Prof. Dr. Sinsi
|
Sosyal Alandaki İnkılaplar
Tarih Kurumu
Türkiye toprakları üzerinde yaşayan halk, çeşitli gruplardan meydana geldiğinden bir ırk birliği sağlanamamıştı Dahası Türkler tarihini bilmiyordu Osmanlı eğitim sisteminde, bu konuda gerekli çalışmalar yapılmamış, Türk tarihi derinlemesine incelenmemişti Atatürk bu konuyu şu sözleriyle belirtmiştir:
Biz henüz şimdiye kadar gerçek, bilimsel ve müspet anlamıyla milli bir devir yaşayamadık Bundan dolayı da milli bir tarihe malik olamadık
Türk tarihinin başlangıç noktası konusunda, genellikle Osmanlı İmparatorluğu nun kuruluş tarihi esas alınıyordu Bu bilgiler de, ekseriyetle yabancı tarihçilerin çalışmalarından elde ediliyordu Bu bilgilere göre de, asırlardır üç kıtaya hükmetmiş olan Türklerin tarihi yoktu
Mustafa Kemal Atatürk, kahraman Türk Milletinin gerçek tarihini öğrenmesine büyük önem vermiş, bu konudaki çalışmaları bizzat başlatmıştır Bu çalışmalarda, önce İslamiyet öncesi Türk tarihine dikkat çekilmiş, 23 Nisan 1930 daki Türk Ocakları Kurultayı nda, bu konuda faaliyet gösterecek bir tarih heyetinin kurulması kararlaştırılmıştır
Bu çalışmalar neticesinde Türk Tarihi Ana Hatları adlı eser meydana getirilmiştir 12 Nisan 1931 tarihinde Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti kurulmuş ve cemiyetin ilk toplantısı da Atatürk ün başkanlığında 26 Nisan 1931 yılında yapılmıştır:
Bizim milletimiz derin bir geçmişe maliktir Bu düşünce bizi elbette altı, yedi yüz yıllık Osmanlı Türklüğünden, Selçuk Türklerine ve ondan evvel bu dönemlerin her birine eşit olan büyük Türk devletlerine kavuşturur  Türk çocuğu, ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır
Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti nin çalışma esasları şöyle belirlenmiştir:
- Toplanarak bilimsel görüşmeler yapmak,
- Türk tarihinin kaynaklarını araştırıp yayınlamak,
- Türk tarihini aydınlatmaya yarayacak belge vs sağlamak için gereken yerlere araştırma ve inceleme kurulları göndermek,
- Cemiyetin çalışmalarının ürünlerini her türlü yollarla yayınlamak
Bu çalışmalardan sonra, öncelikle liseler için bizzat Atatürk ün de kaleme aldığı 4 ciltlik bir tarih kitabı hazırlanmıştır Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti ilk kongresini 2 - 11 Temmuz 1932 tarihleri arasında tertiplemiştir
Dil Konusundaki Çalışmalar
12 Temmuz 1932 deki Tarih Kongresi nin hemen ardından, Atatürk, Türk Dili Tetkik Cemiyeti ni kurdurmuş, dilde de birlik sağlanması için adım atılmasını sağlamıştır I Türk Dil Kurultayı, 26 Eylül 1932 tarihinde Dolmabahçe Sarayı nda toplanmıştır
Bu kongrede, dildeki Arapça ve Farsça kelimelerin yanı sıra bölgeler arasındaki lehçe farklılıklarının da ortadan kaldırılması için İstanbul Türkçesi örnek alınarak çalışmalara başlanmıştır Yapılan çalışmalar Belleten adlı dergide yayımlanmıştır
Milli kültür ve beraberliğin sağlanması için her alanda Türkçe hakim olmalıydı Atatürk, bu konuya da özenle eğilmiş ve çalışmaları bizzat takip etmiştir Atatürk, Türk dilinin, kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğe kavuşması için bütün devlet teşkilatımızın dikkatli, ilgili olmasını isteriz diyerek konunun önemini belirtmiştir
