Prof. Dr. Sinsi
|
Altın Beşik Destanı
Yaşlı falcılardan biri, Zehra adlı kızın büyük denizin kıyısında yaşadığını bulup söylemiş Allah’ın cinlerinden, esirlerden sorarak , onun en kötü düşmanı olan hanın kızı olduğunu anlamışlar Yaşlı hanın korkusu, artık kızgınlığa dönmüş Oğlunun bu aşkında kendi tacına, tahtına, memleketine, Allah’ı iblise karşı bir hainlik görmüş Han oğluna o kızın adını anmak değil, onun hakkında düşünmeyi bile yasaklamış Eğer ondan vazgeçmezse, lanet edeceğini, hatta karanlık zindana atacağını söylemiş
Fakat oğlunun yüreği, öyle korkutmalarla sevgilisinin aşkından vazgeçecek yüreklerden değilmiş Babasının kızgınlığının sakinleşmeyeceğini gören oğlu, kati surette, gizlice baba yurdundan kaçmayı kararlaştırmış O, âşık olduğu han kızını dünya gözüyle bir kere görüp, hasta yüreğini iyileştirmeyi düşünmüş Fakat nöbetçi olarak konan bekçileri nasıl kandıracağını çok düşünmüş Onun bu düşündüklerini uygulayacak sadık yaşlı dadısından başka kimsesi yokmuş Yaşlı dadı onu kendi çocuğu gibi seviyor, onun her istediğini yapmak için hazır bekliyormuş Yaşlı esir bir çoban elbisesi bulup getirir Zifiri karanlık, yağmurlu bir gecede han oğlunun yatağına bir baş yapıp koyar, elbiselerini değiştirerek bir şekilde nöbet tutan bekçilerin yanından geçip giderler Pek çok karanlık sokaklardan geçip, şehrin kale duvarının yanına gelirler Yalnız onun bildiği, yer altındaki gizli yolla dağ içine çıkar ve bir mağaraya gelirler Kaçaklar, buraya çıktıktan sonra, bir dakika durup, bir nefes alırlar Sonra gene korkunç, sarp yollardan yalnız yabanî keçilerin, karacaların avcıdan korkmadan serbestçe dolaşabilecekleri, yolcu ayağının deymediği sık dağlardan geçip, yolsuz izsiz kayalardan atlayıp, tırmanarak dolaşmışlar
Onlar, böylece bütün gece dağın tepesine tırmanıp, sabah olunca yaylanın üstüne çıkmışlar İki hanlığın sınırı olan yer, bomboşmuş Burada her iki hanlıktan olan kimseler görünmeye korkarmış Buna rağmen kaçaklar gündüz dolaşmaktan korkup, akşama kadar karanlık bir mağara içinde beklemişler Karanlık basar basmaz onlar, gizlice yayladan inerler Allah cinlerinin bekçi karakolları, avcı barakaları, çobanların iğreti keçe evleri arasından gizlenip geçerek, çoban köpeklerinin saldırısından korunarak, sabaha doğru yalı boyu köylerine inmişler
Baba yurdundan, kendi vatanından kaçmak kolay olmamış Fark edilmeden, izsiz dağlardan geçerek düş ülkesine girmek de kolay bir iş değilmiş Fakat pek çok bekçi ile sarılı olan han sarayına girmek, onun güzel kızını görmek daha da zormuş Han oğlu saraya girmek için bin bir türlü çareler arasa da, hiç biri işe yaramamış Bekçiler onu kovar, bekçi köpekleri zavallının üstünü başını yırtar Yüksek duvarlar, demir kapılar onun yoluna set çekiyorlarmış
Genç delikanlı üzülüyor, sevgilisinin yüzünü göremediği için çok fazla ızdırap çekiyormuş Yaşlı dadısı ile ikisi, mutlaka saraya girmek, arzusuna ulaşmak için bir kurnazlık düşünürler O zaman kadar duyulmamış ilâhiler, kasideler ezberlemeye başlamışlar Uzun zaman bu türküleri ezberledikten sonra, derviş kılığına girip, her gün sabahleyin han sarayının kapısına gidiyor, Allah’ın büyüklüğünü ve yer yüzündeki halifesi hanın devletini överek gür sesiyle ilâhiler söylüyormuş Genç dervişin güzel, yanık sesi, türküsündeki yalvarma ve ezgileri en sonunda han kızının kulağına ulaşır O, her gün belli zamanlarda saray kapısına yaklaşarak gizlice dervişlerin yanık, güzel ilâhilerini dinleyip dönüyormuş
Bir gün güzel Zehra, babası hana yalvararak, dervişlerin saray camiine gelip güzel ilâhilerini söylemeleri için izin istemiş
Dervişlerin ilahileri hanın da gönlüne uygun geldiği için, kızının hatırını kırmayıp, saray camiine girmelerine izin vermiş
İşte, orada gecelerce uykusuz kalıp, hayal kurduğu sevgilisini dünya gözüyle ilk defa görmüş Çok şaşırdığı için kendini kaybetmeye başlamış Karşısında duran melek, her türlü düşüncenin dışında, güzellikte benzeri olmayan, hayal ettiğinden kat kat fazla bir dünya güzeli imiş Han kızı, Zehra da ilâhilerini dinlediği genç dervişin güzel, gür sesinden başka, yamalı fakir elbisesi ile sarılmış yakışıklı, ince belini, ay gibi yüzünü, şahin bakışını, canlı gözlerini, cesur duruşunu fak etmiş
|