10-24-2012
|
#3
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Börü Budun Teşkilatı
Cemiyet, yurt içinde özellikle Selanik'te örgütlenmiş olan ve daha çok küçük rütbeli subay ve memurların oluşturduğu "Osmanlı Hürriyet Cemiyeti" arasında yapılan görüşmeler sonucunda 1906 yılında birleşme kararı alındı ve "Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti" adı altında güçlü bir muhalefet örgütü ortaya çıkmış oldu Bu örgütün, 1908 yılı başlarından itibaren yürüttüğü yoğun çalışmalar sonucunda II Abdülhamid, 24 Temmuz 1908'de Meşrutiyeti yeniden ilânederek Kanun-ı Esasi'yi yürürlüğe koydu
Artık örgüt resmi bir kanaldan Osmanlıya sözünü geçirebilecek bir yapıya kavuşmuştu İttihat ve Terakki partisindeki güçlü isimlerin büyük bir kısmı örgüt adına çalışıyordu Ancak zaman içerisinde şahsi çıkarlarını öne çıkaranlar oldu
Meşrûtiyetin îlânından sonra ülaaae dönen Prens Sebahaddîn Bey grubu, İttihat ve Terakki ile birlikte hareket etmeyi reddederek kendi görüşleri doğrultusunda faaliyet göstermeye başladılar Adem-i Merkeziyetçi görüşleri sebebiyle İttihat ve Terakkiden bekledikleri iltifâtı göremediler İttihat ve Terakki ile tamâmen irtibâtı kesen Prens Sebahaddîn Bey, 14 Eylül'de Ahrâr Fırkasının kurulmasını destekledi Kısa zamanda muhâlefetin sesi hâline gelen Ahrâr Fırkası, İttihat ve Terakkinin gizli kapaklı yönetim modeliyle iktidar tekelciliğinin ve gizliliğinin sonunda bir istibdat meydana gelebileceği konusunu işledi İdârî ve siyâsî mesûliyetten uzak olan İttihat ve Terakkinin devlet işlerine karışmasını, hükûmeti ve milleti tahakkümü altına almasını, orduyu siyâsete karıştırmasını tenkid etti Bu teşkilata savaş açmak anlamına geliyordu
İttihat ve Terakkiye karşı gerek meclis içi, gerekse meclis dışı muhâlefet şiddetlendirildi Meclis içinde, çok az üyesi bulunan Ahrâr Fırkası, Meclis dışında Serbestî Gazetesi ile muhâlefet çalışmalarını sürdürdü Bu gazete, eski memurlardan şantaj yoluyla para alındığını gösteren belgeler ve makâleler yayınladı Siyâsî rakiplerine karşı tedhiş yoluna baş vuran İttihatçılar, Serbestî Gazetesi başyazarı Hasan Fehmi'yi Sirkeci Postahânesi yanında esrarlı bir şekilde öldürttüler Hasan Fehmi'nin cenâze töreni İttihatçıların aleyhinde bir gösteri mâhiyetinde cereyân etti Derviş Vahdetî ve arkadaşları tarafından kurulan İttihat-ı Muhammedî Cemiyeti ve yayın organı olan Volkan Gazetesi de, İttihat ve Terakki aleyhinde faaliyet gösterdiler İttihat ve Terakkinin ordu içinde kendisine karşı olan, milletini, dînini ve vatanını seven subayları, orduda gençleştirme bahânesiyle tasfiye etmesi, orduda huzursuzluklara yol açtı İttihat ve Terakkinin Pâdişâha ve hilâfet makâmına karşı olan sevimsiz hareketleri de, sağduyu sâhibi Müslüman ahâlide nefret uyandırdı
Sultan Abdülhamîd Hanı tahttan indiren, Trablusgarb'ı İtalyanlara bırakan, çıkardığı kiliseler kânunuyla Balkanlardaki Hıristiyanların birlik kurmalarını sağlayan ve Balkanların Osmanlı Devletinden kopmasına sebeb olan, Bâbıâlî Baskınını düzenleyen ve milleti zulüm ve tedhiş ile idâre eden, Sarıkamış fâciâsında on binlerce Müslüman-Türkün canına kıyan, mecnûnâne bir hareketle Kanal Seferini açarak Filistin ve Sûriye'de Osmanlı ordusunun ve bu toprakların elden çıkmasına sebeb olan, dört senelik Birinci Dünyâ Harbi müddetince Anadolu'da halkı açlık, sussuzluk, yokluk içinde inleten İttihat ve Terakki ileri gelenlerinden Enver Paşa Türkistan'da, Talat Paşa Berlin'de, Cemâl Paşa da Tiflis'te, Ermenilere teslim edilerek onlar tarafından öldürüldüler Teşkilatın amaç ve istekleri doğrultusunda hareket etmelerinin sonuçları acı çıktı
Aslında cemiyet; kuruluş, teşkilâtlanma ve faaliyet bakımından farklı özellikler taşıyordu Cemiyeti yöneten genel merkez üyesi yedi kişinin kimlikleri, Meşrûtiyet îlân edildikten sonra bile açıklanmadı Üyeler, masonların törenlerine benzer usûllerle cemiyete alınırdı Rehber üyelerce tavsiye edilen ve uygun görülen kişiler, tahlif heyeti (yemîn kurulu) önünde yemin ederlerdi
Cemiyete giren üye, teşkilâtın gayesi uğruna gerektiğinde canını fedâya hazır olduğunu bu yeminle kabul ediyordu Cemiyetin amaçlarına aykırı hareket eden, ihanet eden üyeler için merkez heyetleri, mahkeme gibi yargılama yaparlar ve suçluyu ölümle cezâlandırırlardı
Akıncılardan bin kişinin komutanına binbaşı, yüz askerin komutanına yüzbaşı ve on neferinkine de onbaşı denilirdi Bunların hepsinin üstünde de akıncı beyi denilen akıncı kumandanı vardı ve buna akıncı sancak beyi de denilirdi Bu beyler, börü budun yönetimindeki söz sahibi ( gök börü ) tarafından seçilir ve soylu Türk Ailelerinden gelmelerine dikkat edilirdi
|
|
|