Prof. Dr. Sinsi
|
Masal - Keloğlan İle Vefasız Arkadaşı
Hâlâ direnirmiş Hüsem, “Arayın şu çarpık oğlanın üstünü”, diye emir ver-miş Haramibaşı Hemen aramışlar ve gömleğinin iç cebinden epey para çıkmış Tabii yüzü gözü kıpkırmızı olmuş utancından, korkusundan En çok, arkadaşının yalanını anlamasından, yerin dibine girmiş sanki…
Çok sinirlenen eşkıyalar, öyle bir girişmişler ki Hü-sem’e, ağzı burnu kanamış Yüzü gözü morarmış dayaktan “Hadi defol, cehennem ol buradan”, diyerek kovmuşlar Keloğlan, korkusundan tir tir titrermiş Acaba, kendisini de dövecekler miymiş?
Yalvaran bir dille şöyle demiş, “Etmeyin eylemeyin, beni öldürmeyin! Bırakın gideyim yoluma, kavuşayım garip anama”
Fakat haramibaşı, hiç de sandığı ve korktuğu gibi konuşmamış Şöyle demiş, “Sen, çok temiz ve safsın Yalan söylemedin bize Biz senin gibi harbileri severiz be Keloğlan Dünyalar Keloğlan’ın olmuş Eşkıyaların başı, “Şimdi sana bir yer tarif edeceğim”, diye devam etmiş konuşmasına, “Bak, şu tepeyi görüyor musun; hah işte o tepeye çık, sağ tarafa bakınca, büyük bir mağara göreceksin Mağaraya in, sağ köşesinden itibaren otuz metre kadar ileride büyük bir taş göreceksin Üzerinde dev resmi vardır O taşın altını kaz, altın bulacaksın”
Eşkıyalara dünyalar dolusu teşekkür edip hemen yola çıkmış Keloğlan Tepeye tırmanıp, zirveye ulaşmış Şöyle bir bakınmış, söylenen mağaraya doğru gitmiş Kısacası üzerinde dev resmi bulunan taşın yanına varmış Etrafına bakınmış, kimseler yokmuş Sivri bir taşla taşın altını oymaya başlamış Çok fazla yorulmadan bir testi altın bulmuş
“Şükür şükür, buldum altını, mutlu edecem anamı, doğruluğumun gördüm ödülünü” diye diye yürümüş gitmiş Türküler söyleye söyleye evine doğru gelirken anası onu görmüş “Acaba niye erken döndü” diye geçirmiş içinden Keloğlan, çil çil altınları annesinin gözleri önünde dökmüş Kadıncağız o kadar sevinmiş ki düşüp bayılmış
Biz, bakalım Hüsem’in maceralarına Hüsem, nice memleketleri dolaşmış, işe girmiş, işten çıkmış, ama bir türlü para biriktirememiş
Gurbetlerden dönmüş köyüne Köyün girişinde kulaklarına davul zurna sesleri gelmiş Seslerin geldiği yöne doğru bakmış Bir kocaman konak ve önünde büyük bir kalabalık varmış Hızlı hızlı o kalabalığın bulunduğu yere doğru yürümüş Bir de ne görsün Keloğlan’ın eski evinin yerinde kocaman bir konak Şaşkınlıktan deliye dönmüş Bu olacak iş miymiş? Acaba rüya mı görmekteymiş?
Varmış, birine şöyle sormuş, “Ne var bugün burada, bu kalabalık neyin nesi?”
Adam, “Koğlan, köyün fakir ailelerinin çocuklarını sünnet ettiriyor” demiş Bu duyduğu haber karşısında, tuz yemiş keçiler gibi yalanmaya başlamış, inanamamış Kıskançlık damarları kabarmış ve yine sormaya devam etmiş “Yahu” demiş, “Hadi bu şöleni anladık diyelim, peki şu konak da neyin nesi? Benim bildiğim burada zavallı bizim Keloğlan’ın fakir anası ile oturduğu kötü bir ev vardı Yanılıyor muyum yoksa?”
|