Yalnız Mesajı Göster

1923 1945 Tek Parti Döneminde Basın Üzerinde Uygulanan Sansür

Eski 10-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

1923 1945 Tek Parti Döneminde Basın Üzerinde Uygulanan Sansür




1923 1945 tek parti döneminde basın üzerinde uygulanan sansür

CUMHURİYET DÖNEMİNDE BAKANLAR KURULU KARARI İLE YASAKLANAN YAYINLAR 1923-1945

Resmi gazete niteliğindeki Takvim-i Vekayi gazetesini 1840 yılında Ceride-i Havadis adlı özel gazete izlemiştir Daha sonra bu konuda diğer örnekler Tercüman-ı Ahval ve Tasvir-i Efkar gazeteleridir

Anılan bu gazetelerde Tanzimat dönemi yöneticilerine yönelik eleştirilerin yer alması ve batılı anlamda değişiklik taleplerinin dile getirilmesi sonucunda basın ile ilgili ilk düzenleme 25 Kasım 1864 tarihinde Matbuat Nizammanesinin çıkkarılması ile gerçekleştirilmiştir Nizamname 35 maddeden oluşmaktaydı Hangi dilde olursa olsun siyasete ve yönetime yönelik yayın yapmak isteyenler izin alacaklardı, devletin içi güvenliği ve asayişini bozucu yayın yapan gazetecinin suçlu olacağı, gazetecinin Saltanata, genel adaba ve milli ahlaka aykırı yazılar yazması, hanedana saldırıda bulunması, Bakanlar Kurulu ve üst düzey bürokratlar aleyhine yazılar yazması yanında, müttefik bulunan hükümdarlar aleyhine yayın yapması yasaklanıyor ve bu konuda çeşitli miktarda para ve hapis cezası öngörülüyordu

Türk basın tarihinde basına yönetim tarafından getirilen bu ilk düzenlemede yer alan hükümler daha sonraki düzenlemelerde değişik tarzda hep gündeme gelecektir Nitekim 1864 tarihli Matbuat Kanununun yetersiz kaldığı düşünülerek çıkartılan 27 Mart 1867 tarihli Ali Kararnamesi ile İstanbul�da yayınlanan gazeteleri kontrol altına almaya yönelik bir düzenleme ile hükümete gazete kapatma yetkisinin verildiğini görüyoruz

Osmanlı İmparatorluğunda Parlamentoya dayalı hayatın başlangıcı olan 1876 Kanun-u Esasinin 12maddesinde Matbuat Kanun Dairesinde Serbesttir denilmesine rağmen bilindiği gibi kısa süren parlamentolu hayata Abdülhamit tarafından son verilmesi ile basın üzerinde daha baskıcı bir uygulamanın başladığını görüyoruz

Abdülhamit'in istibtad yönetimine son veren IIMeşrutiyetin ilanı ile basın takrar özgür bir ortamda faaliyet yapma imkanını elde etmiştir Gazeteler 25 Temmuz 1908 tarihinden itibaren sansüre tabi olmadan yayınlanmaya başlamış ve IIMeşrutiyetin ilanı ile basın ve yayın hayatına bir canlanma gelmiştir

Bu özgür ortam 1909 yılında çıkarılan Matbuat Kanunu ile tekrar yeni bir düzenlemeye tabi tutulmuştur Yeni Kanun 37 maddeyi içeriyordu Yine öncekilerde olduğu gibi gazete çıkarmak için hükümete bildirimde bulunmayı, vatandaşları suça teşvik edici yazılar yazmayı, ahlak kurallarına aykırı resim ve yazı yayınlamayı yasaklıyordu Aynı Kanun ile hükümete gazete kapatma yetkisi veriliyordu

