Prof. Dr. Sinsi
|
İkinci Cumhuriyet Nedir?
Bugün de siyasal rejimimiz, 1923 dönemini incelemeye imkan vermemekte Örneğin, Franco İspanya'sında bile rastlanmayacak türden kararlar, mahkumiyet gerekçelerinde yer alabilmektedir Bunlardan bir tanesi, Mustafa Kemal'in "insan üstü özelliklerini" zapta geçirip, dönemin sorgulamasını yapmak isteyenleri hapse mahkum edebilmektedir
Rejim, eski zamanlarını giderip, demokratik kanallardan yararlanarak saydamlaşıp, çağa uyum sağlama imkanlarını reddetmektedir Anti-demokratik bir "miras" hala demokratik özelliklere ısınmadan yoluna devam ediyor
Cumhuriyet'i "bürokrasinin" değil, halkın cumhuriyeti haline getirebilmek için demokratikleştirerek değiştirme önerisine "İkinci Cumhuriyet" denmektedir
Bunun asla Fransa ile alakası olmayıp Cumhuriyet'in askeri yapısıyla "ilişik kesme" anlamına "ikinci" olarak tanımlanmaktadır
Siyasal Egemenlik Ekonomik Egemenlik
1923'ten bu yana neredeyse yetmiş yıl geçti Ama hiçbir sisteme dahil edilemeyen "bürokratik ekonomik yapı" ile aldığımız yol pek de doyurucu değil
Rejimin "bürokratik" yapısını vurgulamak için, bir siyasal örnek verebiliriz
1923, hem Komünist Parti Genel Sekreteri Mustafa Suphi'yi Trabzon'da boğdurtmuş, hem de liberal Maliye Nazırı Cavid Bey'i İzmir Suikasti nedeniyle astırtmıştır
Kemalist rejimin, hem komünizme, hem liberalizme "aynı anda" karşı olması, onun hiçbir sistemden yana olmaması ve iki kutup olan liberalizmle, komünizmi kendine "eşit uzaklıkta" tehlikeli bulması, bizdeki, bize özgü "bürokratik ekonomik" yapının ilginç bir ispatıdır
Bu yapı, 1992 yılının sonunda bizi şu noktaya ancak taşımıştır:
1 Halkın hala yüzde 40'ı kırlarda, yüzde 60'ı ise kentlerde yaşıyor Bu tam iki asır önceki İngiltere'ye tekabül ediyor Kır-kent dengesi açısından İngiltere'nin iki asır gerisinde bulunuyoruz
2 Yirmi milyon çalışan insanımızın yarısı, yani on milyonu köyde, tarım sektöründe çalışıyor Bunun da altı milyonu gizli işsiz On milyon köylü nüfus 12 AT ülkesindeki toplam köylü nüfusa eşit
3 Ne devlet, ne de toplum üretken 5 milyonluk herhangi bir Batı ülkesi kadar üretiyoruz Örneğin, Norveç'in GSMH'sı bizden fazla
4 Vergi vermiyoruz Dört kişiden biri vergi veriyor Vatandaşın vergileriyle, devlet hizmetlerinin yapılacağı, bu nedenle de, vatandaşın hizmetindeki devleti, giderlerini karşıladığı için demokratik imkanlardan yararlanarak denetleyeceği gerçeği topluma mal olmuyor
1923'ün "demokratik ve üretken" olmayan yapısı, ekonomide ve siyasette demokratik kanalları tıkamasından kaynaklanıyor İkinci Cumhuriyet, bu özelliği gidermek ve dönüştürmek amacıyla "ikinci" sıfatını kullanıyor Çünkü bu zaafın giderilmesi, aynı zamanda 1923 Cumhuriyeti'nin kendine has özelliğinin de sonu demek olur
Bu geri kalmış yapı içinde halkın ne ekonomik ne de siyasal egemenliği kökleşmekte, suni ve havada kalmaktadır
