Yalnız Mesajı Göster

Anadolu’Da Bağlama Kültürü Hakkında Bilgi

Eski 10-21-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Anadolu’Da Bağlama Kültürü Hakkında Bilgi




“1- Kağızıman havalisinde saza hala kopuz diyorlar

Sivas, Tokat ve Yozgat taraflarında zuval değneğine, yani eski döğüş

değneğine ucu topuzlu olduğu için kopuz diyorlar Teşbihtir

2 Yine oralarda çakmaklı ve kabza kısmı topuzlu tabancaya da teşbihten

kalma bir hatıra halinde kobuz deniliyorErzurum yolunda, Bayburttan üç saatlik

mesafede (o ilçeye bağlı) Kopuz köyü, Urfa’nın Sürüç ilçesinde kopuz,

Gümüşhane’nin Torul ilçesinde kopus, Diyarbakır’m Silvan ilçesinde kopusu adlı

köyler, Bayazıt’ın Eleşkirt ilçesinde kopuz süfla ve kopuz ülya adlı iki ayrı köy

vardır… Şebinkarahisar yöresinin yüzük oyunu manilerinden olarak oyunun

dokuzuncu seferinde şu sözlerle kopuz hala anılıyor;

Ormanda çoktur domuz

Oyunumuz oldu dokuz

Arkadaşlar çalın kopuz

Hey zalım nenni, nenni de nenni

…İstanbul’da iki telli bazen çiftetelli oyun adıyla anlamda eş olarak da kullanılmıştı (Herhalde oyunda çaldığı için) İstanbul’da Bakırköy’e bağlı bir kentin adı hala ikitelli köyüdür …Tokat’ın Reşadiye kazasından bir köyde bir bağlama çeşidinin ora yerlisince adı kopuz olduğu, irice gövdesine nispetle sapının kısalığı merkezde duyulmuştu “

”Eflani (Zonguldak) yöresinde rastladığım altı telli, gövdesi yayvan bir çalgının adı koyus’du”(SYA)

Ethem Ruhi Üngör, 1978′de Ankara’da verdiği ”Türk Musikisinde Çalgılar” adlı konferans metninde Anadolu sazlarını sıralarken kaybolan çalgılar içinde Tokat menşeili ”kılkopuz”dan söz etmektedir

Kopuz sözcüğünün, Anadolu’da kullanımına Savaş Ekinci’nin Kültür Bakanlığınca yayımlanan kitabında da rastlanılmaktadır ”Ramazan Güngör ve Üç telli Kopuzu” adını taşıyan bu kitapta, kopuz teriminin bağlama yerine kullanıldığı görülmektedir Kopuzun bu tarzda söylenişini Ramazan Güngör’den duyduğunu belirten Ekici, kanımızca bu söylenişin doğruluğunu kontrol etmemiş, çalışmasına aktarmakla kalmayıp, kitabına da bu adı vermiştir Altı yıl kadar Teke bölgesinde ve başta Ramazan Güngör olmak üzere, bu yörenin önemli sanatçıları üzerinde yaptığımız çalışmalarda, kopuz teriminin yörede bu şekilde kullanılmadığını, epey bir süre önce unutulmuş olduğunu tespit ettik Savaş Ekinci’nin böyle bir yanlışa düşmesinin sebebi kanımızca, son zamanlarda Ramazan Güngör’ün araştırmacıların ilgi odaklarından biri olması ve kendi konumunu daha da orijinalleştirme isteğiyle kulaktan dolma öğrendiği kopuz sözcüğünü kullanılmasından kaynaklanmaktadır Zira, böyle bir alışkanlığı olan Ramazan Güngör’ün hiç bilmediği, bizden öğrendiği ve bu bölgede hiç rastlanılmayan ”şelpe” terimini de kullanmaya başladığını görmekteyiz Ramazan Güngörden başka, Teke bölgesinde kopuz ve şelpe terimlerini kullanan ikinci bir sanatçı yoktur

Araştırmalar 13 yüzyıldan sonra kopuz adının yavaş yavaş kullanılmamaya hatta giderek unutulmaya başladığını göstermektedir 16 yüzyılın ikinci yarısına ait bir şiirde Nev’i adeta bu durumun başlangıcını ifade etmektedir

