10-24-2012
|
#5
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Milli Mücadele Döneminde Propaganda Faaliyetleri
Tabiî asıl propaganda ve tanıtımın içeride ve dışarıda kurulacak ciddî teşkilâtlarla olabileceğini düşünenler, Matbuat Müdüriyetinin buna göre çalışmasını isteyerek yetkilileri meclisde her fırsatta eleştiriyorlardı Büyük vazifeler almış bulunan Müdürlük de bu eksikliğin farkında olarak, propaganda ve neşriyat işlerine daha çok önem vermek istemiş, bunu takdir eden “Kamutay” da zaman zaman müdürlüğün tahsisatını arttırmıştır Ancak bu konu yine de Mecliste hep tartışmalı geçmiş, bazen mebuslar, ülke tanıtımını unutup işi şahsiyata dönüştürmüşlerdir Bu tartışmaların birinde tahsisatın artmasını isteyen Umum Müdür Ağaoğlu Ahmet şunları söylemiştir:
“Milletimize Avrupa’da çok şiddetli düşmanlıklar vardır İftiralar vardır Maddî-manevî kayıplara karşı propaganda elzemdir Bunun için Meclisten asgarî 20 bin lira istiyorum Önemini bilseniz, daha fazla verirsiniz Yunanistan, Avrupa ve Amerika’da yüz binlerce lira sarf etmektedir İngilizler bizim bütçemiz kadar parayı bunun için sarf ettiler Biz şimdiye kadar bu hususu pek ihmal ettik ve bundan dolayı çok mutazarrır olduk Bunu arttırarak kabul ediniz Dahilî teşkilâtı lağvettiniz, bari bunu kabul ediniz”, diye adeta yalvarır Söz alan Hüseyin Avni Bey de, Avrupa’da değil devletler, Ermenilerin bile küllî paralar sarf ederek aleyhimizde propaganda yaptıklarını söyler İstenen paranın 30 bin liraya çıkarılmasını teklif eder Neticede Matbuata yardım faslından kesilmiş olan 30 bin lira böylece haricî propaganda için verilmiştir
Paranın olduğu her yerde istismar ve yolsuzluk tartışmalarının çıkmasının yadırganmayacağı tabiidir Meclisteki görüşmelerde Matbuat Umum Müdürleri ve mebusların bu konulardaki tartışmaları bitmiyordu Bazıları yolsuzluk yapıldığını, bazıları da bu kadar para sarfına lüzum bulunmadığını söylemişlerdir Bunlara karşılık bir kısım mebuslar ve umum müdürler de yukarıdaki satırlarda görüldüğü gibi Türkiye’nin her şeyden çok tanıtıma muhtaç olduğunu söylemişlerdir
Bu türden faaliyetlerin elbette bir malî faturası olacaktır Dersim mebusu Feridun Fikri Beyin bu sebepten şu çıkışları yaptığını görüyoruz Fikri Bey, “Maarif devletin hidemat-ı umumiyesinden değildir” diyerek eğitim ve irşat işine fazla para verilmesine karşı çıkmıştır Ağaoğlu ona cevaben “belki ortaçağda öyle” olduğunu, ancak şimdi durumun değiştiğini söyleyerek şu görüşleri savunmuştur: “Devletler talim ve terbiyeyi o kadar mühim görmüşlerdir ki, babanın evladı üzerindeki velâyetini elinden almışlardır… çocukların kalp ve dimağlarına vahdet-i millîyeyi telkin etmek bir vazifedir… devletlerin maarif-i umumiyeye sarf ettikleri mebaliğin miktarı askerlere sarf ettikleri mebaliğin miktarından kat kat yüksektir ” Aynı Ağaoğlu Türkiye’nin dışarıda ve içeride tanıtılmasının gereğini şu sözlerle belirtmeye çalışıyordu: “Hariçte milletimizin evsaf ve fezailini tanıtmakla beraber dahilde ilmî ve edebî cereyanları takviye… makasıt-ı meşruamıza karşı yapılan propagandalara, millet ve devlet aleyhinde inşa olunan iftiralara mukabele” elzemdir Ahmet Bey, diğer meclis konuşmalarında şunları söylemiştir: “Harici istihbarat ve propaganda teşkilâtımız iki kısma ayrılacaktır Garp ve Şark Bunlardan biri (Garp) nin yabancılığına