Yalnız Mesajı Göster

Osmanlı Tasvir Sanatları

Eski 10-21-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı Tasvir Sanatları




Çini sanatı

Türk sanatının en önemli dallarından biri olan çinicilikte de tasvirli olan örnekler çoktur Bitki, çiçek, yaprak ve geometrik çizgiler egemen olmakla birlikte, hayvan ve insan tasvirleri de kullanılmıştır, İznik, Kütahya, Çanakkale gibi Osmanlı çinilerinde insan figürünün yanı sıra stilize bir biçimde kullanılmış balık, kuş, öteki hayvanlar, gemi ve başka birçok figüratif (tasvir) zaman zaman canlandırmıştır Çinicilerimiz, yabancılardan aldıkları siparişler üzerine, Hıristiyanlıkla ilgili yazı ve tasvirler de yapmışlardır Hekimoğlu Ali Paşa Camii'nde Kabe'yi gösteren çini pano ve Topkapı Sarayı'nda sünnet odası kapısı yanında bulunan geyik ve kuş resimlerini gösteren çini pano, duvara uygu*lanmış tasvirli çini panoları arasında sayılabilir

Madenden tasvirler

İslâm sanatında maden sanatı çok geniş yer tutar Altın, tunç, bakır, pirinç, kurşun gibi çeşitli madenlerden sanat eserleri yapılmıştır Burada çeşitli teknik yöntemler kullanılmıştır Bunlar başlıca dövme ve dökümdür Birinci yöntemde, çökerterek ya da dıştan döverek yükseltme yoluyla yapılır İkinci yöntemde ise, eritilmiş madenlerin kalıplara dökülerek yapılması anlaşılır Bezeme tekniklerinde de kazıma, kabartma, telkari, savat, delik işi, kakma ve yaldız gibi çeşitli yöntemler kullanılmıştır Çeşitli kullanım ve işlevleri olan maden işçiliğinde tasvire de yer verilir

Yazı ile tasvir

Hat sanatı, Osmanlı sanatının çini gibi en önemli dallarından biridir Yazıyla kuş, cami, gemi, insan yüzü vb konularda tasvir yapılıyordu Yalnız tekke sanatında değil, saray katında da çok seçkin örneklerini buluyoruz Topkapı Sarayı Müzesi'nde bulunan Arapça gramerin 16 yüzyıldaki yazmasından yapraklarının kenarlarında, yazıyla atlar, kuşlar, Mekke, Medine, ejderhalar, gemiler, kaleler, at meydanındaki dikili taşlar ve camiler yapılmıştır

Türk gölge oyunu (Karagöz)

Denebilir ki Türk tasvir sanatının en önemli türü Karagöz tasvirciliğidir Nedense sanat tarihçilerimizin ilgilenmediği bir alandır Gölge oyunu tasvirleri bir yandan çarşı ressamlarına, bir yandan da saray nakkaşlarının minyatürlü yazmalarına yakındır Çarşı ressamları gibi profesyonel bir halk sanatı olan Karagözcülük, yine çarşı ressamları gibi gelişimini ve kişiliğini 17 yüzyılda bulmuştur Çarşı ressamları gibi günlük yaşama ve sıradan insanlara yer vermiştir Tek tek resimlerde Arnavut, Yahudi, imam, mahalle bekçisi, genç Çelebi, Rumelili, Frenk, Kayserili, Kastamonulu, Kürt, ciğerci, canbaz, orman korucusu, subaşı, çeşitli kadınlar, çocuklar gibi çarşı ressamlarının albümlerinde bulduğumuz tiplere, giyinişleri, konumlarıyla, ellerinde, bellerinde taşıdıkları nesnelerle büyük benzerlik gösterirler Göstermelik ve dekor parçalarında atlı araba, kayıklar, hamam, salıncak, cenaze, tımarhane, kahve dövücüler, kadın ve erkek fasıl heyeti, güreşçiler, söz çalanlar, çengiler, köçekler, meyhane gibi sahnelere yer verilmiştir Günlük yaşamın çeşitli sahneleri, tıpkı çarşı ressamlarının albümlerindeki gibi sergilenmektedir

