Yalnız Mesajı Göster

Atatürk Ve Amasya Müftüsü

Eski 10-24-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Atatürk Ve Amasya Müftüsü




" 20 Haziran 1335 (1919) Cuma günü İkinci Bayezit Camii Şerifi'nde şüheda ruhuna ithaf edilmek üzere bir Mevlid-i Şerif okundu Ve bunu müteakiben de umumi bir miting tertip olundu O gün Amasya Kasabası mahşeri bir vaziyet arzediyordu Bütün kaza halkı bu muazzam toplantıya iştirak ve vatani hizmetlerindeki vazifelerini paylaşmak için can atarak gelmiş bulunuyorlardı Mevlidi Şerif kıraatından sonra, cemaat-i İslamiye tam bir iman varlığı ile ellerini semaya doğru kaldırarak Cami-i Şerifin haricindeki geniş sahayı bir anda doldurmuş bulunuyor, cemaatin kesafeti tahminen otuzbinden fazla, bundan eksik değildir

Mustafa Kemal Paşa, hitabesine başlayıp Türk Milletinin mukadderatı hakkındaki safahatı birer birer izaha çalışarak, bir hiddet-i milliye ile bu geçirilen felaketin ancak refah yolu açabilecek geleceğe kâni olduğunu söylemekle nutkuna son verdikten sonra, konuşma hakkını muhterem üstadımız Abdurrahman Kâmil Efendi hazretlerine tevdî buyurdu"

30 Ocak 1920 tarihinde yine Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin öncülüğünde bir miting daha yapıldı Şehir halkı ve civar köylerden gelenler, yine Bayezit meydanında toplanarak Maraş'taki Fransız ve Ermeni mezâlimini tel'in ettiler

5 Fırka Kumandanı Cemil Cahit Bey'in 20 Kolordu Kumandan Vekili Mahmut Bey'e gönderdiği 30011919 tarihli telgrafta "hükümetin siyasi teşebbüslerini haber almadıkça mitinge katılanların dağılmayacaklarını bildirerek, telgrafhane etrafında toplandıkları" haber veriliyordu Bu arada mitinge katılanların her tarafa telgraflar yağdırdıkları ilave ediliyordu Bu telgraflardan Heyet-i Temsiliye'ye Müftü Hacı Tevfik Efendi başta olmak üzere yirmi dört kişinin imzalarıyla gönderilen ve miting kararlarını da içeren telgrafta; Fransızların Ermeniler ile birleşerek Maraş halkı üzerinde uyguladığı katliam ve yağmacılığın önlenmesi istendi Ayrıca şu görüşlere de yer verildi:

"Müslüman Türkler'e tabii hakları olan hayatı bile çok görerek, onları hayvanlara yapılabilecek hunharlıkla imha etmek, sükûn ve asayiş fikri ile kabil-i te'lif midir? Hak ve adaletin Müslümanlar ve Türkler hakkında mânâlarının değiştirilerek hayatlarına kastedildiğini anlayan biz Türk Müslümanlar evvela Allah'ımıza daha sonra hakka istinaden, hayatımızı muhafaza için büyük bir miting yaptık ve şu esasları kararlaştırdık;

a) Bize hayat hakkı tanınıncaya kadar her türlü vasıtaya müracaatla mevcudiyetimizi koruma azmindeyiz

b) Müslüman Türkler'in hayat ve namuslarına saldırılara devam edilirse, dünyada yeni yangınlar çıkacak, bunun mesuliyeti de müsebbiplerine ait olacak, Maraş'ta devam etmekte olan kadın, çoluk, çocuk kıtaline acilen son vermek ve bütün iman azmimizle protesto eder, zulme son verildiği haberini almadıkça makina başından ayrılmayacağımızı bildiririz"

Öte yandan Şubat 1920'de Londra'da toplanan konferansın gündemindeki en önemli konular; Boğazlar sorunu, İstanbul'un geleceği ve Halife Sultan'ın durumuydu Aralık 1919 sonlarında, İngiliz Başbakanı Lyod George'un İstanbul ve Boğazları beynelmilel bir hâle getirerek idaresinin müttefik İngiliz ve Fransız yetkililere bırakılacağına ve ayrıca İstanbul'un yalnız dinî bir merkez olacağına dair açıklaması Türk halkının sert tepkisine neden oldu Anadolu'nun her tarafından İstanbul'a protesto telgrafları çekildi 13 Ocak 1920'de İstanbul'daki İtilaf yetkililerine gönderilen Hamdi, Müftü ve bazı eşraf imzalı telgrafla da Amasyalılar olayı protesto etti