Vergi verenler, vergilerinin "nereye harcandığını" denetleyecek durumda değildir Çünkü bizdeki "devletçi ekonomik" anlayış, zaman içinde iyice yozlaşarak, bir "soygun sistemine" dönüştü
Bunun temel ayakları şöyle:
1 Devlet Bakanları, 2 KİT'ler, 3 Teşvikler, 4 Gümrük fonları, 5 Bakanlıklarla iç içe çalışan özel vakıflar
Türkiye'deki her türlü yolsuzluğu bu çember besleyerek, azdırmaktadır Hiçbir siyasetçi ve siyasal kuruluş bugüne kadar bu "soygun sisteminin" temelini bertaraf etmedi
Horzum davasından, Taşar'ın kardeşine kadar bizdeki her türlü siyasal yolsuzluk skandalının menbaı devlet bankalarıdır Diğerleri de mekanizmanın garnitürü olmaktadır
Halk, bu sistemi delerek, ödediği vergilere sahip çıkamıyor Verilen vergileri "çar çur" eden bu anlayışı mahkum edemiyor Kısaca, "devletin kendisine hizmet etmesini" sağlamak için verdiği vergileri halk kontrol edememekte
Bu bizim cumhuriyette "halkın ekonomik egemenliğinin" olmadığını gözler önüne seriyor Bu sistem devam ettikçe de, bunun mümkün olamayacağı iyice belli oluyor
Halkımız, 1923 Cumhuriyeti'nin ekonomik rejiminin bugünkü dejeneransı nedeniyle "ekonomik egemenlikten" uzak yaşıyor
Siyasal egemenlikten de kolayca söz edilemeyecektir
Türkiye hala halkın oyu ile "seçilenlerin", tayinle gelen "atanmışlar" karşısında, protokolde gereken demokratik yeri almadığı bir ülkedir
Hiçbir çağdaş ülkede olmayan Milli Güvenlik Kurulu, bizim ülkemizde hükümete "tavsiye"lerde bulunabiliyor
Genel Kurmay Başkanı, Milli Savunma Bakanı'nın önünde olabiliyor
Anayasalar, sürekli "asker süngüsü" ile yapılıyor Bu nokta, hem rejimin kimliğini, hem de sahibini belli ediyor
"İkinci Cumhuriyet" kavramı, "rejimin üzerindeki ordu vesayetini" terk etmek anlamına "ikinci" olarak nitelenmiştir Tartışmalarda, bu noktanın altını sürekli ve çok kalın çizmemize rağmen pas geçilmektedir Ya Fransa örneği verilmekte, y ada bunun daha önce söylendiği hatırlatılmaktadır
"İkinci Cumhuriyet", bizdeki anayasaları sürekli ordu yaptığı için, yeni anayasaları "yeni bir rejim" olarak görmek eğiliminde değil Çünkü tüm anayasaları yapan aynı otorite
Rejimin koşulları, şartları ve egemeni aynı oldukça, değişen anayasaları yeni bir cumhuriyet ile irtibatlamak, hiçbir anlam taşımaz
"İkinci Cumhuriyet", tüm toplumsal tabakaların katılımıyla, devlet çatısının üretken ve demokrat olarak yeniden çatılma önerisidir Bunun için ne Fransa ile ne de kendinden önceki önerilerle benzeşmektedir
Hala askeri yargı hayattadır Aynı yasayı, özel bir askeri mahkeme bizde emirle uygulayabilir
Bu askeri yapı, parlamentonun üniformalıları denetleme işlevini tutanaksız bırakıyor Ülkemizde şüphe uyandıran hiçbir iddia, eğer üniformalıları ilgilendiriyorsa sorgulanmadı Yargılanmadı Sonuca ulaştırılmadı