Karagöz'ün, saray nakkaşlarının yaptığı minyatürlü yazmalara da yaklaştığını belirtmiştim, ilk başta böyle bir benzerlik belki düşünülemez Ancak iki anlayışın yaklaşımını düşünürsek, böyle bir yakınlık kolayca söylenebilir Her ikisinde de bir metnin resimlenmesi söz konusudur Ayrıca bu metinlerde de ortak noktalar vardır Örneğin, nasıl minyatürlü yazmalarda Ferhad ile Şîrîn, Leylâ île Mecnun gibi mesneviler, ayrıca Hamzanâme, Şehname gibi destanlar minyatürlerle resimleniyorsa, Karagöz'de de bu konular ele alınmıştır Kiminin önörgüleri bugüne gelmemiş olmakla birlikte tanıkların, belgelerin ve bunlarla ilgili tasvirlerin yardımıyla, bunların Karagöz dağarcığında olduğunu çıkarabiliriz

Gene çarşı ressamlarının ilgilenmediği, ancak saray nakkaşlarının minyatürlerinde çok rastlanan masalsı yaratıklar, olağandışı ağaçlar gibi düş dünyasını Karagöz tasvirlerinde çok buluruz Yedi başlı ejderhalar, cazular, islâm mitolojisinden Burak, dallarındaki yemişleri insan bedenleri olan Vak Vak Ağacı, içine insanları hapseden ya da dokunan kişiyi cezalandıran Kanlı Kavak, zebaniler, şeytanlar, keçi ve eşek bedenine dönüşümler gibi

Kâğıt oymacılığı

Hat sanatında kullanılan bir yöntemle tasvirler de yapılmıştır Arapça, "kaat'ı" denilen bu teknikle çiçek resimleri yapmaya da "şükûfe kaat'ı" denilmektedir Bu, gerek halk, gerek saray sanatında yüzyıllar boyunca önemli bir yer tutmuş, çok seçkin örnekleri günümüze kadar gelebilmiştir Özel bıçak, makas gibi kesici aygıtlarla renkli kâğıtlardan tasvirler kesilir ve bunlar renkli bir zemin kâğıdı üzerine yapıştırılır Bu, iki yoldan yapılır Birincide, tasvirler kâğıt oyularak bir başka zemin kâğıdına yapıştırılır Böylece tasvirin içinde oyuklar varsa, bunların arkasından zemin kâğıdının renkleri görülür Buna erkek oyma denilir İkinci yöntemde ise, zemin kâğıdının bütününü bozmadan tasvirler kesilir, bu bir başka zemin kâğıdı üzerine yapıştırılır Buna da dişi oyma denilir

Cilt kapağı, çekmece, kutu ve sandık, tepsi üstü, cam altı

Çeşitli nesnelerin üzerinde tasvirler buluyoruz 18 yüzyılda yazı çekmecelerinde, cilt kapaklarında, ahşap kapılarda, mimberlerde, kürsülerde, hokkalarda, özellikle manzara resimleri yapılıyordu Bunların örnekleri bugün elde bulunmaktadır Bunların yanı sıra bir de tepsi üstü resimler, yine son dönemlerde görülen bir eğilimdir Bu tepsilerin üzerine en çok İstanbul'dan görünümler yapılmakla birlikte, başka kentlerin resimlerini de buluyoruz

Ancak bu gibi tasvirli nesnelerin 18 yüzyılda başladığını kabul etmek yanlış olur Rıfkı Melûl Meriç, 16 yüzyılda bayramlarda padişaha armağan edilen sanat yapıtlarının listelerini içeren bir-iki belge yayınlamıştır [Meriç*] Bu listelerde saray sanatçılarının padişaha sunduğu armağanlar arasında, örneğin "nakışlı devekuşu yumurtası", "nakışlı kapak", "nakışlı el sandığı", "nakışlı çenk", "nakışlı sandık", "musavver sandık", "musavver yelpaze" okunuyor Unutmayalım ki bu yalnızca iki belgedeki listelerdir Bütün bayramlarda verilen armağanlar incelense, kim bilir ne gibi nesneler bulacağız

Bunlarla ilgili olarak bir de camaltı denilen bir sanat vardır Bu sanatın eskiliği üzerine elimizde kaynaklar pek yoktur Adından da anlaşılacağı gibi resim, camın altına yapılır, ayrıca altın ya da renkli parlak maden kâğıtlarla resim bezenir Böylece hem camın yüzeyi hem de bu parlak maden kâğıtların yardımıyla, resimde bir parlaklık sağlanmış olur Aslında İstanbul’un bir halk sanatı olan camaltı resmini günümüzde de sürdüren, tek tük sanatçılar vardır, işlenen konular da, örneğin yazıyla resim sanatındaki motiflerdir: Yazıyla camiler, Mühr-i Süleyman, ibrikler, çiçekler, manzaralar yapılır Günümüzde en çok görülen konu ise Şâh-ı Mâran tasviridir Bu da, başı insan, gövdesi yılan mitolojik bir yaratıktır






Alıntı Yaparak Cevapla