1934 de yapılan II Türk Dil Kurultayı na yurtdışından da dil bilginleri davet edilmiştir Bu kongrede:
-Istılahların (dil, terim) öz Türkçe ve eklerle yapılması gerekliliği,
-Bu ıstılahların hemen ders kitaplarına geçirilmesi,
-Devlet yayınlarının öz Türkçeye çevrilmesi
kararlaştırılmıştır Bu dönemde Osmanlıca-Türkçe cep kılavuzları ve bazı yayınlar hazırlanmıştır
III Türk Dil Kurultayı 24 - 31 Ağustos 1936 tarihleri arasında yapılmıştır Yurtdışından gelen 13 dil bilgininin de katılımıyla gerçekleşen kurultayda, cemiyetin adı Türk Dil Kurumu olarak değiştirilmiştir Bu kurultayda, çalışma esasları, diğer iki kurultaydakinden farklı olmuştur: Artık Güneş Dil Teorisi (özleştirmeye ret, yaşayan dile dönüş) üzerinde durulmaya başlanmış, yabancı kelimelere Türkçe karşılık aranmasına son verilerek yaşayan dil kabul edilmiştir
Güzel Sanatlar Alanındaki Çalışmalar
Atatürk, Türk Milletinin yüksek zevkini ortaya çıkarmak ve Türkiye nin, sanat çalışmaları yönünden de, medeni ülkeler arasındaki yerini almasını sağlamak için bu alandaki çalışmaları teşvik etmiş, başarılı sanatçıları ödüllendirmiştir
Bunun için, güzel sanatların her alanında çalışmalar hızlandırılmış, 1924 yılında Ankara da Müzik Öğretmen Okulu açılmıştır Bu okul, 1936 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü ne dönüştürülmüştür Yine aynı yıl Ankara Devlet Konservatuvarı açılmış ve sanatçılar yetiştirilmeye başlanmıştır
Türk Beşleri olarak anılan, Ahmet Adnan Saygun, Cemal Reşit Rey, Ferit Alnar, Ulvi Cemal Erkin ve Necil K Akses, ilk sonat, konçerto, senfoni ve operalarını vermişlerdir
İstanbul Belediye Konservatuvar ında batı müziğine de yer verilmiştir Ayrıca, Muzıka-i Hümayun 1924 yılında Ankara ya getirilmiş ve adı Riyaset-i Cumhur Musiki Heyeti olarak değiştirilmiştir 1935 yılına kadar, bu heyetin orkestra şefliğini Adnan Saygun ve Zeki Üngör yapmışlardır
Dar-ül Bedayi 1931 yılında İstanbul Belediyesi ne bağlanmış, 1934 yılında ise Şehir Tiyatroları adını almıştır Ankara Halkevi sahnesinde, 1932 yılında Atatürk ün de ilk temsillerinde hazır bulunduğu Akın , Çoban , Mavi Yıldırım oyunları sergilenmiştir
Sanayi-i Nefise Mektebi mezunları 1924 yılında Avrupa ya eğitime gönderilmiştir Bu okulun adı, 1928 yılında Güzel Sanatlar Akademisi olarak değiştirilmiştir 1932 - 1933 eğitim yılında Gazi Eğitim Enstitüsü nde Resim-İş Bölümü açılmıştır
1924 tarihinden itibaren resim ve heykel sergileri açılmaya başlanmış, 20 Eylül 1937 tarihinde de Resim Heykel Müzesi açılmıştır
Atatürk, güzel sanatlarda elde edilen başarının, medeni ülke olma yolunda ve inkılapların sağlamlaştırılmasında önemli bir etken olduğunu şu sözleriyle belirtir:
Güzel sanatlarda başarı, bütün inkılapların başarılı olduğunun en kesin kanıtıdır Bunda başarılı olamayan milletlere ne yazıktır Onlar bütün başarılarına rağmen, medeniyet alanında yüksek insanlık niteliğiyle tanınmaktan daima yoksun kalacaklardır
Efendiler, hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat bir sanatçı olamazsınız
Bir millet ki resim yapamaz, bir millet ki heykel yapamaz, bir millet ki fennin gerektirdiği şeyleri yapamaz, itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur Halbuki bizim milletimiz, hakiki özellikleriyle medeni ve ileri olmaya layıktır ve olacaktır
|