ve hatta ananevî husumetine mukabil, diğeri bize en samimî bir ünsiyet ve en derin dinî rabıtalar ile bağlıdır Fakat bir tarafın yabancılığını izaleye bezl-i mesai ettiğimiz gibi, diğer bir taraftan da alâka ve merbutiyetini takviye için muntazam vesaite müracaat eylemedik Garp; tarihi, tarz-ı maişeti, ananesi ve zihniyeti ile bize yabancıdır Nesilden nesile intikal eden mücadele ve mübareze hatıralarıyla meşbu olduğundan, düşmanlarımızın hakkımızda mebzulen icra ettikleri bedhahâne propagandaların tevessü ve intişarı gayet müsait bir zemindir Aleyhimizde tasni edilen ve bazen hiçbir aklı selimin kabul ,edemeyeceği iftira ve isnatlar bile garp muhitinde kendini kabule bir silsile-i efkâr ve haysiyet bulmaktadır Bunda irademizin haricinde bulunan tarihin bir hissesi vardır Bin seneden beri İslamiyetin müdafii olan Türkler âlem-i İslâmın muhabbet ve merbutiyetini kazanmalarına mukabil, Hristiyan olan garp âleminin husumetini celb eylemişlerdir ”
Bu kabilden fikirler hem haklı davanın cihana duyurulmasına, hem de Türk millî birliğinin sağlanmasına yönelik olarak hararetle serdedilirken, bunlara karşı duranlar da vardı Burdur mebusu İsmail Suphi kurumun israfından şikayet ederken, Çorum mebusu Dursun Bey de kurumun çalışmalarından pek memnun değildir: “İrşadat, istihbarat bilmem ne… Ne irşat edilmiş var, ne de edenler var Edenlerden ne faide görülmüş? İrşada gidenleri de biliyoruz Milletin şimdi yalnız asayişe ihtiyacı vardır Aydınlanmaya ihtiyacı yoktur ” Kütahya mebusu Cemil Bey, Sinop mebusu Hakkı Hami Bey, Erzurum Mebusu Durak Bey, Karesi Mebusu Hasan Basri ve Abdülgafur Beylerin de benzer şikâyetleri olmuştur
Bunun gibi irşat, istihbarat ve maarif işine çoğunluğu masraflı olduğunu bahane ederek karşı çıkmaya çalışanlara rağmen bu irşat, tenvir ve propaganda işini engellemek, hatta savsaklamak pek mümkün değildi Şartlar o zamanın yöneticilerini öyle zorluyordu ki, bu konuda tam bir kararlılık vardı Nitekim İrşat Encümeni Reisi Hilmi Tunalı: “Neşir ve tamimde ihmal ve tekasülleri görülen vazifedarlar… hıyanet-i vataniye kanununa tevfikan muhakeme ve tecziye edilirler ” şeklinde bir kanun teklifi ile bunun kanunî yollarla da desteklenmesine vesile olmuştu Görüldüğü üzere bu faaliyetler www frmsinsi net gerektiğinde zorlamalarla da olsa, gönüllü de olsa yapılacaktı
Halkın Dini Duygularından İstifade
Bu kadar tanıtım ve kendini kabul ettirme problemi içinde bulunan Ankara yukarıda anlatılan tedbirleri bir bir uygulamaya koymuştur Bunların içinde en fazla halkın dinî duygularına hitap etmekle başarılı olacaklarını düşünmüşlerdir İstanbul hükümetlerinin Dürrizâde fetvalarına karşılık, Rıfat Börekçi ve Anadolu’nun muhtelif yerlerinde 160 civarında müftü Millî Mücadele’ den yana fetvalarla halkı din ve devlet yolunda birleştirmeye çalıştıkları biliniyor
Ağaoğlu Ahmet daha cumhuriyet idaresinin kurulmasından önce din adamlarının halkı eğitmesi gerektiğini anlatan bir yazı kaleme almış ve Batıda ruhanilerin hiç boş durmadan insanlara her türlü yardımı yaptıklarını ifade etmiştir Malta’da sürgünde iken yazdığı Üç Medeniyet’de de hutbeler, mev’ızeler, mevlid ve ilâhîlerin halkın anlayacağı bir Türkçe ile yazılması ve okunması durumunda tam bir huşu ve vecd hali ile dinleneceğini ve ahalinin eğitilmesinde çok tesirli olacağını ifade etmiştir
|
|
|