Prof. Dr. Sinsi
|
Bunları Biliyor Muydunuz?-Türkiye'nin İlk Güzelleri
İLK POP-STAR YARIŞMASI
Cumhuriyet gazetesi 'milli görev' tanımı ile yetinmeyerek işi sağlama bağladı: "Bugün meçhul bir kız iken, yarın meşhur bir şahsiyet olmak fırsatı karşınızda duruyor " Ama 28 Temmuz 1930 tarihli ilan bir fiyaskoya işaret ediyordu: "Güzellik müsabakasına iştirak için gelen resimler, kâfi miktarda olmadığından resim gönderme müddetini Ekim sonuna uzattık Güzeller; Beyoğlu'nda Foto Süreyya ve Foto Femina'ya giderek bizim hesabımıza resimlerinizi çektiriniz "
Büyük gayretler sonunda yeterli aday bulunarak yapılan 1931 yarışmasında 'muallim' Naşide Saffet Hanım birinci, Güzel Sanatlar Mektebi öğrencisi Saniha Hanım ikinci oldu ama bu durum kamuoyunda büyük rahatsızlık yarattı

Fotoğraf: Naşide Saffet Hanım
Çünkü 'muallim' ve 'öğrenci' Cumhuriyet'in rol modelleriydi Naşide Hanım'ın öğretmenlikten atılacağı söylentileri kulaktan kulağa yayılırken rejimin ideologlarından Falih Rıfkı, 26 Ocak 1931 tarihli Milliyet'te şöyle diyordu: "Güzellik temiz ve asil bir şeydir Fakat muallimlikle bu müsabakalar arasında bir tezat olduğuna da şaşmamak lazım gelir Eğer Maarif Vekilliği deniz esbabı ile dolaştırılmış, ayak bileği, kalçası ölçülmüş ve talebeleri tarafından gazetelerde çıplak resmi görülmüş bir hoca hanımı sınıf içinde biraz garip bulursa eski kafalık göstermiş olmayacaktır "
Anlaşılan modernleşmenin doğal sınırlarına varılmıştı!
CUMHURİYET GÜZELİ
Bu olaylar, katılımcıların cesaretini kırmış olmalıydı ki, 1932 yarışmasına pek ilgi olmadı Sadece 10 başvuru olduğu için yarışma iptal edildi ancak uluslararası yarışmayı düzenleyen komitenin ısrarı üzerine tekrar düzenlendi 15 Haziran 1932 tarihli Cumhuriyet gazetesinin başlığı 'Dünya Türkiye güzelini bekliyor' şeklindeydi Gazete bu tarihten 2 temmuza kadar, 16-25 yaş arası evlenmemiş, namuslu kızları yarışmaya davet eden haberler yayımladı, yetmedi 'Kraliçe seçilecek güzele tam 500 Türk Lirası mükâfat verilecektir' dedi, olmadı 'Hâfi ve balo kıyafetiyle yapılacak seçmelerde kazanamayanların izzet-i nefislerinin rencide edilmemesi için isimleri ilan edilmeyecektir' güvencesi verildi, nihayet sekiz genç kız başvurmaya ikna edilebildi Sonuçta, Hızır Yangın Söndürme Aletleri mümessili Halis Bey'in 17 yaşındaki kızı Keriman Halis, yeni 'Türkiye Güzellik Kıraliçası' seçildi Kara kaşlı, kara gözlü, parlak uzun ve siyah saçlı ve bembeyaz tenli, hakikaten çok güzel bir kızdı Keriman Babası kızını bizzat götürüp kaydettirmişti yarışmaya Ama geçmiş yıllarda yarışmaları 'milli görev' olarak tanımlayan basın bu sefer pek alaycıydı Onlara göre Keriman Halis 'Türkiye güzeli değil, olsa olsa Cumhuriyet gazetesinin güzeli' sayılırdı!
MİSS TURKEY!
Yine de, baba-kız Belçika'nın Spa kentinde yapılacak yarışmaya katılmak üzere Simplon Ekspresi'ne binerken foto muhabirleri Halis Bey'in yüzündeki gururu ve güzel Keriman'ın heyecanını tespit etmek için yarış halindedirler Keriman Halis daha sonra yarışma gününü şöyle anlatacaktı: "28 ülkenin güzeli teker teker boy göstererek gelip geçtiler 

