10-23-2012
|
#2
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Ceviz Kabuğu|Masal Ve Hikaye Özetleri
Ceviz Ağacı
Bahçemizde çok sayıda meyve ağacı vardı İkişer tane dut, kiraz, armut, elma birer tane ayva, erik ve ceviz ağacının yanı sıra çok sayıda selvi ağacı ve gül vardı Selvi ağaçları göğe doğru uzanırken, güller yere yakındı Babam bahçe işlerinden anlayan birisiydi Ağaçların dizilişindeki mesafeyi nizami ayarladığından, dalları birbirine değmiyordu Güllerin bahçeye yayılışı ise nakış oyası gibiydi Bir de sultan söğüdü ağacımız vardı dalları aşağı doğru sarkıyordu İnce dallarını koparıp, kafamıza şapka yapardık Güneşten koruduğu gibi serinde tutardı
Babam ağaçlarla çocuğu gibi ilgilenirdi Diplerini kazımasından tutun dallarını budamasına kadar bir ahenk içerisinde yapardı Bahçeyi satın aldığında çakıl taşları ve diz boyu otların kapladığı bir ören iken yoldan geçenlerin hayranlıklarını gizleyemedikleri muhteşem bir bahçeye dönüştürmüştü Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur atasözüne en güzel örnekti
Bizim hikâyemiz ceviz ağacıyla Babam ceviz ağacını bahçeyi satın aldığı gün dikmiş Babamın, ceviz ağacının küçücük kökünü toprağa girdirdiğindeki heyecanının hep taze kaldığını annem anlatmıştı Babam yaptığı işlerden haz alırdı O minnacık fidanı toprakla buluşmasından, gelişmesine ve büyümesine şahit olmuştu Fidanı, bir deli poyrazın hışmına uğramadan, bir çocuğun tutup çekmesinden ya da başıboş kalmış bir keçiden korumuştu Bu meşakkatli yolculuğun ardından ceviz ağacıda hediye olarak ilk meyvelerini sunmuştu Babam için cevizin ilk meyvesinin alınmasının önemi ise cevizi toprakla buluştururken yaşadığı heyecanı hala korumasıydı
Bizim çocukluğumuz bu cevizin üstünde geçti Mahallenin çocuklarıyla saklambaç oynarken üzerine çıkar yapraklarının arkasına saklanırdık Ceviz ağacının dalları gevşek olduğundan bazen düştüğümüz olurdu ama gidip de büyüklerimize söylemezdik çok acı çekmemize rağmen Yollarımız genelde toprak olduğundan çıkan çakıllar ve küçük kaya parçalarına takılıp düştük derdik Yol güzergâhını takip eden arktaki sudan da üzerimizi siler ve elimizi yüzümüzü yıkadıktan sonrada eve giderdik Bu arktaki suyla bahçelerimizi de sulardık Her yıl bu arkın temizlenmesi bütün mahallece yapılırdı Eğer temizlenmemiş olsa içine bir yıl boyunca dolan çakıllar ve ayrık otlarından dolayı işlevini yapamaz hale gelirdi
Yaz sonuna doğru cevizlerin toplanmasına sıra geldiğinde mahallenin çocukları arasında bayram havası eserdi Ulaşamadığımız cevizleri uzun çubuklarla indirirdik aşağıya Cevizlerin çırpılmasından sonra yere düşenleri teker teker toplar çuvala bırakırdık Çocukluk aklı, dalından kopup düşen cevizlere bazen kafa bazen de vole vururduk Kafamızın balon gibi şiştiği de olurdu Büyüklerimizden azar işitmemiz bir yana kulaklarımızda çekilmez değildi Bu toplanan cevizlerin kabuklarını soyduktan sonra kuruması için dama sererdik Güneş ışınlarını gördükçe kurumaya başlardı Ara sıra karıştırırdık ki her yerine güneş ışınları değsin diye
Cevizler kuruduktan sonra annem komşulara, akrabalara da dağıtırdı Komşu ve akraba hakkını gözetirdi Üzüm pekmezini kaynatır, ceviz içini iğne ile ipe dizer, kaynamış üzüm pekmezine batırıp çıkarır ve çamaşır ipine nota gibi dizdikten sonra kurumasını beklerdi Kuruduktan sonra kışlık çerezimiz hazırdı Katıksız, doğaldı Sağlık açısından da bire birdi Diğer meyve ağaçlarının da hakkını vermeliyiz Onlarında meyvelerini kurutur, kışın yerdik
Aradan yıllar geçti Baba yadigârı ağaçlara gözüm gibi bakıyordum O çocukluk günlerimi hatırlatan ceviz ağacı tek dostumdu Eskileri onunla yâd ediyordum Sıkıntılarımı onunla paylaşıyordum Ben beni bildim bileli onunla beraberdim Gayrı saklımız yoktu Bir gün askerdeki ağabeyimden bir mektup geldi
“Kardeş, askerlik için biriktirmiş olduğum param bitti Arkadaşlardan borç aldım Yüzüm kalmadı onlardan borç istemeye, acilen paraya ihtiyacım var Ne yap et, bul buluştur parayı gönder Ağabeyime demedim, desem bile göndermeyeceğini biliyorum Allah’a emanet ol”
Ne yapacağımı şaşırıp kalmıştım Ben kendi geçimimi zor sağlıyordum zaten Çoğu zaman aç yattığım bile oluyordu Bir çay ocağında çay servisi yapıyordum Karın tokluğuna çalışıyordum Ağabeyimin istediği paranın miktarı çoktu Bulmam imkânsızdı Kimden isteyebilirdim ki, istesem bile kim verirdi ki?
