Prof. Dr. Sinsi
|
Türk Edebiyat Tarihi Nedir
Günümüz Halk edebiyatı
Genel Özellikler
türk Halk edebiyatı anadolu’da 13 yy da Yunus Emre’yle ve 14 yy da yazıya geçirilen Dede Korkut Hikâyeleri’yle ilk olgun ürünlerine vermeye başlamıştır
anadolu’da “ozan”ın ve “kopuz”un yerini “âşık” ve “bağlama” almıştır
Baştan beri anonim olarak süregelen Halk edebiyatı özellikle 15 yy dan itibaren hem anonim hem de kişisel ürünlerle gelişmesini sürdürmüştür Son dönem türk Halk edebiyatı sadece kişisel ürünlerle kendini göstermektedir
Şehirde yaşayan eski Halk şairleri divan şiirinden de etkilenmiş, günümüz Halk şairleri ise konu ve tema bakımından şiiri daha da genişletmişleridir
Şekil bakımından Halk şiirinde değişiklik görülmez; muhteva ise değişen zamanın ve diğer edebiyat dallarının tesiriyle çağdaşlaşmıştır Buna rağmen mazmunlar, sıfatlar, dertler, sevinçler aynıdır
Âşık Veysel, Ali İzzet Özkan, Talibî Coşkun, Erzurumlu yaşar Reyhanî, Şeref Taşlıova, Karslı Murat Çobanoğlu günümüz Halk şiirinin başlıca temsilcileridir
Dinî-tasavvufî türk edebiyatı
Dinî-tasavvufî türk edebiyatı İslâmiyet’in ve Tasavvufun etkisiyle ortaya çıkmıştır
İslâmiyet’in kökleşip yayılmasında büyük etkisi olan tasavvuf, zamanla edebî eserlerde de işlenmiş, din ve tasavvuf, edebiyat aracılığıyla yayılmaya çalışılmıştır
tasavvuf, fizik ötesi gerçekleri, insanı, insanlığı ve evreni kapsayan bir düşünce düzeni, bir din felsefesidir Kalbi dünya alâkalarından ayırarak, Allah sevgisiyle doldurmayı amaçlayan tasavvuf, bir düşünüş ve inanç sistemidir İçinde yaşadığımız âlemin esrarı nedir? Niçin yaşıyoruz? Niçin geldik bu dünyaya? Biz neyiz? Yaşamanın anlamı, var olmanın aslı, gerçek başlangıç ve son nelerdir? İşte tasavvuf bu sorulara cevap vermeye çalışır
Tasavvufa göre her şeyin kaynağı Tanrı’dır Evrenin varlığı Tanrı’nın güzelliğinin yansımasıdır Tanrı tek güzelliktir ve tek varlıktır İnsanlar da Tanrı’nın birer parçasıdır İnsan yaratılmakla, dünyaya gönderilmekle aslında gurbete gönderilmiştir Herkes ona kavuşmak için çalışmalıdır O’na kavuşmak için çabalayanlara ve O’nun mutlak ve eşsiz güzelliğine hayran olanlara âşık denir Mutasavvıf ise âşık olmanın yanı sıra, tasavvuf felsefesini yazı ve şiirlerinde işleyen, insanlara tasavvufu, dolayısıyla insan ve Allah sevgisini aşılayan kişilerdir
Bunlardan Hoca Ahmet Yesevî (Öl 1167), anadolu Türklerinin geliştirdiği tasavvuf edebiyatının ilham kaynağıdır Onun divan-ı hikmet adlı tasavvufî eseriyle ve Orta Asya’dan anadolu’ya gönderdiği öğrencileriyle türk tasavvuf edebiyatının XIII yy da temelleri atılmıştır Bu edebiyat, Bektaşîlik tarikatiyle gelişmiş, Yunus Emre ile en mükemmel anlatım yeteneğine ulaşmıştır
Yunus Emre’yi bu kadar üne kavuşturan bir başka özellik de dinî-tasavvufî konuları ayrımsız bir insan sevgisiyle anlatmış olmasıdır XIII asrın ikinci yarısıyla XIV Asrın başlarında yaşamış olan Yunus Emre, şiirde çığır açmış büyük sufî ve şairdir Yunus Emre; divan, Aşık, tekke ve tasavvuf edebiyat tarzlarının her üçünde de etkili olmuştur Eserlerini sade bir dille söylemiş, hem heceyi hem aruzu kullanmış, lirik şiirin en güzel örneklerini vermiştir
Dinî-tasavvufî türk edebiyatına tekke edebiyatı da denir
Dinî-tasavvufî türk edebiyatında asıl olan sanat yapmak değil, dinî-yazavvufî düşünceyi yaymaktır Şair, mensup olduğu tarikatin düşünce sistemini, felsefesini yaymak için şiiri bir araç olarak kullanmıştır Bunda anonim Halk edebiyatının büyük etkisi olmuştur
tekke şairlerinin çoğu tarikatlerde yetişmiş şeyh ve dervişlerdir Onlar dinî inançları yasaklama ve korkutma yöntemiyle değil, insanı, Allah’ı, tabiatı, cenneti vb sevdirmekle yaymışlardır
tekke şiir, Halk şiirinden de divan şiirinden de nazım şekilleri almıştır
Hem aruz hem hece vezni kullanılmıştır
Dil sadedir, çünkü halka yöneliktir
Önemli temsilcileri:
13 yy: Mevlânâ, Sultan Veled, Yunus Emre (divan, Risaletün-nushiye)
14 yy: Âşık Paşa
