Prof. Dr. Sinsi
|
Buhur Daği İle Kinali Ceylan'in Masali - Masal Okuyun
Buhur DaĞi İle Kinali Ceylan'in Masali
BUHUR DAĞI İLE KINALI CEYLAN'IN MASALI
Bir varmış, bir yokmuş  Bir vakitler, herkeslerin türlü savaşlardan sonra terkettiği bir viran şehrin yanında, bir dağ varmış  Bahar geldiğinde, eteklerine dağılmış binlerce kocayemiş, ıhlamur, amber ve mersin ağaçlarından yayılan baş döndürücü koku, tüm şehri tütsülermiş  Bu yüzden halk, Buhur Dağı ismini vermiş ona eskiden 
Dağ onca ağacına, çiçeğine, suyuna, taşına rağmen çok yalnızmış  Gün geceye durduğunda, gökyüzüne bakar, gördüğü her yıldıza bir türkü söylermiş  Efkarından pınarları ağlar, toprağı sızım sızım sızlarmış  İstermiş ki rüyaları gerçek olsun, gönlüne göre bir yareni olsun, koynunda uyuyup koynunda uyansın, dağ daha bir dağ olsun, sevda daha bir sevda olsun
Yine öyle gecelerden bir gece, kaldırmış başını göğe, haykırıyormuş türküsünü ki; birden, bir hışırtı duymuş  Bakmış ki güzeller güzeli kınalı bir ceylan durur karşısında  Durur da öylece süzer nazlı gözlerini ona doğru  Buhur Dağı'nın kalbine kor ateşler düşmüş, heyecanla sarsılmış gövdesi  Dile gelmiş de seslenmiş bir bakışta vurulduğu Kınalı Ceylan'a  
"İşte nicedir beklediğim, nicedir düşlediğim yarim geldi, umudum, ışığım, sevincim geldi, hoş geldi  Yaklaş maralım, daha da yaklaş ki yakından göreyim güzelliğini "
Ceylan ürkek, ceylan telaşlı, ardına bile bakmadan, seke seke gözden kaybolmuş sessizce  Sinmiş uzaktaki bir ağacın gölgesine, derdini dillendirmiş kendince:
"Sesini duydum uzak diyarlardan, yaktığın türkülerde anlattığın bendim koca dağ, Buhur Dağı!  Sesine sevdalandım da buldum seni, yüreğine sevdalandım da sevdim seni Ne var ki ben bir yaralı ceylan, sana ne hayrım olur ki, sana verecek neyim var ki Geldim, gördüm, bildim seni  Fakat benim daha gidecek yolum, çekecek çilem var "
Rüzgarlar Kınalı Ceylan'ın sedasını taşıdığında Buhur Dağı'na, kara bulutlar çökmüş zirvesine  Dağ öfkeli, dağ kırgın, adeta kükrer gibi söylemiş meramını:
"Duydum seni kınalım, duydum da duymasına, hem kendini gösterir hem de neden kaçarsın? Her gece seni söyledim ezgilerimde, seni yazdım gökyüzüne Uçan kuşun kanadında, çağlayan nehirlerin nefesinde, tan yerinde şavkıyan seherlerde, yağmurların buğusunda aradım izini Önce bana görün, sonra bırak git diye mi? Hemen şimdi dönesin bana geri, ya da ilelebet kanasın yaran; öyle ki kımıldayamayasın, öyle ki bir yudum su içmeye kalkamayasın çöküp kaldığın yerden!"
Ceylanın küçücük yüreği burkulmuş acıyla  Korka korka dağın hışmından, seslenmiş ona titreyen sesiyle:
"Nedir bu hiddetin, feryadın? Nedir bu halden sual etmez gazabın?  'Zaman' dedikleri bir ilaç varmış, ben daha yollara düşüp onu bulacağım, yaramı onunla sarıp bekleyeceğim iyileşmeyi  Sende kalırsam şu halimle; sana acıdan, tasadan başka bir şey veremem Sen bir yüce dağsın, sabır taşlarıyla döşeli bayırların  Beni sen de anlamazsan, kimler anlasın?"
Dağ küsmüş, ceylan boynu bükük; vurmuş kendini yollara  Bağrında Buhur Dağı'nın hasreti, vuslata ömrü yetsin diye dualar ederek Yaradan'ına, gözden kaybolup, gitmiş uzaklara  
Buhur Dağı fısıldamış ardından:
" Bekleyeceğim seni maralım, taşım üstünde taş kalmayıncaya, toprağımda tek bir ot bitmeyinceye değin  "
Ay güneşi, güneş ayı kovalamış durmuş, mevsimler mevsimlere, yıllar yıllara kavuşmuş  Diyar diyar gezmiş ceylan, deva bildiği mahir zaman iyileştirirken yarasını, Buhur Dağı'nın içli sesi, gönlünün mabedinden bir an olsun silinmemiş  Kızıl kınalı başını semaya kaldırıp da sevdasının ve sevdalısının sırrına erdiği yalnız gecelerinde, her bir yıldızdan yüreğine yansıyan ışık, yarinin kendisine adadığı türkülerinin giziymiş  
|