimin işine yabancıların, dost olsun, düşman olsun, ecnebinin burnunu, parmağını sokmasına tahammül edemem… Benim devletim, benim kanunum beni ölmeye mahkûm ediyor… Haksız yere bile olsa benim devletimdir, benim milletimin kanunudur… (Heyecanı artmış, sesi tıkanarak) Unutma amma… Allah aşkına unutma… Söylediğimi General Galo’ya bir bir tekrar et… De ki bu külhanbeyinin tahsili, terbiyesi yok… Adamakıllı lâkırdı etmesini bilmiyor, (biraz sükût) bir tek lügat biliyor: “İstiklâl” Ben yalnız bu lügatin mânasını biliyorum… İstiklâl… (Derin bir nefretle) General Galo memleketime, milletime zırhlıların toplarım çevirecek Bizim hükümetimizle kanunumuzla çocuk oyuncağı gibi oynayacak (Elini göğsüne vurarak) Ben bunu kabul edeceğim, Terma’daki namussuz kardeşimin yanına gidip canımı kurtaracağım… General Galo’ya, onun devletine “Yaşasın” diye bağıracağım… Beni bu ekmekten yiyecek kadar mı aşağılık sanıyor, General Galo, Terma’daki kardeşlerim?… (Müdür Müfettiş ve Savcıyı göstererek) Benim asıl kardeşlerim bunlar! Et tırnaktan ayrılır mı? Onlarla aram açık olabilir… Hangi ailede kavga yoktur… Onlar bana yolsuzluklarım için kızgındır haklan var… (Muhabbet ve sitemle Türklere bakarak ve göstererek) Ben de onlara kızgınım… Nasıl oldu da beni size, düşmana teslime razı oldular? Nasıl oldu da yabancının işimize karışmasına bu okumuş, yazmış adamlar rıza gösterdiler (Türkler başlarını eğerler) Amma bizim dargınlığımız kardeş dargınlığıdır… Islak tülbent kuruyuncaya kadar geçer… (Kaymakamın elindeki kâğıdı alarak) Kaymakam bey… Bu benim af kâğıdım mı? Ver onu bana… O herkesten evvel benim hakkım… Ellerim iki dakika serbest kaldı Bakın onların göreceği işe… (Kâğıtları parça parça yırtar, bir kibritle yakar, oturur ) Küllerinin bile bu toprakta kalmasını istemem General Galo Hazretlerine benden selâm söyle, bizim işimize karışmasın Ondan beklediğimiz insanlığın, iyiliğin en büyüğü budur Şimdi artık ellerimin işi bitti (Jandarmaya) Arkadaş demiri yine yerine tek (Jandarma tereddüt eder )
ADALI (Gülerek masum bir tavırla) — Kaymakam bey… Emret şuna… Beni kızdıracak… yine kavga çıkaracağım… küfredeceğim… Gözünle görüyorsun ya! Her zaman kabahat bende değil beni kışkırtıyorlar Damarıma basıyorlar… (Jandarmaya) Yahu bu zincirlerin benim bileklerime takılmasını bu devletin kanunu emretmedi mi? Ayıp sana be… (Jandarma kelepçeyi takar… Adalı dindar bir hürmetle gözlerini kapayarak kelepçeyi öper, gözlerini süzer ) Benim memleketimin, milletimin zincirleri Galo’nun gönderdiği hürriyetten çok tatlıdır… Benim biricik Türkiyem yaşasın… (Ecnebilere) Haydi efendiler… Siz yolunuza… (Kaymakama) Biz de yolumuza… Vasiyetim masiyetim yok, haydi gidelim şu işi bitirelim
İHTİYAR (Kaymakama) — Bey, sana ses çıkarmayacağım diye söz verdim… Lâkin yüreğim yanarak yalvaracağım… Bırak beni Adalı’ya iki çift lâkırdı söyleyeyim… (Adalı ya yanaşır, cebindeki bıçağı çıkarıp gösterir ) Adalı seni düşmana bıraksaydılar ben ne olursa olsun kendi elimle bıçaklayacaktım… (Biraz durur) Adalı, beni bir evlâttan mahrum ettin… Lâkin yaptığın iş bütün kinimi söndürdü… Gel kabul et… ölen oğlumun yerine seni bağrıma basayım… Seni kendime evlât edeyim… Ben de eski askerim… Zaten bizde eski asker olmayan hangi ihtiyar var ki… Ben de senin gibi… “îstiklâl”in mânasını bilirim… Benim gibi bir ihtiyar için “İstiklâl”in mânasını bu kadar iyi anlamış bir delikanlıdan iyi evlât olur mu? Ah benim çocuğum… öz evlâdım… (Adalı’yi alnından, gözlerinden öper ) Aramızda devletin büyük adamları var… Ben cahil bir adamım… Pek aklım ermez ama onlar seni yine bu günlük daracağına gönderecek yere odana götürürler, gördüklerini hükümete yazarlarsa belki affedilirsin… Ben kanımı helâl ettim O zaman oğlum olursun, benim gözlerimi sen kapatırsın Yok olmazsa ne diyelim, memleketine kanununa karşı boynumuz kıldan ince O zaman da ben senin gözlerini elimle yumarım… İki çocuğum vardı, Allah ikisini de aldı diye ağlarım…
(İhtiyar Adalı mn boynunda hıçkıra hıçkıra ağlarken perde iner )
Reşat Nuri GÜNTEKİN
|