1909 Matbuat Kanunu yürürlükte kaldığı süre içerisinde bazı değişiklikler yapılmıştır 1913 yılında genel ahlak ve edep kurallarına aykırı yazı ve resimlerin yayını yasaklanmış ve gazete sahiplerine ve gazete sorumlu müdürlerine ilişkin yeni düzenlemeler yapılmıştır Aynı yıl yapılan bir başka değişiklik ise devletin iç ve dış güvenliğini bozabilecek nitelikte yayın yapan gazetelerin kapatılması ilkesinin getirilmesidir 1914 yılında ise ülkenin IDünya Savaşına girmesi nedeni ile sansür talimatnamesi yürürlüğe konmuş ve savaş süresince basının tamamen hükümet tarafından kontrol altına alınması amaçlanmıştır

Osmanlı İmparatorluğunda askeri alanda başlayan yenilik hareketleri kaçınılmaz olarak sivil kurumlarıda etkilemiş ve batılı yaşam ve düşünce tarzı topluma girmiştir Yönetime karşı yöneltilen eleştirileri ve İmparatorluğun devamı için öngörülenleri dile getirmede bir araç olan basın, önemli bir güç olmuştur Bunu farkeden Padişah ve Osmanlı Bürokrasisi bu güce karşı tedbir almak zorunda kalmış ve zaman zaman basını kontrol etmeye ve susturmaya yönelik uygulamalar yaşanmıştır

Osmanlı İmparatorluğu açısından IDünya Savaşına son veren Mondros Mütarekesi sonrasında ülkenin içine düştüğü durumdan kurtuluş için Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Anadolu'da başlatılan milli direniş hareketi, Anadolu'da geniş halk kitlelerine girişilen hareketi anlatmada, onların bu milli harekete katılımlarını sağlamada ve dünya kamuoyuna girişilen hareketi anlatmada basının önemini biliyordu Basından kendi haklı davalarını anlatmada bir kanal olarak yararlanmak veya bu yolu açmak doğrultusunda çalışmalarda bulunuyordu Ama diğer taraft TrForumuzBizan Padişah ve İşgalci güçlerin denetiminden basın olumsuz olarak etkilenmişti Özellikle Anadoludaki hareket lehine yazıların çıkmasını engellemek için yeni düzenlemelere gidilmişti Basın üzerinde denetim hem İstanbul hükümetlerince hem de İstanbul'daki İtilaf devletleri temsilcilerince sürdürülmüştür İtilaf devletlerinin İstanbul basınını kontrol etmeye yönelik çabaları oldukça etkili olmuş ve Meclis-i Vükelada sansür heyetine daha dikkatli inceleme yapma imkanı verilmiştir

Milli Mücadeleyi yürüten Mustafa Kemal Paşa liderliğindeki kadronun özellikle İstanbulun Anadoludaki hareketi İttihatçılıkla ve Bolşeviklikle suçlayan propogandalarına karşı halkı aydınlatmak ve onlara milli davayı anlatmak için basına duydukları ihtiyaç tartışma götürmez Nitekim Milli Mücadelenin kazanılması ile her şeyin bitmeyeceğini bilen Mustafa Kemal Paşa asıl işlerinin bundan sonra başlayacağını ve genç Türkiye Cumhuriyetinin gerçekleştirilecek radikal değişikliklerle yeni bir yapıya kavuşacağının işaretlerini veriyordu Mustafa Kemal Paşa, bunları yaparken kamuoyu oluşturmada ve halkı aydınlatmada, eskinin izlerini silmede basına büyük görevler düştüğünü biliyordu Bu bağlamda yeni yönetim basının kendi içinde bir kurumlaşmaya ve güce ulaşmasını sağlama TrForumuzBiz da büyük ölçüde yardımcı olmuştur Nitekim Mart 1920 tarihinde Matbuat ve İstihbarat Genel Müdürlüğünü, Nisan 1920 tarihinde ise Anadolu Ajansının kurulması sağlanmıştır