Fotoğraf: Keriman Halis 1932 güzeli
Ve sonunda iki güzel kaldık Ben ve Almanya güzeli Son gün yalnız Alman güzeli ve beni tekrar görmek istediler Üzerime kırmızı renkte bir tuvalet giymiş, yakasına da beyaz kurdela takmıştım Memleketimizi bayrağımızın renkleriyle tanıtmaya çalışıyordum Son an gelip çattı Jüri başkanı ayağa kalktı Elindeki kırmızı mühürlü zarfı büyük bir itina ile açtı Tiyatroda büyük bir sessizlik hüküm sürüyordu Heyecandan düşüp bayılabilirdim Neyse, zarf açıldı  Bütün tiyatro salonu, 'Yaşasın Miss Turkey' sesleriyle inledi  "
En sonunda 'muasır medeniyet' yarışında istenen merhale alınmıştı! Bütün ülke mutluydu Ailenin Fındıklı semtindeki evi gazetecilerin ve ziyaretçilerin hücumuna uğramıştı Gazeteler Keriman Halis'in 'hususi özelliklerini' saymakta yarışıyorlardı: "Feyzi Ati Lisesi'ne gitmiş ve orta tahsilini orada yapmıştır " "Biraz Fransızcası olan müzik aletlerinden en çok piyanoyu seven ve piyano çalan bir kızdır " "Ama asıl başarısı, iyi bir ev kızı oluşundadır " "Akrabalarının tarifiyle 'dehşetli' bir ev kadınıdır Ev işleri ona fevkalade büyük zevk vermektedir Çok iyi yemek yapar ve harika dikiş diker "
Görüldüğü gibi ideal Cumhuriyet kızıydı Kerimancık Az buçuk tahsilli, mükemmel bir ev kadını, iyi bir eş ve anne adayı
Yarışmaların destekçisi Atatürk de çok mutluydu sonuçtan 3 ağustos günü Cumhuriyet gazetesine verdiği özel demecinde 'Keriman Ece' dediği kızımızın başarısına 'Türk ırkının dünyanın en güzel ırkı olduğunu tarihi olarak' bildiği için şaşırmadığını söyledi, ancak Türk kızlarının esas görevinin analarının ve atalarında olduğu gibi yüksek kültürde, yüksek fazilette birinci olmak olduğunu hatırlattı
MONMARTER KABARELERİ
Ama artık eski heves kalmamıştı 1933 yılında düzenlenen son güzellik yarışmasını Nazire Hanım kazandı ancak seçilişiyle ilgili şike dedikoduları ayyuka çıkmıştı
Bunun üzerine romancı milletvekili Aka Gündüz, "Güzellik müsabakaları men edilecek Bu gibi müsabakalar Monmarter kabarelerinde oluyor Temiz Türkiye buna müsait değildir Artık müsabakaların yapılmaması için bir kanun layihası teklif edeceğim" dedi Hakikaten de 1950'ye kadar bir daha yarışma yapılmadı

Fotoğraf: Nazire Hanım 1933 Türkiye güzeli
Cumhuriyet'in erkekleri modernleşme projeleri için mihenk taşı olarak seçtikleri Cumhuriyet kadınlarını, yeni Cumhuriyet'in ne kadar 'medeni' olduğunu dünyaya ilan etmek için, önce 'milli görev' deyip sahneye sürmüşler, misyon tamamlanınca da, bu tür müsabakaların 'milli hasletlerimize uymadığını' keşfederek sahneden çekmişlerdi Muhtemelen bu garip süreçte bile bireyselleşme yolunda önemli adımlar atan Cumhuriyet'in kadınlarına kendileri hakkında verilen bu saçma sapan kararlara uymak kalmıştı Gerçekten hazin bir durumdu
Kaynakça: Pınar Öztamur, "Cumhuriyet'in İlk Yıllarında Güzellik Yarışmaları ve Feminen Kadın Kimliğinin Kuruluşu", Toplumsal Tarih, S 99, Mart 2002, s 46-53; Mehmet Ö Alkan ve Cengiz Kahraman, "İlk Pop-Star Yarışmaları ve Güzellik 'Kıraliça'ları: Türkiye Güzeli Mübeccel'im Ben  ", Toplumsal Tarih, S 124, Nisan 2004, s 68-71; Gökhan Akçura Unutma Beni, Ivır Zıvır Tarihi 1, İstanbul: Om Yayınları, 2001, s 229-261
|