Yalnız Mesajı Göster

Atatürk Önderliğinde Kavuştuğumuz Hak Ve Hürriyetler Nelerdir

Eski 10-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Atatürk Önderliğinde Kavuştuğumuz Hak Ve Hürriyetler Nelerdir




Atatürk önderliğinde kavuştuğumuz hak ve hürriyetler nelerdir

Cumhuriyet kelimesi, Arapça’da, halk, ahali, büyük kalabalık anlamına gelen “cumhur”’dan gelmektedir Kavram olarak baktığımızda ise “cumhuriyet”ten; milletin egemenliği kendi elinde tuttuğu devlet şekli anlaşılır Burada “demokrasi” kavramıyla “cumhuriyet”i karıştırmamak gerekiyor Şüphesiz bu her iki kavram birbiriyle ilgili ve içiçe kavramlar olmakla birlikte birbirinin aynısı değildir Demokrasiden de halkın kendi kendini yönetmesi anlaşılır Ancak cumhuriyette esas olan, devlet pramidinin en üstünde bulunan kişinin, yani devlet başkanının seçimle gelmiş olmasıdır Devlet başkanı, babadan oğula geçen bir sistemle yani saltanatla o göreve gelmiş değildir Bu iki kavrama bir- iki örnekle açıklık getirmek istiyoruz Bugün İngiltere’de, İsveç veya Norveç’te parlamento vardır Halk yasama organı durumunda olan meclisi kendisi seçer, meclisten de yürütme organı çıkar Yani demokrasi vardır denebilir Ama, devlet pramidinin en üstündeki kişi kral veya kraliçedir Bu göreve seçimle değil, saltanat usulüyle gelmiştir Bu yüzden bu ülkelerde cumhuriyetten söz edilemez Öbür taraftan, devlet başkanının şu veya bu şekilde seçimle geldiği bazı rejimler vardır ki mesela; Çin Halk Cumhuriyeti, Libya Arap Halk Sosyalist Cemahiriyesi ve diğer halk cumhuriyetleri gibi, bu rejimlerde de sözde cumhuriyet olmakla birlikte halkın yönetime iştirakinden söz edilemez Çünkü tek partinin hakimiyeti sözkonusudur Halk eğer oy verirse bile bu partiye oy vermek durumundadır Neticede şunu söyleyebiliriz; demokrasinin olduğu yerde cumhuriyetin olmadığı, veya cumhuriyetin olduğu yerde de demokrasinin bulunmadığı örnekler görülmektedir Ama ideal olanı hem demokrasinin hem de cumhuriyetin birlikte olmasıdır Bir başka ifade ile, cumhuriyeti, demokrasinin en gelişmiş şekli olarak kabul edebiliriz Türkiye, Millî Mücadele’nin muzaffer komutanı Atatürk’ün önderliğinde 29 Ekim 1923’te demokrasi ve cumhuriyet sürecini yakalamıştır Bu tarihten itibaren de demokrasi yolunda önemli ilerlemeler kaydedilmiştir



Şimdi Atatürk’ün önderliğinde ulaşılan Cumhuriyet’in değerini ve büyüklüğünü anlayabilmek için yakın tarihimizde “demokrasi” kavramı içinde ele alabileceğimiz bellibaşlı gelişmelere bakmamız faydalı olacaktır

Bilindiği üzere Fransız İnkılabıyla birlikte çok uluslu devletlerde siyasî hareketlenmeler yoğunluk kazanmaya başladı Osmanlı Devleti de bu dalgalanmalardan nasibini aldı Zaten çöküş sürecine giren Osmanlı Devleti, Fransız İnkılabının ihraç ettiği siyasî kavram ve sloganlara sarılarak içinde bulunduğu zor durumdan kurtulma çareleri aramaya başlamıştı Bu çarelerin başında mutlakiyet rejiminin yetkilerinin sınırlandırılması geliyordu Fakat bu sınırlamanın nihaî hedefi Cumhuriyet değil, “meşrutî monarşi” idi Nitekim, 1808 Sened-i İttifak’tan itibaren meşrutî monarşiye doğru bir süreç gelişmeye başladı 1839 Tanzimat Fermanı’yla Padişah kendi yetkilerini kendi iradesiyle sınırlayan bir taahhüt içine girdi 1856 Islahat Fermanı’yla monarşinin yetkilerinin sınırlandırılması yolunda bir adım daha atıldı Nihayet Aralık 1876’da Kanun-i Esasî yani anayasa ilan edildi ve arkasından Meclis-i Mebusan açılarak Meşrutiyet’e geçildi Kısa bir süre sonra meşrutî rejim inkıtaya uğramışsa da 1908’de meşrutî monarşi kurumlaşmaya başladı Fakat devleti kurtarmaya yönelik bütün bu gelişmeler Türk milletini Mondros ve arkasından Sevr’e getirmekten engelleyemedi; engelleyemediği gibi, belki de bu çöküş sürecini hızlandırdı Çünkü sözünü ettiğimiz bu gelişmelerde, Türk milletinin karakteristik özellikleri, sosyolojik yapısı, kültürü dikkate alınmamıştı Meşrutî rejim Batıdaki kurumlarıyla - özellikle İngiltere örneği- neredeyse olduğu gibi iktibas edildi İngiltere meşrutî monarşisinde iki önemli kurum olan halkı temsil eden Avam Kamarası ve asilleri temsil eden Lordlar Kamarası, Osmanlı yeni rejimine Meclis-i Mebusan ve Ayan Meclisi olarak aktarıldı Temelinde sınıf anlayışı yatan böyle bir tasnifin Türk siyasî hayatında başarılı olması düşünülemezdi Ama Osmanlı münevveri, bunu o zaman göremedi Çünkü batının gelişmişliği onun gözünü kamaştırmıştı Halbuki, Batı toplumunun sosyolojik ve kültürel gerçekleriyle çelişmeyen ve “sınıf” anlayışına dayanan bir rejim, bu toplumlar için geçerli olabilir Ama aynı geçerlilik tamamıyla farklı özelliklere sahip Türk milleti için sözkonusu olamazdı Çünkü Türk milletinde “sınıf” anlayışı yoktur Asalet kavramının yerini “liyakat” ve “adalet” almıştır Nitekim bu durumu Atatürk çok güzel bir şekilde tesbit ederek 1931 yılında yaptığı bir konuşmasında şöyle ifade etmiştir;