Ne 1 Mayıs katliamı, ne askeri darbeler, ne Mehmet Ali Ağca'nın Maltepe Cezaevi'nden kaçması, ne Locheed Rüşvet Skandalı, ne Gladio
Bu "üniformalı" sorulara, Türk demokrasisi cevap getiremedi Bunları aydınlatmadı
Halk egemenliğinin kabesi sayılan "parlamento", egemenliğini kanıtlayamadı
Halk oy verdiği temsilcileri vasıtasıyla, devlet ayrıntının içinde olup bitenleri de deşemedi Yani kısaca, siyasal egemenliğini kullanamadı
Verdiği vergiyi ve verdiği oyu denetleyemeyen bir topluluğa, cumhuriyet rejiminde yaşamak fazla bir anlam ifade etmese gerek Çünkü böyle bir rejim anlayışı Saddam'ın ülkesinde de, Hafız Esad'ın Suriye'sinde de var
Oralar da cumhuriyet ama halkın egemenliğinden söz edilemiyor Demokrasiden kopuk bir cumhuriyet sadece iktidar kavgalarına yardımcı oluyor Ama halkı egemen kılamıyor
"İkinci Cumhuriyet", cumhuriyeti "demokratik" yapma önerisidir
Nasıl Yapmalı?
Türkiye'nin bu zaafiyetlerini gidermenin yolu temel atılımdan geçiyor
Bunların başında, devletin ekonomik ağırlığının azaltılması geliyor Ekonomik patronluğu sona eren devletin, ceberüt yaklaşımı da kuvvetsiz kalır
İkincisi, parlamentoyu daha canlı ve doğal hale getirerek, rejimi üzerindeki askeri gölgeyi silmek Üniformalıların "hukuka üstünlüğü" varmış gibi duran eşitsizliği gidermek
Bu tedbirler, ekonominin kontrolünü halka verecek, egemenliği de seçilmişlerin ardındaki halka iade edecek
Hem üretkenliğin, hem demokrasinin kapısı açılmış olacak
Bu iki girişimin önündeki engel, hala kendini sorgulatmayan, saydamlığı tabularla boğmaya çalışan devlet yapısıdır Onu demokratikleştirip, elindeki para gücünü halka verirsek, bu, "İkinci Cumhuriyet" sayılır
Ekonomik güç dağılımı bugünkü durumda kaldıkça, devletin yapısını çağdaşlaştırmak da, demokratikleştirmek de olanaklı değil
Onun için, işlerin süreç içinde düzeleceğini beklemek iyimserlik olur
Buna ömrünün yetmeyeceğini bilenler, daha hızlı ve gerekli bir değişimi benimsiyorlarsa, bu da "İkinci Cumhuriyet"tir Eski geleneklerimizdeki "anti demokratik" gölgeleri temizlemeden, önümüzü açamayız
Bu yolu açmak istemeyen üst düzey asker-sivil bürokrasi ve dışa karşı korunan iç piyasadan nemalanan kapkaççı zengin üçgenin egemenliğini kısmanın çaresi, "İkinci Cumhuriyet"tir
"Değişim gerekli" ama "İkinci Cumhuriyet" demeye de gerek yok diyenler, dört soruyu net cevaplamalı
Geçmişe örtü örterek, toplumsal dokunun sağlığına yeniden kavuşmasını engelleyen anlayış ile anti demokratik yaklaşıma eşlik eden devletin ekonomik patronluğuna nasıl çare bulacaklar?
Rejimin yapısındaki askeri niteliği nasıl giderecekler?
Bizi nasıl üretken ve demokrat kılacaklar?
Cumhuriyetin temelindeki çarpıklıkları gün ışığına çıkarıp düzeltmeden, büyük çarpıklıkları nasıl düzeltecekler?
Mehmet Altan
TÜRKİYE GÜNLÜĞÜ
Üç aylık fikir ve kültür dergisi
Sayı: 20 Güz 1992
Güz Gündemi / Cumhuriyet Tartışmaları
|