Milli Mücadelenin başarıya ulaşması sonrasında Mustafa Kemal Paşa önderliğinde ülkenin çağdaşlaşması, laik ve demokratik bir ulus devleti olması yolunda gerçekleştirilen inkılaplara muhalefetin artması ve 1925 yılı içerisinde çıkan Şeyh Sait isyanı üzerine Takrir-i Sükun Kanunu çıkarılmış ve bu kanun ile hükümet basın üzerindeki denetimini artırmıştır Kanuna bağlı olarak gazeteler kapatılmış ve Takrir-i Sükun Kanunu ile; İrtica ve isyana ve ülkenin sosyal düzenini, huzur ve sukununu ve emniyet ve asayişini ihlale yönelen örgüt, kışkırtma, özendirme, girişim ve yayını hükümet Cumhurbaşkanının onayı ile doğrudan doğruya ve idareten yasaklamaya yetkilidir Hükmünü getirmekteydi Ayrıca 3 Mayıs 1925 tarihli kararname ile Havale-i Şarkiyede İdare-i Örfiye Mıntıkasında Tatbik Edilecek Sansür Talimatnamesi kabul edilmişti1929 yılına kadar yürürlükte kalan bu yasa geregı iktidar basına karşı otoriter bir tavır sergilemiştir

Basına karşı takınılan bu tavır Türkiye'nin o günkü şartlarından kaynaklanıyordu Nitekim; Mustafa Kemal Paşa 1 Mart 1922 tarihinde Meclisin açılış konuşmasında basın hakkındaki görüşlerini şöyle açıklamıştır: "Basın milletin müşterek sesidir Bir milleti aydınlatma ve doğru yolu göştermede, bir millete muhtaç olduğu gıdayı vermekte, özetle bir milletin saadet hedefi olan müşterek istikamette yürümesini teminde basın başlı başına bir kuvvet, bir mektep, bir rehberdir" İşte özünde basına ve onun özgür bir ortamda çalışmasına inanan Mustafa Kemal Paşa, şartlar gereği basına karşı kısıtlamaların konduğu bir ortamın kalıcı olmasından yana değildi Nitekim 1929 Yılında Takrir-i Sükun Kanunu'nun yürürlükten kalkması ile basın tekrar bir serbestlik ortamına kavuşmuştur Türk basın hayatında yeniden bir canlanış gözlenmiş, iktidara ve ülkenin sorunlarına ilişkin yazılar basında yer almaya başlamıştır Ama daha sonra yaşanan Serbest Fırka denemesi ülkede Mustafa Kemal Paşa önderliğinde gerçekleştirilen inkılapların yeterince tüm halk tarafından anlaşılmadığını ortaya koymuş ve basın ile ilgili bir düzenlemeye gidilmesi gereği ortaya çıkmıştır Şüphesiz iktidarın bu kararında ülke dışında ve içinde yaşanan olayların etkisi vardır Bu olayların en önemlisi sanırız 1929 ve 1930 yıllarında yaşanan ve tüm dünya ekonomilerini felce uğratan büyük ekonomik bunalımdır İçeride ise tek partili rejimin gittikçe iktidarını güçlendirme yolundaki uygulamaları yaşanmaktadır

25 Temmuz 1931 tarihinde çıkarılan yeni Matbuat Kanunu ile matbaa açma, gazete ve dergi yayınlanması, gazete ve dergi çalışanlarının sorumlulukları ve hakları, basın suçları ile suça tahrik, şantaj, yayınlanması yasal olan şeyler, gazete ve dergilerin toplatılması ve kapatılması, tazminatlar ve bu hükümlerin uygulanmasına ilişkin maddeleri yanında, ülkede bulunan yabancıların gazete çıkarmaları hükümet iznine bağlanıyor ve bu gazetelerin yazı işleri müdürlerinin Türk olması zorunluluğu getiriliyordu Ayrıca bu gazete ve dergilerin Cumhuriyet hükümetinin iç ve dış politikaları aleyhine yayınlar yapamayacakları hükmü getiriliyordu

Atatürk dönemi'nde basına verilen kapatma cezaları veya yayına belirli sürelerle ara verme cezaları Bakanlar Kurulu Kararları ile ve 1931 tarihli Matbuat Kanununun 50 ve 51'nci maddeleri gereği olmuştur



Alıntı Yaparak Cevapla