Yalnız Mesajı Göster

Ağaç Eken Adam - Masal

Eski 10-24-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ağaç Eken Adam - Masal




Daha sonra durduğum yere geldi Benim bulunduğum tarafa gidiyordu ve yapacak daha iyi bir işim yoksa beni de kendisiyle birlikte gitmeye davet etti

Gitmek istediği yere ulaştığı zaman, değneğiyle çukurlar açmaya, çukurların içine bir palamut yerleştirip, çukurları kapatmaya başladı Meşe palamutları ekiyordu Arazinin kendisinin olup olmadığını sordum Değil dedi Sahibinin kim olduğunu biliyor muydu? Hayır, bilmiyordu

Ortak arazi olduğunu veya ilgisiz insanların toprağı olduğunu düşünüyordu Sahiplerinin kim olduğu onu hiç mi hiç ilgilendirmiyordu Büyük bir özenle yüz meşe palamutunu ekti

Öğle yemeğinden sonra, yeniden palamut seçmeye başladı Bütün sorularıma cevap verdiğine göre ısrarla soru sormuş olmalıyım Buraya tam üç senedir ağaç ekiyordu

Tam yüzbin palamut ekmişti Bunlardan yirmi bin tanesi fidan vermişti Yirmi bin fidanın yarısını da kemirgenler ve Tanrı'nın bilinmez planları yüzünden kaybedeceğini tahmin ediyordu Bu bile, daha önce hiç bir şeyin olmadığı yerde on bin meşe ağacının yetişeceği anlamına geliyordu

O an, kaç yaşında olduğunu merak ettim Ellinin üzerinde olduğu belliydi Elli beş dedi Adı Elzeard Bouffier'di Bir zamanlar ovada bir çiftliği varmış, bütün hayatını o çiftlikte geçirmiş

Ama tek çocuğu olan oğlunu sonra da karısını kaybetmiş Daha sonra yalnız kalmak için buralara gelmiş, koyunları ve köpeği ile telaştan uzak yaşayabilmek için Ülkenin bu bölümünün ağaçsızlıktan öldüğünü farketmiş, yapacak başka bir şeyi olmadığı için de işleri yoluna koymaya karar vermiş

Yalnız bir yaşam sürdüğüm için benim gibilerle ilişki kurmayı ve hassas oldukları konularda dikkatli davranmayı biliyordum Ama onunla ilgili tek bir hata yaptım Çok genç olduğum için doğal olarak geleceği kendimle bağlantılı olarak düşünüyordum ve herkesin aynı mutluluğun peşinde olduğunu varsayıyordum On bin meşe ağacının otuz yıl içinde ne kadar muhteşem gözükeceği yorumunu yaptım Bana basit bir yanıt verdi; Tanrı ona o kadar ömür verirse, bu otuz yıl içinde bir sürü ağaç dikeceğini ve on bin ağacın okyanusda sadece bir damla olacağını söyledi

Kayın ağaçlarının üreme yöntemlerini incelemeye başlamıştı ve evinin yakınlarında küçük bir fidanlık kurmuştu Fidanları koyunlarından korumak için çitle çevirmişti, daha şimdiden fidanlar türlerinin en iyi örnekleri arasındaydı Yeterli derecede nem olduğunu düşündüğü alçak bölgelerde ise huş ağacı dikmeyi düşünüyordu

Ertesi sabah ayrıldık

Bir sonraki yıl, 1914 Savaşı başladı Beş yıl orduda kaldım Bir piyade olarak ağaçları düşünecek pek vaktim olmuyordu Doğruyu söylemek gerekirse, gördüklerimden pek fazla etkilenmemiştim

Meşeleri, pul biriktirmek gibi bir hobi olarak görüyordum Kısa bir süre sonra unuttum

Birinci Dünya Savaşı bittiğinde, cebimde terhis edildiğimde verilen biraz para ve içimde temiz hava için derin bir arzu vardı Biraz temiz hava almaktan başka bir amacım olmadan tekrar o çorak topraklara doğru yürüyüşe koyuldum