Ayrıca "İstanbul'un İtilaf kuvvetlerince işgal edildiği (16 Mart 1920) haberinin duyulması üzerine ilk tepki Amasya'dan geldi Amasya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi Hacı Hafız Tevfik Efendi Ankara'daki Heyet-i Temsiliye'ye gönderdiği telgrafında; Osmanlı milletinin birlik ve beraberlik içinde olduğunu, canını, istiklâlini hiçbir tesir ve kuvvete feda etmemeye azmettiği belirtilerek, Ankara'dan irade ve talimatları beklediklerini bildirdi Bunu takiben 19 Mart 1920 günü binlerce kişinin katılmasıyla büyük ve heyecanlı bir miting yapıldı Mitingde alınan kararlar, İtilaf Devletleri temsilcilerine ve çeşitli yetkili makamlara bildirildi 28 kişinin imzalarıyla bir sureti de Heyet-i Temsiliye'ye gönderilen kararda şöyle denilmektedir:

"Hamiyet-i Düveliye içinde asırlardan beri istiklâlini müdafaadan başka bir gaye takip etmeyen Osmanlı Devleti kabul ettiği mütareke şartları ile Umumî Harpten çıktıktan sonra her fırsattan faydalanarak sulhun bir an evvel yapılmasını istemiş idi Mütarekenin pek ağır görülen şartlarını, sadece umumî sükûnun ve huzurun sağlanacağı, iktisadî ve içtimaî kabiliyeti geliştirmek arzusuyla kabul etmiş idik Büyük teessüfler ile arz ederiz ki o mütareke, biz Osmanlılara huzur ve sükûn yerine pek feci felaketler getirdi Hâlâ da getirmektedir Çünkü onu Osmanlı Devleti ile imza edenler, Osmanlı'ya karşı iyi hisler beslememekte idiler Hâlâ da beslemiyorlar Bunun bâriz ve canlı misâllerini mütarekenâmenin imzasının ertesi günü, şartların hilâfına İstanbul'a asayişi bozan hiç bir hareket görülmediği halde, Osmanlı memleketlerinden bazılarına asker gönderilmesi, İzmir'e mütarekenâmede asla bahis konusu olmayan bir devletin sebepsiz asker çıkartmasına ve neticesinde medeniyet ve medenî milletlere yakışmayacak cinayetlere göz yumulmasını, Adana, Maraş, Ayıntab ve Urfa'da yerli Ermenilerle Rumlar ileri sürülerek Müslümanlar aleyhine imha siyaseti takib olunmasının sonunda Maraş'ta müslüman ahalinin katliâm edilmesi gibi kat'î deliller açıkça göstermektedir

Biz Osmanlılar, Umumî Harbin felâketlerinden henüz kurtulan insanlığın ızdırablarına yeni yeni meseleler katmak ve asırlardan beri takip ettiğimiz sulh ve sükûn gayesini ihlâl etmemek maksadıyla hakkımızdan ve hakkımızın "medeniyet-i âdilece" teslim edileceğinden emin olarak ilk tecavüzleri Osmanlılığa sahip bir vakarla tahammül dairesinde karşıladık Fakat milletlerin hayat ve istiklâline açıkdan açığa suikast yapıldığını görerek çaresiz müdafaa vaziyetini aldık Her ferdin ve fertlerden mürekkep her milletin nefs-i müdafaa ve mevcudiyetini koruması tabii hakkı iken, bu ilâhi hak sadece Müslüman olduğumuz için bizlere çok görüldü Bunun açık delili de payitahtımız, Hilafet ve Saltanat merkezimiz ile resmî makamların ve özellikle Meclis-î Mebusanımızın İngiliz Devleti tarafından resmen ve cebren işgal edilmiş olmasıdır Bu işgal mütarekenâme ile millet ve Osmanlı hükümetini silâhından tecrid ettikten sonra vaki oldu İnsanlık duygusu ile mütehassıs her milletin vicdanında derin tesirler uyandıracak olan şu tecavüz Osmanlı hâkimiyetinden ziyade yirmi asırlık bir medeniyetin meydana getirdiği hürriyeti, milliyet ve vatanperverlik esaslarına darbe teşkil etmektedir Osmanlı milletinin geleceği ve istiklâli hususundaki azm ve imanı bu hadise dolayısıyla katiyyen sarsılmamıştır Aleyhinde imha siyaseti tertip edildiğini her gün bir suretle maruz kaldığı şeni tecavüzlerden anlayan biz Osmanlılar binlerce "ehl-i tevhidin" iştirakiyle yüce dinimizin mabedi uğruna büyük bir miting akdederek mevcudiyetimizi kurtarmak için kat'î karar verdik

