10-24-2012
|
#6
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Milli Mücadele Döneminde Propaganda Faaliyetleri
Ankara’da TBMM hükûmetiyle başlayan ve cumhuriyetle devam eden dönemde de din adamlarından bu doğrultuda faaliyet ve hizmetler beklenmekte idi Diyanet İşleri Reisi Rıfat imzasıyla müftülere gönderilen yazılarda vaizlerin dinî, içtimaî, sa’yî, ahlakî, ticarî, sınaî, ziraî v s sahalarda halkı sade bir dille www frmsinsi net aydınlatmaları, bunu yapamayacakların başkanlığa bildirilmesi ve her ay verilecek vaaz konularının vukuat cetvelleriyle bildirilmesi istenmiştir Buradan anlaşılıyor ki, Ankara, hutbeleri bir millî dava propaganda aracı olarak kullanıyordu Ancak bu aracı sadece Ankara’nın kullanmadığını, başkalarının da bu işi düşündükleri bellidir Mesela Yunanistan’da bulunan bazı kişilerin, Türkiye’deki hocalara gönderdikleri yazılarda, hükûmetin din aleyhinde tedbirler aldığı, bu konuda hocaların âhaliyi ikaz etmesi gerektiği gibi iddialarda bulundukları ve bu görüşlerin etkisiyle hareket eden bazı hocaların camilerde vaaz esnasında yaptıkları telkinlerle “Türkiye halitasında hainleri meydana çıkarmak için” gayret ettikleri, bu sebepten Başkanlıkça tertip edilen hutbeler dışında vaaz verilmemesi bildirilmiştir Bu bildirimlerle hutbelerde din adamlarının canlarının istedikleri gibi ve özellikle millî dava aleyhinde vaaz vermemesi için tedbirler alınmıştır: İdarenin istediği yolda yayın ve vaaz verilmesini sağlamak amacı ile mev’ıze listeleri aylık olarak Ankara’ya isteniyor, talimat dışı vaaz verenler cezalandırılıyor ve istenilen türde vaaz ve hutbeleri içeren kitaplar yarışma yoluyla yazdırılıyordu Ayrıca emniyetçe araştırılmadan kimsenin imam ve vaizliğe tayin edilmediğini de biliyoruz Zira, özellikle Millî Mücadele karşıtı olanların ve benzer sabıkalıların, -İslâmî bilgileri yeterli olsa bile- dinî hizmetlere alınamayacağını ifadeye gerek yoktur
Bu noktada Atatürk ve arkadaşlarının din, insan ve toplum konularındaki fikirlerini hatırlatmak faydalı olur kanaatindeyiz Onlara göre din lüzumlu bir müessesedir ve toplumda birlik ve mânevî kudret unsuru olarak görülmektedirler Hatta Atatürk’e göre “Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur ” Bir Batılıya göre “İslâmiyetin, cumhuriyetin idealleriyle bağdaşabilen yanları iyi karşılanmakta, Kemalizm’in başarısını tehlikeye sokabilecek yanlarına ise şiddetle cephe alınmaktadır Bunun dışında devletin din karşısında az çok tarafsız kaldığı söylenebilir” Gerçekten bu dönemde din, millî davaya hizmet edecek bir araç olarak düşünülüyordu Hükûmet bu araçtan her fırsatta faydalanmıştır Hutbelerde, millet ve cumhuriyetin selâmet ve saadetine dua edilmesi, Gazi Mustafa Kemal imzalı Bakanlar Kurulu Kararı ile (5 Mart1924) tarihli yazı ile istenmiştir Sovyet kaynaklarının iddialarına göre de Gazi, dinin ve hilâfetin birleştirici etkisini Batıya karşı kullanmayı düşünüyordu Bu doğrultuda bazı icraatlar da bilinmektedir Türkistan ve Hindistanlı Müslümanların Türk Millî Mücadele’sine yardımını tabiatıyla unutmayan Atatürk, gerektiğinde onlarla dinî bağı güçlü tutmayı faydalı buluyordu Bu anlayışın da etkisiyle Rusya’daki Müslüman Türklerin çektiği büyük kıtlıktan dolayı müftülükler ve vaizler yolu ile halkın dinî duygularına hitap edilerek, din kardeşlerimize gıda yardımının bir “din emri” olduğu bildiriliyordu
Aynı gerekçelerle Şeyh Sunusi’ye yardım yapılıyor; ödenek birkaç defa da artırılarak Şeyh, başta Konya olmak üzere bazı şehirlerde ikamet ettiriliyordu (1920-1921) Benzer şekilde, Hacı Bektaş-ı Veli Dergahı postnişini Şeyh Hasan’ın Osmanlı Devletinin bekası ve meşrutiyet idaresinin yerleşmesi hususundaki irşat hizmetleri sebebiyle aylığa bağlandığını da biliyoruz(1921) Din ve tasavvuf erbabının devlete ve rejime hizmetleri ile ilgili hükûmetin beklentileri bunlardan ibaret değildir
Atatürk’ün Nutuk adlı eseri, müftülükler aracılığı ile halka taksitle satılırken, her halde halkın dinî duygularından faydalanmayı düşünüyorlardı Bu konuda yazılmış olan tarihli bir yazıdan anladığımıza göre Nutuk satışından kazanılan paralar Tayyare Cemiyeti şubelerine yatırılıyordu Arşivdeki belgelerden bu borcun taksitler halinde ödendiğini görmekteyiz Tayyare Cemiyetine yardım için başka usuller de kullanılmaktaydı Fitre ve zekatların toplanmasında müftülüklerin her türlü yardımı talep ediliyor, bunun yanı sıra, halkın bu yardımları yapmasını telkin için vaizlere talimatlar veriliyordu (23 Şubat 1929) Ancak din adamlarının her zaman idarenin destekçisi olmadıklarını da görüyoruz Meselâ bazı din adamları piyango aleyhindeki, İslâma göre kumar sayıldığı sözlerinden dolayı cezalandırılacaklarına dair uyarılmışlardır (7 Ağustos 1928)
Bunlara ilâve olarak, müftülükler ve sair kurumların yardımıyla gerçekleştirilen işler hakkında birkaç kısa örnek daha verebiliriz:
Kurban derilerinin THK’ya verilmesi için halkın irşadı, bir görev olarak Diyanete verilmiştir
|
|
|