Prof. Dr. Sinsi
|
Şifalı Su - Keloğlan Masalları
Fakat eşeğin sırtında bir sürü yiyecek olduğu için, birisi ciddi ciddi öğrenmek istemiş, gerçeği ve sormuş: “Bizimle kafa bulma Keloğlan, peki bunca yiye-ceği neyle aldın?”
“Şimdi ben ne söylesem, bana inanmayacaksınız Ne diye konuşayım?”
“Yahu, ağzın mı eskir, söylesen” demiş bir baş-kası “Gidin pazara, görürsünüz satmış mıyım, satma-mış mıyım suyu” dedikten sonra, türkü çağıra çağıra devam etmiş yoluna
Annesi, suyu satıp bir eşek yükü yiyecekle gelen oğlunu görünce, mutluluk gözyaşları dökmüş Düş gördüğünü sanmış Oğluna sarılıp öpüp koklamış Dualar etmiş Günlerden beri ocakta yemek pişmezmiş Bu yüz-den pek kederliymiş kadıncağız Hemen, hasta haline bile aldırmadan yemek pişirmiş Böyle bir zamanlar geçmiş aradan Kıskanç ve ahlaksız adam İskender, bu kez şifalı suya dikmiş gözünü Keloğlan’ı yalnız bir yerde dur-durup, “Suyu bana satar mısın” diye sormuş Fakat, bu sefer, anasının da Nur Dede’nin de söz-lerini unutmamış Keloğlan içten pazarlıklı olarak şöy-le cevap vermiş: “Bu kereki pazarlığımız kolay olmayacak, ama anlaşabilirsek, suyu satmayı düşünebilirim”
Keyifli bir kahkaha patlatmış İskender İnanama-mış duyduklarına Şöyle demiş: “Hey be Keloğlan, aslansın sen, dünyalarda bir tanesin Borcumu söyle, anlaşmayı yapalım”
Keloğlan, ciddi ciddi demiş ki, “iki deve yükü altın getir, suyu gözesiyle, kayna-ğıyla birlikte al”
İskender şok olmuş, sanki gözleri donmuş Ağzını burnunu eğip bükmüş: “Bana bak”, diye bağırmış Keloğlan’a “O ka-dar altını, ben değil padişahlar bile zor bulur ”
“Sen bilirsin öyleyse İskender Emmi Madem pa-ran yok, öyleyse tabanları yağla da çek git” diye, sanki dalgasını geçmiş Keloğlan
Sinirinden deliye dönen İskender: “Ben sana gösteririm”, deyip uzaklaşmış Aynını anlatmış anasına Keloğlan Yaşlı kadın İskender’i çok iyi tanırmış Bundan sonra, su gözesini her akşam beklemesini tembihle-miş, oğluna
O günden sonra, Keloğlan, her gece suyun göze-sini beklemeye başlamış İlk zamanlar, kimseler gelip gitmemiş Ama bir akşam, İskender, usul usul suyun gözesi-ne doğru yaklaşırken Keloğlan, dikkatle kendisine ba-karmış Hemen tanımış tabii Keloğlan bu kıskanç ada-mı Şimdilik dokunmamayı yeğlemiş Belki bir iki kez gelir, su alıp gider ve bir daha da gelmek istemez di-ye düşünmüş
Hakikaten, İskender, yanında getirdiği su kapları-nı doldurmuş, bir tas su içmiş ve geldiği gibi sessizce dönüp gitmiş …
Anası ikide bir herhangi bir durum, bir tehlike olup olmadığını sorunca, “Ben varken evvel Allah, kimse yanaşamaz, şifa-lı suya ana” der, kahramanlık edalarına bürünürmüş ama, artık, bundan sonra böyle demesi pek mümkün olmamış
Çünkü, İskender bir hainlik daha yapmış Rengi öteki normal sulara benzemediği için şifalı sudan doldurduğu kapların içine, bayıltan otunun to-humundan atmış
Köyün kapılarını tek tek dolaşarak, suyun çok kö-tü olduğunu, içildiğinde bayılttığını ve bir hafta bo-yunca tesirinin geçmediğini söylemiş Bir de yanında taşıdığı o şifalı suyu göstererek, “İşte insanlara şifalı diye sattığı suyun aslı Var-sa cesareti olan buyursun içsin”, diyerek, ne kadar doğru söylediğini güya ortaya koymuş
Kim cesaret edebilir ki, böyle bayıltıcı bir tesiri ol-duğu söylenen suyu içmeye? Hileci İskender bir taktik daha bulmuş Hemen bir köpek bulup getirmiş Suyu içen köpek, saniyesinde bayılıp devrilmiş Bunu gören köylüler, insanlara büyük bir iyilik yapmış olmak için, çıkmışlar civar mahalle ve köylere, tek tek uyarmışlar insanları “Keloğlan’ın sattığı suyu sakın içmeyin Yoksa, bayılırsınız Bir hafta kendinize gelemezsiniz, belki de ölürsünüz Aman ha, dostlar, köylüler, aman”
Oldukça kurnaz olan İskender, bununla da kalma-mış, gitmiş, şifalı sudan epey almış ve halka şunu ilan etmiş: “Ey ahali! Duyduk duymadık demeyin, İskender suyu için Şi-fayı görün”
|