Çay ocağında birkaç müşterinin oturduğu bir masaya servis yapıyordum Konuşmalarına kulak misafiri oldum
-Bana ceviz ağacı lazım Satmak isteyenler varsa iyi para vereceğim Sizi de görürüm
Birden, aklımda şimşekler çaktı “Olamaz! Nasıl böyle bir şey düşünebilirdim en yakın dostum hakkında ”
Vardığım bütün kapılardan elim boş döndü Maalesef, tek çarem kalmıştı
Ceviz ağacının yanına vardım Durumu anlattım Başka çaremin olmadığını tekrarlayıp durdum Bir yandan da gözlerimden yaşlar boşalıyordu Yapraklarından bir su damlacığı elime düştü Ayrılacağımızı anlamış olacak ki, o da ağlıyordu sanki  Sımsıkı gövdesine sarıldım saatlerce 
Adamı buldum Gelip cevize baktı Verdiği fiyat işimi görüyordu, önemli olan da buydu Yeğenim, ağabeyime haber vermiş Bir solukla geldi Tüccara:
-Çocuk mu kandırıyorsun? İstersen bedavaya versin
-Keyfiniz bilir
Diyerek gitti Giderken yanındaki adamına:
-Mecbur satacak Paraya ihtiyacı var İhtiyacı olmasa cevizi satar mı? Tecrübe konuşuyor Kaç kişinin cevizini böyle ucuza satın aldım
-Senden korkulur patron
Ağabeyim alış verişimize çomak sokmuştu
-Ucuza kapatacaktı Bu fiyata satılır mı? Madem satacaksın Tüccarın verdiğinden fazlasını vereyim, bana sat
Tüccarı kovmasının sebebi cevizi kendi almakmış meğer Senin gibi birisinden başka ne beklenirdi
Başka çarem kalmamıştı Eli kolu bağlanmış bir insan ne yapabilirdi Mecburen ceviz ağacını ağabeyime sattım Ceviz ağacının kesilişi ile benim yere yığılmam bir olmuştu Kendime geldiğimde ceviz ağacının dallarını yerden topluyorlardı Geçmiş gözümün önünden film şeridi gibi aktı
Ceviz ağacının kesilmesine ne kadar üzüldüğümü kelimelerle anlatmam mümkün değil Canımdan bir parça koptu sanki  Beni daha derinden yaralayan ise ağabeyimin tutumu  Askerdeki sanki kendi kardeşi değildi Ağabeyime göndermek için istediğim paradan daha fazlasını cevizi alırken ödemesine ne demeli? Hani paran yoktu? Yalancı 
Uzun yıllar geçmişti Beni görenler tanımamışlardı Oysa ben yarıya yakınını tanımıştım Bahçemizi görmek için acele ettiğimden hiç birine kendimi tanıtmadım Beni görenler yabancı biri diye mırıldanıyorlardı Adımlarımı bahçemize doğru hızlı hızlı atarken heyecan kapladı bütün benliğimi  Kalbim göğsümü dövmeye başlamıştı Gözlerime inanamadım Tek ayakta kalan evimiz çökmüş, harabeye dönmüştü Bahçemizin ortasından yol açılmış, ikiye bölünmüştü Sonradan öğrendim ki belediye istimlâk etmiş Hava hafiften kararmaya başlamıştı Birden harabe evimizden donuk bir ışık yayıldı Evimizin iki odası yıkılmamıştı ama her an kepebilirdi İçeriden yaşlı bir adam çıktı Beni görmüştü
-Haylazlar, defolun Bir daha burada görürsem ayaklarınızı kırarım
Beni çocuk sanmıştı Çocuklarında rahatsız ettiği belliydi
-Burada mı kalıyorsunuz?
Adam sinirlendi
-Sana ne!
Adamı sakinleştirmezsem elindeki bastonla her an kafama vurabilirdi
-Amcacığım, kimseye zarar verme niyetinde değilim Belki yardımım dokunur
Adam, bir ‘oof’ çekti
-Güldürme beni evlat! Çocukları bile terk edip giden birine kim yardım eder?
Adam bayağı dertliydi
-Demek evlatların seni bu harabeye bıraktılar Ne kadar merhametsizlermiş İnsan babasına bunu yapar mı?
Adamın yanına yaklaştım Kör bir ışık bizi göz göze getirdi Aman, Allah’ım! Bu büyük ağabeyimdi Ben onu tanıdım ama o beni tanıyamamıştı Oysa şu an dünyanın en mutlu insanı olmam gerekirken, en üzgünüydüm Bize yapmadığını bırakmayan, evinden kovan ve en önemlisi de cevizimi kesendi
-Senin mi burası?
-Hayır Keşke ev kafama uçsa da ölsem
-Niçin?
-Uzun hikaye Bu evin sahipleri benim kardeşlerim
-Kardeşinin evi seninde evin sayılır
-Beni burada görseler bir saniye koymazlar
-Burada değiller galiba?
-Keşke burada olsalar da onlardan özür dilesem Helallik alsam Onlara ettiğimi çekiyorum
-Ne yaptın ki?
Sinirlendi birden:
-Amma da soru soruyorsun Daha kim olduğunu bile bilmiyorum
-Tüccarım Burada bir ceviz ağacı varmış, onu satın almaya geldim
Dediğimde gözleri fal taşı gibi açıldı
-Sen
Beni tanımıştı Saatlerce sustu Bende konuşmadım
Evi söktürüp yenisini yaptırdım Birde hizmetçi tuttum, kendisine bakması için
İyiliğe iyilik herkesin işi kötülüğe iyilik er kişinin işi
Yetimlere, yoksullara, yaşlılara, akrabalara, darda kalmışlara yardım etmekte dinimizin emri
Bir haber geldi Ağabeyim elindeki küçük bir ceviz fidanını bahçemize dikerken yığılıp kalmış
|
|
|