Hakkınızda reva görülen tecavüzler silsilesine, Payitahtımızın da işgali suretiyle yeni bir felaket şekli verilmesini medeni milletler kabul ederlerse tarihin pek büyük mesuliyeti altına girmiş olacaklarından, bunu yirminci asrın muazzam medeniyeti namına protesto eder ve bu vesile ile takdim-i hürmet eyleriz"

7– Akbaş Cephaneliği Baskını ve Müftü Hacı Tevfik Efendi

Gelibolu yarımadası Eceabat Kazası'nın Akbaş mevkiindeki depoda, Kafkas Cephesi'nde Ruslarla çarpışan Türk Kuvvetlerinin Ruslardan Kars, Ardahan ve Batum şehirlerini geri alırken ele geçirdikleri silah ve cephanenin önemli bir kısmı bulunmaktaydı Bunlar sekiz bin Rus tüfeği, kırk Rus ağır makinalı tüfeği ve beşbin sandık cephane (başka bir belgeye göre) 20000 sandık cephane şeklindeydi Ayrıca depoda muhabere ve iskan malzemesi mevcuttu

İtilaf güçlerinden Fransız askerlerince korunmakta olan Akbaş cephaneliğindeki anılan malzemeye Kuva-yı Milliye'nin fazlasıyla gereksinimi bulunmaktaydı Bu nedenle, 26-27 Ocak 1920 tarihinde Köprülü Hamdi Bey'in yönettiği bir baskınla sözkonusu cephane Anadolu'ya kaçırılır Bu olay İtilaf Devletlerinin prestijini düşüren ve ona indirilen bir darbe idi Bu sebeple öfke ve kızgınlığa kapılan İtilaf güçleri konuyla ilgisi olmayan yerli halkı tevkif ettiler Başta Lapseki olmak üzere yörenin İtilâf güçlerince işgal edileceği söylentileri yayıldı İtilaf güçleri, başta Köprülü Hamdi Bey olmak üzere sorumluların kendilerine teslim edilmesini İstanbul Hükümeti'nden istediler Bu arada Bandırma'yı işgal ettiler

Her milli gelişmede ön saflarda yer alan Müftü Hacı Tevfik Efendi, Akbaş cephaneliği baskını sonrası gelişmeler karşısında onun yine aynı tavrı sergilediğini görüyoruz Fransız ve İngiliz kuvvetlerinin yerli halka baskı yapması, silah kullanması ve işkence yapmaları yurt çapında infiale sebep oldu Bu elem ve ıstıraba, yayınladığı genelgeyle karşı çıktı Bu arada Köprülü Hamdi Bey'e de destek verdi Müftü Efendi, Şubat 1920 tarihini taşıyan genelgesinde şöyle diyordu:

"Ölümsüz sevgi ile vatanına bağlı kahraman bir mücahidin vatanın kurtuluşu uğrunda gösterdiği fedakârlıktan dolayı bir belde memurlarının sorumlu tutularak tevkif edilmesi ve cezalandırılması insanlık tarihinin kaydetmediği garabetlerden olduğundan bahisle derhal serbest bırakılmalarının sağlanması için İstanbul'daki Sadrazamlığa, Hariciye Nazırlığına ve Mebuslar ve Ayan Meclisleri Reisliklerine kesin ifade ile telgraflarla bildirildi Sizler de, tesir edici uslûp protesto telgrafları çekiniz Bunu yaralanan millî gururumuz adına bekliyoruz"






Alıntı Yaparak Cevapla