10-24-2012
|
#4
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Başini Vermeyen Şehit - Masal Okuyun
Acaba o muydu? Yüreği ağzına geldi Düşman safına karışıp kaynaşan kolun arkasında iri bir vücut yere uzanmıştı  Elli altmış adım kadar kendisinden uzaktı  Siyah, yüksek atlı bir şövalye, uzun bir kargıyı bu uzanmış vücuda saplıyordu Durmadı İlerledi Koşarken ayağı bir taşa takıldı Yuvarlanıyordu Kılıcı ile fırladı Hemen toplandı Kalktı Düşen kılıcını aldı Doğruldu Koşacağı tarafa baktı Şövalye atından inmiş,kargıladığı şehidin başını teninden ayırmıştı Bu anda,bu kestiği baş elinde, yine siyah bir şeytan gibi şahlanan atma sıçradı Kaçacaktı  Kuru Kadı, bütün kuvvetiyle ona yetişmek için koşarken, baktı ki sol ilerisinde Deli Hüsrev kalkanını sallayarak, avazı çıktığı kadar bağırıyor,
- Mehmet, Mehmet!  Canını verdin!  Bâşını verme Mehmet!  
Bu nara o kadar müthiş, o kadar tesirli, o kadar yanıktı ki  Kuru Kadı: "Vah Deli Mehmet'miş!" diye olduğu yerde dikildi kaldı Durur durmaz, o an, kırk adım kadar yaklaştığı kesik başlı şehidin yerden fırladığını gördü Nefesi tutuldu Şaşırdı Bu başsız vücut uçar gibi koşuyordu Kendi kellesini götüren zırhlı şövalyeye yetişti Eliyle öyle bir vuruş vurdu ki  Lanetli hemen yüksek atından tepesi üstü yuvarlandı Götürmek istediği baş elinden yere düştü Deli Mehmet'in başsız vücudu canlıymış gibi eğildi Yerden kendi kesik başını aldı Hemen oracığa yorgun bir kahraman gibi, uzanıverdi Bunu Kuru Kadı'dan başka kimse görmemişti Herkes kaçan düşmanı kovalıyordu Yalnız Deli Hüsrev,
- Yüzün ak olsun, ey yiğit! diye bağırdı Sonra Kuru Kadı'ya doğru koşarak sordu
- Nasıl, gördün mü bu civanı?
- Görmedin mi?
Kuru kadı sesini çıkaramadı Gördüğü harika onu dondurmuştu Olduğu yerde öyle dimdik kaldı Sanki
ölmüştü Deli Hüsrev, onu hızla sarstı
- Ne durursun be can! Ne olsun, haydi gazaya
Düşman kaçıyor  Deli Hüsrev'in kalkması Kuru Kadı'yı baştan can verdi, "Allah Allah" diyerek ileri atıldı
Mücahitlere karıştı
Cenk akşama kadar sürdü
Er meydanının kanlı yüzüne "gece siyah saçlarını" dağıtırken çağırıcının
- Gaziler hisara!
Sesi duyuldu Dönen gaziler içinde kılıcından kanlar damlayan Kuru Kadı, birkaç sipahi ile dışarıda kaldı Yaralıları taşıttı Şehit olanları saydırdı Bunlar tam ondokuz kahramandı : Düşman altmış dört ceset bırakmış, diğer ölülerinin hepsini kaçırmıştı Kuru Kadı sabahtan beri yemek yememiş, su içmemiş, durup dinlenmemişti  Toplattığı şehitleri hisarın önündeki meydana yığdırdı Şehit Deli Mehmet'in cesedini kendi buldu Kesik başı koltuğunda, uyur gibi, sakin yatıyordu
Olduğu yerde gömdürdü Sonra yanındakileri savdı Butaze mezarın başına çöktü Ezberden "Yasin" okumağa başladı Dışarılarda kimse yoktu, yalnız uzakta palanka kapısındaki nöbetçi dolaşıyordu Kuru Kadı okurken, önündeki mezarın birden yeşil yeşil nurlarla tutuştuğunu gördü Sesi kısıldı Dudaklarını oynatamadı Çeneleri kitlendi Bu yeşil nurun içinde Deli Mehmet'in kanlı boynuna sarılmış beyaz kanatlı bir melaike, hem onu nurdan elleriyle okşuyor, hem açık alnını öpüyordu Bu sıcak, bu yeşil nur büyüdü, taştı, bütün âlem bu nurun içinde kaldı Kuru Kadı'nın gözleri kamaştı Ruhu yandı Kendinden geçti
Onu, daha ilk defa böyle derin bir uykuya dalmış gören yoldaşları zorla kaldırdılar Koltuklarına girdiler:
|
|
|