”Götürüp mihr-i felek bezm-i cihandan kopusu

Başladı çalmağa şeştar yine halk-ı alem” (MRG)

17 yüzyıldan itibaren kopuzun edebiyatımızda artık görülmediğini ifade etmesi bakımından aşağıdaki alıntıya yer verilmiştir

“XVII asırdan sonra edebiyatımızda kopuza ve kopuzculara pek tesadüf edemiyoruz… Lehçetü’l Lügat müellifi Es’ad Efendi de bu ifadeyi kuvvetlendirerek, kopuz’u ud ve berbat müteradifi olarak kaydediyor Bu kayıtlardan kopuz’un XVIII Asır esnasında da Garp Türkleri arasında hala tanındığını ve ma’mafih artık eski şöhretini muhafaza edemeyeceğini anlamaktayız” (MFK)

Kopuz gibi, çağlan aşarak gelmiş köklü bir çalgının birdenbire tarih sahnesinden çekilmeye başlamasının nedenleri, genişçe bir araştırma gerektirmektedir Ancak, eldeki varolan bilgiler, bu nedenlerin en önemlilerinden birinin kopuz hakkında başlayan bilgisizce karalama anlayışı olduğu yolundadır O kadar ki, bu karalamalardan sonra, yakın zamanımıza kadar süregelen ve saz çalmanın günah olduğu fikrini doğuracak kadar ileriye giden, bir kötülüğün tohumlan atılmıştır Gazimihal, bu konuda şu yorumu yapmaktadır:

“Divanlarda kopuzun anılışı hiçe düştüğü, o arada yobaz kalemlerin sazı istihfaf örnekleri tek tük yazıya geçebilmiş göründüğü bir çağda, okur-yazar olmayanların cahilce kötüleme cereyanının kulaktan kulağa şehir halkı arasında daha yıkıcı bir rol oynayacağı pek tabii idi Neticede, kopuzun hayatiyet ve hatta adı bilhassa Anadolu’da bu baskının açıkça sillesini yedi”

Çalgı çalmanın, özellikle de saz çalıp türkü söylemenin günah olduğu inancı, azalmış olsa da, günümüzde de hala sürmektedir Öyle ki, bu anlayış günlük dile ve atasözlerine de yansımıştır Anadolu’da çoğu yerde ”en kötü meslek çalgıcılıktır, onu da öğren unut”, ”kırkında saza başlayan, kıyamette çalar”, ya da ”saz çalıp türkü söyleyen cennete giremez” gibi deyim ve sözlere ne yazık ki bu gün bile rastlanılmaktadır Hatta, kimi zaman halk sazları kendi yurdunda yasaklamalarla da karşı karşıya kalmıştır Bu konuda Halil Bedii Yönetken’in derleme için gittiği Kütahya’da yaptığı tespit ilginçtir Bu nedenle, çalışmamızda bu tespite yer verilmiştir:

“1938′de Kütahya’ya vardığımız zaman bir müddetten beri şehir içinde bağlama ve davul-zurnanın yasak edilmiş olduğunu öğrendik, halkın sazını menetmek, dilini konuşmasını menetmekten farksızdı, derhal o gün bizimle beraber trenden inmiş olan yeni valiyi ziyaret ederek bu memnuiyetin kaldırılmasını rica ettik, ricamız yerine getirildi bütün halk bundan son derece memnun oldu, düğün bayram ettiler ve bu bizim işimizi kolaylaştırdı

Bu örnekte olduğu gibi, yerel yöneticilerin halk sazlarını yasak etmelerine Anadolu’da defalarca rastlanılmıştır Bu nedenle, klarnetin Anadolu’da bir çok yere zurnanın yasak edilmesi üzerine girdiği görüşü vardır

Kültüre yüzyıllar boyu darbe vurmuş olan bu anlayışın oluşmasının ardından kopuz, şüphesiz Gazimihal’inde belirttiği gibi Anadolu’da da sille yemiş ve belki de ”saz” veya ”bağlama” terimleri bu yüzden tercih edilmiştir Ancak, çalgı ve yöre adı olarak kullanılmasının yanında, günlük dilde çeşitli anlamlarına da rastlanılan kopuz terimi, Anadolu’da günümüze kadar hep varolmuş ve yaşamıştır


Alıntı Yaparak Cevapla