Prof. Dr. Sinsi
|
Edirne Savunmasi 1912
Edirne savunmasi 1912
Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında birçok mühim kumandanlıklarda bulunmuş ve 1912–1913 Balkan Harbi'nde "Edirne Müdafaası" ile şöhret kazanmıştır
Daha çocuk iken askerliğe büyük ilgi duyarak Erzincan Askeri İdadisi'nde tahsile başlamış, fakat babasının ölümünden sonra annesinin tekrar evlenmesi üzerine küsmüş, çevresinden uzaklaşarak İstanbul'da Sütlüce Topçu Okulu'na girmiş, 1879 senesinde Topçu Teğmeni olarak Harbiye'den mezun olmuştur
Harbiye'deki tahsili sırasında zekâsı ve riyaziyeye olan istidadı ile hocalarının dikkat nazarını çektiğinden, serasker Saip Paşa'nın tensip ve delâleti ile Almanya'ya ikmal-i tahsil için gönderilecek subaylar grubuna katılmıştır Almanya'da 'İmparatorluk Üçüncü Topçu Hassa Alayı'na tayin edilerek dört seneden fazla Prusya'nın büyük askerler yetiştiren 'Potsdam Garnizonu'nda eğitim görmüştür Burada 1880 senesinde üsteğmenliğe, 1883'de kıdemli yüzbaşılığa terfi etmiştir
İstanbul'a avdetinde, birçok yerlerde askerî talim ve terbiye öğretmenliklerinde bulunduktan sonra 1887 senesinde binbaşı rütbesiyle Ümera sınıfına ulaşmış ve Süvari Korgenerali İmrahor Manastırlı Nuri Paşa'nın kızı Zafer Rabia ile evlenmiştir Bu izdivaçtan Sabiha, Kerim, Mediha, Saime, Hayrünnisa, Feride, İhsan, Şereffünnisa, Osman adında ikisi erkek, yedisi kız olmak üzere dokuz evlât dünyaya gelmiş, beşi çocuk çağında muhtelif yaşlarda ölmüşlerdir Olgunluk çağına ulaşan üç kızı ev hanımlığı, oğlu ise yüksek Kimya mühendisi olarak muhtelif devlet hizmetlerinde memurluk yapmıştır Makbule, Nüveyre, Nezih, Doğan, Sevgi, Ayşe ve Ömer adlarında 7 torunu olmuştur
1888 senesinde Yarbaylığa, 1889'da Albaylığa terfi etmiş ve 1893 tarihinde 36 yaşında iken Tuğgeneralliğe yükselmiştir Almanca, İngilizce ve Fransızca lisanlarını iyi bildiğinden, mesleğindeki terakkileri muntazam şekilde takip edebilmiş, muhtelif askerî vazifelerle birlikte Harbiye ve Darüşşafaka mekteplerinde Balistik ve Matematik öğretmenliklerinde bulunmuştur Büyük Türk riyaziyecisi Salih Zeki, Şükrü Paşa'nın yetiştirdiği öğrencilerinden biridir
Şükrü Paşa, topçu komutanı olarak tayin edildiği ve Tuğgenerallikten Orgeneralliğe kadar olan askerlik hizmetlerini Edirne'de geçirmiştir Ordu Müfettişliği görevi sıralarında Türk gençliğinin ergin yetişmesi için gösterdiği büyük ilgi ve himmeti ve (selâmlığının) en mümtaz genç kurmay subayları ile dolup boşalması yüzünden, saraya jurnal edilen Şükrü Paşa 1905 senesinde Selanik’e sürülmüştür Prusya ordusu misali üstün bir disiplin içinde eğittiği Edirne'deki İkinci Ordu'dan sonra Selanik'teki Üçüncü Ordu da kısa bir zamanda değişmiş ve askerlik hayatındaki aşırı disiplin merakı ve titizlikleri dolayısıyla, ileride alacağı "Edirne Müdafii" lakabından önce, ordu çevresinde "Deli Şükrü Paşa" olarak ün salmıştır
Şükrü Paşa dürüst, fakat çok sert ve cesur bir asker olarak üst makamlara karşı bildiklerini çekinmeden söylemeyi vatan borcu telâkki ettiğinden, bir gün zamanın padişahı İkinci Abdülhamid'den bir tokat yemiş, fakat sadrazam Avlonyalı Ferit Paşa'nın ifadesine göre, bu hadiseler sırasında İkinci Sultan Hamid, vekiller meclisinde "durumu nasıl görüyorsunuz, ne yapmak lâzımdır?" sualini sormuş ve hazır bulunanların hakikatlerden uzak geveleme ve düşüncelerini işitince, "Paşalar, söyledikleriniz hiç de hakikatlere uymuyor, işte Şükrü Paşa'nın raporları, alınız, okuyunuz; millet ve ordu anayasanın tekrar yürürlüğe girmesini istiyor, ben de Şükrü Paşa gibi bunu muvafık görüyorum ve tekrar ilân edeceğim" demiştir Siyaset ile hiç meşgul olmamış, hatta asker olarak bundan şiddetle nefret etmiş olan Şükrü Paşa, işte günün birinde böylece hem hükümdarına, hem de milletine olan sadakatini birleştirerek namusu ve cesareti sayesinde büyük bir hizmet ifa ederek, millet ve devlet arasında kardeş kanı dökülmesine mâni olmuştur Bu hizmetin üzerine 1908'de Mareşalliğe yükseltilen Şükrü Paşa'nın rütbesi, Meşrutiyet'in ilânından sonra yapılan 'Askerî Rütbeler Tasfiyesi'nde Korgeneralliğe indirilmiş ise de, 1912–1913 Balkan Harbi'nde 'Edirne Müstahkem Mevkiinde yaptığı kahramanca müdafaa esnasında tekrar Orgeneralliğe kadar yükseltilmiştir
