Prof. Dr. Sinsi
|
Kara Tren - Türküsü Hikayesi
Çekiç bir yana düşer Kurşun gibi fırlayan çelik parça kafatasında koca bir delik açar ustanın  Kan, kemik ve beyin parçaları dört bir yana saçılır Hastaneye kaldırmak için cumaya gidenlerin dönmesi beklenir çaresiz Ameliyat edilir ama doktorlar hiç ümitli değillerdir, heran her kötü sonuca hazır olmaları istenir! Yas tutulmaya başlanmıştır bile& Ameliyat sonrası yoğun bakıma kaldırılan Usta'nın ölüm haberi beklenir günlerce  Kimse kurtulacağını ümit etmez& Herkes yas tutarken yalnızca durumun vehametini bilmeyen çocukları minik avuçlarını O'na açmakta, ümitle dua etmektedirler  
Koca çilingir Kamil günlerce direnir& Dayanmalıdır, yaralılar ölmemelidir  Mutlaka iyileşmeli, onu bekleyenlere, sevenlerine geri dönmelidir çünkü!&
Döner de& Kafatasında avuç büyüklüğünde bir delikle yaşayacaktır   Eski gücüne de kavuşur zamanla ama biraz deli doludur artık!&
Yeniden işinin başındadır Günler hızla akıp gider Tam 8 çocuğu olur hayatta kalan Ne de olsa eski bir askerdir ve 10 milyon nüfusa ulaşmayı vasiyet etmiştir o "En büyük asker", "Büyük Önder" 13 doğumundan sonra anne, kadınlıktan malülen ve mecburen emekli olduğunda! Kamil usta bütün enerjisini işine vermektedir artık Ustalığını, fırsat buldukça da pehlivanlığı oğullarına öğretmektedir Bir de şart koşmuştur, evlenmek isteyen önce güreşte babalarını yenmelidir Başka yolu yoktur İsimleri Cebbar, Kadir ve Ali olan büyük oğullar ancak babalarını yendikten sonra evlenmeye hak kazanırlar& Küçük oğul ise ergen bir delikanlı olduğunda artık yetmişine merdiven dayamıştır
Bir gün bahçede çalışmakta iken kendini tutamaz: Hadi gel evlat der,senle bir güreş tutalım Etrafta kimseler yoktur, yaz güneşi ortalığı kavurmaktadır Belden üstler soyunulur Güreş başlar Yaşlı pehlivan daha ilk hamlede altına alır toy delikanlıyı Yaptığı numarayla galip gelmekten pek bir keyiflenir Demek hala galip gelebilmekte, bir delikanlıyı alt edebilmektedir ha! Breh! Breh! Breh! Keyfine hiç diyecek yoktur Sonra bir daha tutuşurlar güreşe& Hatasını anlamış, saçı sakalı ağarmış bir ihtiyarı hafife almanın bedelini ödemiştir delikanlı Oldukça çekişmeli bir mücadelenin sonunda bu kez galip gelmeyi başarır Çok kızar ihtiyar, hadi der, gel, bir daha  
Tekrar güreşe tutuşurlar Yaşlı kurdun bütün hileleri, bütün manevraları başarıyla savuşturulur Üst-baş toz-toprak içinde kalır Tere karışan toprak çamura dönüşmüş, güreşi daha da zor hale getirmiştir Gözler yanmakta, gögüs kafesleri sık sık inip kalkmaktadır Ancak geri dönüş yoktur artık Belki de son kez yapılacak bu güreşten tek bir galip çıkacaktır Zaman geçtikçe güçler tükenir, yorgunluk başlar Koca pehlivan iyice yorulmuştur, hareketleri zayıflamaya, hamleleri cılız kalmaya başlamıştır Genç adam, canını dişine takıp inatla mücadele eden bu ihtiyar pehlivana son hamleyi yapmaya kıyamaz bir türlü
Galip bellidir, bir süre sonra pes eder zaten, Zor oyunu bozar evlat der nefes nefeseyken ve ekler: Bildiğim bütün oyunları denedim sana oğul ama kuvvetine gücüm yetmedi&
Arıktan akan suyla üst-baş, el- yüz yıkanır Dinlenmeye başlarlar Temmuz güneşinden sakınmak için incir ağacının gölgesine otururlar Soğuk sularını içerken, genç adamın 3 bardağı uzatan elini tutar ve bir anda öper: Bükemediğin bileği öpeceksin derken, gözlerinden gurur ve şefkat okunmaktadır
*****
Sonra başını hafifçe öne eğdi, derinlere, sanki saydammışçasına toprağın binlerce metre altında bir noktaya bakar gibi:
Herhalde artık gelmez dedi&
Anlamamıştım, daha doğrusu bir alaka kuramamıştım Bu nedenle söylediğini teyit ettirdim Sonra da saf saf kim gelmez!!? diye sordum 
Başını kaldırdı, önce gözlerimin taa içine, sonra da ufukta bir yerlere baktı ve beni şu an bile delik deşik eden o sözü tekrarladı:
Babam& dedi heralde gelmez artık!!   ölmüştür o&, şehit olmuştur&
Baban mı gelmez?? Senin baban mı?? nasıl gelecekti ki, yani 70 yıl önce&!!
Hep bir gün çıkar gelir, evladımmm  Kamilimm der, beni sever, başımı okşar, koklar diye bekledim  Bana oyuncaklar, yeni elbiseler falan alır& gezdirir dedim Ne bileyim& belki yarası iyileşmiş, cepheden cepheye koşmuş, esir düşmüş kaybolmuştur& olabilirdi Sonra belki de evlenmiştir Çocukları olmuştur, onları bırakamıyordur   Belki bir gün bir oğlu olduğunu hatırlarda gidip onu göreyim der, dedim& Şu an benden de ihtiyar bir adam olsa bile babamdır o benim& Ah bir kez olsun sarılabilseydim!& Koca adam hüngür hüngür ağlıyordu&
Sen bu ümidi bilir misin oğul?!& Ümit hiç bitmez, en karanlık gecede bile ufak bir mum ışığı gibi aydınlatır içini Hiç bitsin istemezsin& Bittim ben dediğinde bir ses sana dayan der, dayanmalısın En önemlisi de eğer bir gün önce, azıcık da olsa bir ümidin varsa, neden o ümit bir sonraki gün de olmasın ki! Dünden bugüne değişen nedir? Ümit hiç tükenmez, sadece sen zamanla onsuz da yaşamaya alışırsın, hepsi bu& Sonra toparlandı: Ama aha şimdi ilk defa söylüyorum O artık gelmez& ölmüştür o!& şehid olmuştur!  
*******
O günden sonra hızla yaşlandı babam Belki o babasını unuttu ama bu duyguyla baş etmek bana miras kaldı! &
Öldüğünde kendi elleriyle diktiği ağaçların gölgesinde namazını kılarken bile böyle dolmamıştım& Demek ki her şeyin bir zamanı varmış&
Şu anda beni duyduğunu ve o nasırlı ellerinle yanaklarımı sildiğini biliyorum baba& Küçük oğlun Akkezen seni hiç unutmadı bilesin
Ruhun şad olsun! Senin ve babaları, bu topraklar için toprağa düşen herkesin Dilerim, gelecekte bir gün bu millet, bu acıları bir daha asla yaşamaz! 
|