Bölge çok fazla değişmemişti Ama ölü kasabayı geçtikten sonra uzakta tepeleri bir halı gibi kaplayan gri bir sis gördüm

Son beş senede o kadar çok insanın öldüğünü görmüştüm ki, Elzeard Bouffier'in de öldüğünü kolayca hayal edebiliyordum Yirmi yaşındakilere, elli yaşındaki insanlar bir ayağı çukurda gibi gözükür Ama ölmemişti Tam aksine, çok dinç ve sağlıklı gözüküyordu Bambaşka bir meslek edinmişti Sadece dört koyunu kalmıştı, ama yüze yakın kovanı vardı Ağaçları için bir tehdit oluşturduklarından koyunlarını dağıtmış, arıcılığa başlamıştı Kendisinin söylediği ve benim de gözlemlediğim gibi savaş hayatında bir değişiklik yaratmamış, eskisi gibi durmaksızın ağaç dikmeye devam etmişti

1910 yılının meşeleri on yaşına gelmişti, boyları bizimkinden uzundu Etkileyici bir görüntü oluşturuyorlardı

Adeta dilim tutulmuştu, onun da sesi çıkmıyordu Bütün bir günü sessizce ormanda yürüyerek geçirdik Orman üç bölümden oluşuyordu En geniş noktası 11 km uzunluğundaydı Bütün bunların, aletleri olmayan tek bir kişinin ellerinden ve ruhundan çıktığını anımsayınca, insanın tahrip etme dışında diğer alanlarda da Tanrı kadar etkili olabileceğini görüyordunuz

Omuzuma kadar gelen ve göz alabildiğince uzanan kayın ağaçlarını görünce, planlarını uyguladığını anladım Meşeler kalın ve yoğun bir orman oluşturuyordu ve kemirgenlerin insafına kalacak yaşı çoktan geçmişlerdi Tanrı ve yok etme gücüne gelince, çobanın yarattığı ormanı mahvetmek için artık bir kasırga gerekliydi Benim Verdun'da savaştığım 1915 yılında ekilmiş huş ormanlarını gösterdi Huş fidanlarını toprak yüzeyinin altında yeterince nem olduğunu düşündüğü alçak bölgelere dikmişti Gençler gibi taze ve narindiler ve yaşam arzusuyla doluydular

Bu eser bir tür zincirleme reaksiyon yaratmış gibiydi; ama Elzeard Bouffier bu konuda kafa yormuyordu

Her zamanki gibi basit ve doğal olan görevini inatla yerine getirmeye devam ediyordu Ama kasabadan geçerken, bildik bileli kuru olan derelerin tekrar suyla dolduğunu görmüştüm Aslında bu gördüğüm en etkileyici zincirleme reaksiyondu Bu derelerin aktığı en son zaman, antik çağlardı

Hikayemin başında sözünü ettiğim ıssız kasabaların bazıları, eski Gal-Roman kasabalarının yerine kurulmuştu ve eski yerleşim yerlerinin izlerine hala rastlamak mümkündü Arkeologlar yirminci yüzyılda sarnıçların tek su kaynağı olduğu bu kasabalarda balık oltaları bulmuşlardı

Rüzgar da tohumları taşıyordu Suyun geri gelmesiyle birlikte salkım söğütler, su kamışları, çayırlar, bahçeler, çiçekler ve yaşama nedenleri de geri dönmüştü

Ama değişim o kadar yavaşça gerçekleşmişti ki, insanlar değişime alışmış ve doğal kabul etmeye başlamışlardı Tavşanların ve yaban domuzlarının peşinden ıssız bölgelere giden avcılar genç fidanları görmüş, ama bunları doğanın sevimli kaprislerinden biri olarak değerlendirmişlerdi Bu nedenle, kimse çobanın yaptıklarına müdahele etmemişti Ne yaptığının farkına varsalardı, onu durdurmaya çalışırlardı Ama hiç kimse şüphelenmemişti Kasabalarda veya devlet dairelerinde kim bu kadar kararlılık ve muhteşem cömertlik hayal edebilir ki?


Alıntı Yaparak Cevapla