1908 senesinde Meşrutiyet’in ilânı üzerine İstanbul'a gelen Şükrü Paşa, 1912 senesine kadar Redif Müfettişliği, Çanakkale Boğazı Muhafızlığı gibi mühim askerî vazifelerde bulunmuş ve nihayet Balkan Harbi'nin zuhurunda Edirne Müstahkem Mevkii Komutanlığı'na tayin edilmiştir Askerlik hayatının son ve en şerefli vazifesine tayin olunduğu zaman, Şükrü Paşa'ya verilen yazılı emirde, Edirne'nin muhtemel bir muhasarası halinde, yalnız kırk gün müdafaa edilmesi kendisinden istenmiştir Müstahkem Mevki'deki cephane bolluğuna rağmen, süpürge tohumundan yapılmış ekmek, at eti, kurbağadan başka yiyecek bir şey olmadığı, düşmanın teslim tekliflerini reddederek hükümetlerinin her türlü desteğine nail olmuş vaziyette ve refah içindeki Bulgar ve Sırp ordularının saldırılarına 5 ay 5 gün mukavemet etmiş, ancak her türlü imdat ve yardım ümidinin kalmaması üzerine Selimiye Camii vs gibi ecdat şaheserlerinin mahvını önlemek kaygısıyla teslim olmayı uygun bulmuştur Şükrü Paşa'nın Edirne'deki kurmayı Kazım (Karabekir Kazım Paşa), Remzi (Remzi Yiğitgüden Paşa) ve Fuat (Berlin Başkonsolosu) Beylerdir
26 Mart 1913 sabahı Bulgar Komutanlığı'na bir subay gönderilerek kalenin teslim teklifini yapan Şükrü Paşa'yı, aynı günün öğle vakti Bulgar komutanı General İvanof hürmetle karşılamış ve kılıcını âlel-usul teslim almış ise de, Edirne'ye gelen Bulgar Çarı Ferdinand askerî merasimle kılıcını şanlı sahibine iade etmiştir Fransa'nın Paris şehrinde neşrolunan haftalık (Le Petit Journal) dergisinin 13 Nisan 1913 tarihli renkli ilave baskısının kapağında bu sahne tasvir edilmekte ve renkli resmin altında şöyle denilmektedir:
"Edirne Müdafiine Saygı"


"Bulgar Çarı Ferdinand, şanlı mağlûp Şükrü Paşa'ya teslim ettiği kılıcını iade etmektedir,"
Şükrü Paşa'nın Edirne müdafaası hakkında bütün Avrupa matbuatında övücü pek çok yazılar ve resimler yayınlanmış ve eğitim gördüğü Almanya gibi askeri hayatını yakından izlemiş memleketlerde ufak çapta da olsa anıtlar dikilmiştir
Şükrü Paşa'ya Fransız milleti adına murassa bir "Şeref Kılıcı" ve binlerce imza ile bezenmiş bir "Altın Kitap" takdim edilmiştir Bu kitabın mukaddemesinde şöyle denilmektedir:
Edirne'nin Kahraman Müdafii General Gazi Mehmet Şükrü Paşa'ya
Hayranları tarafından unutulmaz bir müdafaanın hatırası olarak Paris, 1913
General,
Vatanınızın üstüne çöken felâketler içinde top sesleriyle katliam korkuları her tarafa ızdırap saçarak, siz en zapt edilmez şecaat ve hamasetle en ulvi gayretlerin en güzel örneğini teşkil etmeğe muvaffak oldunuz
Her taraftan tehdit altında kalan devletiniz en çaresiz musibetle mahkûm gibi göründüğü sırada, siz başkaldırınca hayretler içinde kalan dünya, böyle evlâtlar yetiştiren bu ırkın damarlarında kendisine feyyaz bir inkişaf temin edecek bir kan bulunması zaruri olduğunu itirafa mecbur olmuştur
Harp ilân edilir edilmez Arnavutluğun içerilerinden kalkıp bundan sonra artık efsanevî bir kale halini alan Edirne'nin mukavemet esbabını tanzime koştunuz İşte, orada gittikçe sizi tazyik eden bir demir ve ateş çemberi içinde her taraftan tecrit edildiniz ve korkunç bir düşmanla çarpışıp duran diğer Osmanlı ordularından da hiç bir yardım beklemediğinizden, sayıca on mislinizi bulan muhasırlara karşı etrafınızda ne varsa hepsi dağılıp devrildiği halde, isimlerini daima taziz edeceğiniz kahraman silah arkadaşlarınızın, imrenilecek kadar mükemmel yardımlarıyla, siz yenilmez ve zapt edilmez bir halde dimdik durdunuz
|