“Türkiye Cumhuriyeti halkını ayrı ayrı sınıflardan mürekkep değil ve fakat ferdî ve sosyal hayat için iş bölümü itibarıyla çeşitli mesleklere ayrılmış bir toplum olarak görmek esas prensiplerimizdendir”[1]

Öteyandan, kurulan meclis yani Meclis-i Mebusân, her ne kadar bir tür seçimle gelmiş olmakla birlikte, millî iradeyi yansıtmaktan da çok uzaktı Çok uluslu bir yapı olmakla birlikte bir Türk devleti olan Osmanlı Devleti’nin meclisinde Türkler neredeyse azınlıkta idiler Durum böyle olunca, meclisten, millî birlik ve beraberliği inşa edecek bir irade beklenemezdi Nitekim öyle de oldu Gayr-i müslim milletvekilleri meşrutî rejimi Osmanlı Devleti’ni, içinde bunduğu zor durumdan kurtaracak bir vasıta olarak değil de kendi bağımsızlıklarına giden bir yol olarak algılamaya başladılar Bu anlamda bazı milletvekillerinin tutum ve davranışlarından birkaç örnek vermek gerekirse mesela; Kanun-i Esasî’de resmî dilin Türkçe olduğu ifade edilmesine rağmen, İstanbul Rum mebuslarından Vasilaki Efendi, Ermeni mebus Hamazasp Efendi, daha buna benzer pekçok isimler Rumca'nın ve Ermenice'nin resmî dil olmasını[2] teklif edecek kadar ileri gittiler

Yine bahsettiğimiz Osmanlı dönemindeki bu demokrasi denemeleri, tabana mâl olmamış ve İstanbul’da ve bazı büyük şehirlerde hissedilmiş ve buralarla sınırlı kalmış idi Anadolu’nun falanca kazasındaki, veya falanca köyündeki vatandaşın bu gelişmelerden belki de hiç haberi yoktu

Netice olarak şunu söylemek istiyoruz; Osmanlı dönemindeki monarşi aleyhindeki siyasî gelişmeler, Türk toplumunun sosyolojik, kültürel ve tarihî özellikleri dikkate alınmadan oluşturulan bir süreç olduğundan, millî birlik ve beraberliğe ve millî kimliğe katkı sağlayıcı bir nitelik ortaya koyamamıştır Gerçi, IIMeşrutiyet, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu hazırlayan yıllara ve ondan sonraki anayasalara da yansıyan bazı temel ilkeler getirmiş[3] olmakla birlikte, bu dönemdeki Osmanlı düşünürlerinin devleti kurtarmaya yönelik fikirlerinde esas hedef cumhuriyet değil, “meşruti monarşi” olmuş, Fransız İnkılabı’nın fikrî ürünü olan ve “istibdat ve baskıya karşı insan kişiliğine değer veren Cumhuriyet” ancak Osmanlı Devleti’nin yıkılışı ile birlikte aranılan rejim olmuştur

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Cumhuriyet fikrinin Mustafa Kemal tarafından ilk defa kuvvetle ortaya atılmasında Fransız İnkılabı’nın etkisi olduğunu söylemekte, Münir Hayri Egeli, daha 1906’da Atatürk’ün en beğendiği devlet şekli olarak Cumhuriyet’i dile getirdiğini yazarken[4], Mazhar Müfit Kansu, Mustafa Kemal’in henüz Erzurum Kongresi açılmadan, zamanı gelince hükümetin şeklinin Cumhuriyet olacağını kendisine söylediğini ifade etmektedir[5] Nitekim, Türk milletinin varolma veya yokolma sınırına geldiği Millî Mücadele gibi fevkalâde bir ortamda Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde vatanın kurtuluşu için askerî tedbirler alınırken, beraberinde “millî hakimiyet” kavramının arkasında demokrasi ve cumhuriyet yolunda önemli adımlar atıldı Bu yoldaki en açık mesajları Amasya tamimi, Erzurum ve Sivas Kongreleri kararlarında görebilmekteyiz

Amasya tamiminin ilk maddesinde yer alan “Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” ifadesi demokrasi ve cumhuriyet kavramı açısından bizce ileriye dönük mesajlar taşımaktadır Burada milletin iradesine verilen önem vurgulanıyor Erzurum Kongresi’nde de 2 Maddede “millî iradeyi hakim kılmak esastır” ifadesi yer alırken 8 Maddede millî iradenin gerekliliği üzerinde ayrıntılı olarak durulmuştur Bu maddede aynen şöyle denilmektedir;



Alıntı Yaparak Cevapla