15 yy: Süleyman Çelebi, Hacı Bayram Veli, Eşrefoğlu Rumî
16 yy: Pir Sultan abdal
C Klâsik türk edebiyatı
divan edebiyatı başlangıçta iki yabancı gelenek olan Arap-fars (özellikle fars) edebiyatları geleneğine dayanarak kurulmuş, zaman içinde taklidi aşan Osmanlı terkibi ve üslûbuna ulaşarak millî edebiyat hüviyetini kazanmıştır
Klâsik türk edebiyatı gibi Batı tesirinde gelişen türk edebiyatı da zamanla kendi benliğini kazanmıştır Doğuş ve gelişme serüvenleri birbirine benzer
İslâmîyet’in yerleşmesi sürecinde oluşmaya başlayan bir edebiyattır Bundan dolayı konuları arasında din, Allah, peygamber, tasavvuf vb önemli bir yer tutar
13-19 yüzyıllar arasında ürün veren bu edebiyata şairlerinin şiirlerini “divan” adı verilen yazmalarda toplamaları dolayısıyla divan edebiyatı denir
Bu edebiyat, medrese kültürüyle yetişen aydın şairlerin Arap ve İran edebiyatını örnek alarak oluşturdukları klâsik bir edebiyattır Zamanla bu taklit sona ererek özgünlük yakalanmıştır
Klâsik türk edebiyatı, eski türk edebiyatı, yüksek zümre edebiyatı diye de adlandırılır
Aydın tabaka, yüksek zümre edebiyatı denmesinin sebebi bu edebiyatı yapanların ve ona ilgi gösterenlerin seçkin çevrelerden oluşu olarak gösterilir Bu bir iddiadan öteye gitmiş değildir
Klâsik edebiyatta nesirden çok nazım önemlidir Nesirde de nazım unsurları (seci, ahenk vb) kullanılmıştır Nesirdeki dil nazma göre daha anlaşılmazdır
Bu edebiyatta şekil ve muhteva bakımından belirli kalıplar vardır: güzellik anlayışı, mecazlar  
Tezkireler, şairlerin hayatlarını anlatan ve şiirlerinden örnekler veren eserler olarak bu edebiyatın tarihinin ve başarısının vesikalarıdır
divan Şiirinin Başlıca Özellikleri
divan şiirinin kökleri İslâm öncesi Arap şiirine dayanır
Bu şiir tarzı İslâmiyet’ten sonra, bu dine giren çeşitli milletlerin katkısı ile önce Arapçada, daha sonra farsça ile Doğu ve Batı türkçelerinde, en sonra da Hint Müslümanlarının yazı dili olan Urducada gelişmiştir
nazım birimi genel olarak “beyit”tir Dört ve daha fazla dizeden oluşan bentler de kullanılmıştır
Ölçü aruz ölçüsüdür Son zamanlarında az da olsa hece kullanılmıştır
Tuyuğ ve şarkı hariç bütün nazım şekil ve türleri fars edebiyatı aracılığıyla Arap edebiyatından alınmıştır
Kelime ve kelime grupları yönünden Arapça ve farsçadan oldukça çok etkilenmiştir Süslü, sanatlı ve ağır bir dil kullanmışlardır
redif ve kafiyeye önem verilmiştir Göz için kafiye esastır, tam ve zengin kafiye kullanılmıştır
Şiirlerin (kasideler ve mesneviler hariç) belli bir adı yoktur Şiirin sonunda şairin mahlası (takma adı) geçer
nazım şekil ve türleri kesin sınırlarla birbirinden ayrılmıştır
Şiirlerde genellikle konu bütünlüğü olmadığı gibi bütün güzelliğine değil parça güzelliğine önem verilir Kısmen kasidede ama özellikle mesnevilerde konu bütünlüğü vardır
sanat için sanat ön plândadır
Anlam da söyleyiş de son derece önemlidir Bu yüzden söz sanatları bolca kullanılmıştır
Konular genellikle gerçek hayattan uzaktır Aşk, sevgili, ölüm, ıstırap, şarap, övgü ve din gibi konular en çok işlenen konulardır soyut konular işlenir
Duygu ve düşünceler, kalıplaşmış “mazmun”larla anlatılır Fikirler ve duygular neredeyse ortaktır Boyun servi; kaşı keman; çenenin elma; ağzın nokta oluşu her şairde aynıdır
divan şairlerinin müstakil dünya görüşleri ve felsefeleri yoktur Hepsi aynı fikirleri değişik bir biçimde söylemişlerdir
divan şairleri fars edebiyatının üstatlarına yetişmeyi hedefleyip zamanla onları geçtikleri gibi birbirlerine de benzemeye çalışmışlardır Bundan dolayı nazirecilik geleneği oluşmuştur
Şairin kişiliğini ve büyüklüğünü, söyleyiş orijinalliği ve güzelliği sağlar
divan şairi daima aşıktır Bu aşk onulmaz dert olmakla beraber şair bu dertten memnundur, onlara göre bu derdin dermanı gene bu derdin kendisidir Hatta zamanla beşerî aşk yerini Allah aşkına bırakır Bu sebeple âşık mecazî sevgilisine kavuşmak istemez
En başarılı ve tanınmış divan şairleri Baki, Fuzuli, nedim ve Nefi'dir
|