Yalnız Mesajı Göster

Altın Beşik Destanı

Eski 10-24-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Altın Beşik Destanı




İblis taifesinin çok güzel, cesur, keskin genç bir oğlu varmış O, daha sevginin ne olduğunu bilmiyormuş Çünkü onun memleketinde, onun genç kalbinde aşk ateşini yakabilecek güzel, ona lâyık bir kız daha yetişmemiş O yabancı memleketlerdeki güzeller hakkında söylenen masalları seviyor ve can kulağı ile dinliyormuş

Bu han oğlunun Allah cinlerinden olan hanın sarayında büyüyen bir esiri varmış Onu dağda kızılcık toplarken çalmışlar O çok akıllı, namuslu, bilici olduğundan ihtiyarladıktan sonra, han, oğlunu terbiye etmesi için ona emanet etmiş O, hanın oğluna çeşitli us tahklan, ok atmayı, yüksek yerden atlamayı, ata binmeyi, hızlı koşmayı öğretmiş

O ihtiyar esir, terbiye ettiği çocuğu çok sever Ona diğer cinlerin yaşayışları, güzel kızları hakkında her akşam masallar anlatırmuş İhtiyar adam genellikle esir olan diğer vatandaşları ile gizlice görüşüyor, onlardan memleketi hakkında taze haberler alıyormuş O, han oğluna kendi memleketinin hanının güzel bir kızı olduğunu söyler Memleketin bülbülleri dal dala uçup onun dünyada bir benzeri olmayan güzelliğini överek yırlarlarmış

Han oğlu, düşman esirlerinden han kızım görenlerini evine toplayarak, onlardan onun güle benzeyen yanakları, kalem gibi ince kara kaşları, yıldızlar gibi parlayan siyah gözleri, kiraz gibi kırmızı dudakları, dalga gibi yayılan gür saçları hakkında sorular soruyormuş

Han kızının güzelliği hakkında duyduğu sözler vasıtasıyla, onun emsalsiz güzelliğini gözünün önüne getiriyor ve yüreği aşk ateşi ile alevleniyormuş O, han kızını bir kerecik görmek, onun ağzından tek bir söz işitmek ve ona Kırım’da sizin gibi güzel yok, diye söyleme hevesi ile yanıyormuş Onun bütün aklını fikrini sadece o komşu güzel almış, sadece onun hayaliyle eğlenir olmuş Onu ne kuracağı tuzak, ne uçan kuşlara nişan alma yarışları, ne de yabanî koşu atlan üzerinde ateşli koşulan, ne de kılıçla savaş oyunları, ne de neşeli konuşmalar, çalgılar, ne de eski savaşçıların anlattıkları masallar, ne de yaşlı annesinin han oğullan ile ilgili anlattığı masallar hiç biri, onun aşk ile dolan kalbini mutlu etmiyormuş

Han oğlunun yüzünü kara bulutlar sarmış, kimseyle konuşmuyor, her zaman düşünceli, yemeden iç-meden kesilmiş, yalnız tek başına aşkının ateşi ile kavruluyormuş Babasının en çok nefret ettiği düşmanının kızını sevdiğini, kimseye söylemeye cesaret edememiş Han oğlunu bu çaresiz dert sarartmış soldurmuş O, ayakta bir gölge gibi geziyormuş Gizli sevda, onu, işte bu hale getirmiş

Yaşlı han, oğlunun bu halini görüp, telâşlanmış O, oğlundaki bu değişikliğin sebebini sorup anlamaya ne kadar çalıştıysa da hiçbir şey öğrenememiş Oğlan bu sorulan mezar gibi sessiz, cevapsız bırakmış Han memleketin en usta falcılarını toplayıp, yıldıznameye baktırmış, çeşitli fallar açtırmış, nazardan korunması için pek çok adama tütsüler yaktırmış, gene de oğlanın derdine bir çare bulamamış

Han memleketinin en güzel oyuncu kızlarının olgunlaşmış güzel oyunlarıyla, cücelerin şakalarıyla, davul zurna gibi çeşitli çalgılarla eğlendirmek istese de bunlar oğlana hiç tesir etmemiş O gene eskiden olduğu gibi yüzü asık, gamlı bir halde dolaşıyormuş Han baba, oğlunun gizli sırrını, bir türlü öğrenmenin yolunu bulamamış En sonunda yanına en büyük hizmetçisini çağırıp,oğlundaki bu gamın kederin sebebini mutlaka bulma işini havale etmiş O, han oğlunun her adımını,

konuşmasını takip etse de, onun derdinden hiçbir şey anlayamamış En sonunda bir akşam uykuya dalan oğlanın yanına gidip, kulağını onun ağzına yaklaştırarak dinlediği zaman, pek çok sevgi ifade eden kelimeleri ve “Ah Zehra, Zehra!” dediği ismi duymuş

Büyük hizmetçi ile han uzun zaman bu ismin kime ait olduğunu düşünseler de, bir türlü bulamamışlar Bütün memlekette soruşturmuşlar, fakat bir tane bile Zehra adlı kız bulunamamış Han meşhur falcıları toplayıp, fal açtırmış


Alıntı Yaparak Cevapla