Yalnız Mesajı Göster

Anadolu’Da Bağlama Ve Saz Terimine Geçiş Hakkında Bilgi

Eski 10-21-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Anadolu’Da Bağlama Ve Saz Terimine Geçiş Hakkında Bilgi




”Bağlama; potin, yemeni,

Bağlama; Kağnıda iki oku mazı üzerine tespit eden ve enine konulan ağaç

Bağlama; [bağlak (IV)] 1 Yemeni renkli basmadan yapılan baş örtüsü

Bağlama; ip, kendir

Bağlama düzeni; bağlama denilen sazın akortlarından biri

Bağlamalık (II) Bağlama yapmaya elverişli, bağlamalık ağaç”

Bağlama terimine saz da olduğu gibi Anadolu şiirlerinde, türkülerinde, deyişlerinde sıkça rastlanılmaktadır Aşık Kul Yusuf ile Dadaloğlu atışmasından bir bölümde Kul Yusuf’un dizeleri şöyledir;

“Ağ’lar bu çocuğun bana kastı ne,

Bağlamasın kıvrakç’almış destine,

Yedi kat yer, yedi kat gök (neyin) üstüne,

Buna da bir çare bul, sarı çocuk

Bağlamam perde perde

Düşürdün beni derde (Giresun Türküsü)

Elindedir bağlama

Karagözlüm ağlama (Denizli Türküsü)

Alıverin bağlamamı oymadan

Gidiyorum ben sılama doymadan (Kırşehir Türküsü)

”Bağlama” teriminin nereden geldiği ve hafızalara yerleştiği günümüzde kesin olarak aydınlatılamamış bir husustur Bu konuda, çeşitli görüşler bulunmakla beraber bunlardan sapına perde bağlanması dolayısıyla bu çalgıya bağlama denmiş olabileceği ağırlık kazanmaktadır Bir başka dikkat çekici görüş de, göğsü deri olar bu çalgının göğsünün ağaçla kapanması, bağlanması sonucu bu adı almış olabileceği doğrultusundadır Ancak, her iki görüş de bazı soruları beraberinde getirmektedir Yaklaşık 17 yüzyıldan sonra kullanılmaya başlanan bağlama sözcüğü, eğer sapa perde bağlanmasıyla ilgili ise, sazlarda perde fikrine yakın bir zamanda geçilmiştir ki, bu da akla yakın değildir Ayrıca, bu doğrultuda sapına perde bağlanan diğer sazların adının neden bağlama olmadığı akla gelmektedir Bu kullanımın sadece Anadolu halkı arasında geliştiğini düşünmek (Anadolu’da bu gün hala gelenekten yetişen eski ustalar ”perde”den ziyade ”bağ” terimini kullanmaktadırlar) konuyu çözüyor gibi görünse de, yine de bu husus yeterince aydınlatılabilmiş değildir Bu konuda Gazimihal’in tespit ve yorumları şunlardır

“Bizde bağlama (Osmanlı Mısırında Tanbur Bağlama), vadesi kesinlikle kestirilemeyen bir dönemeçten sonra orta boy saplı mızrap sazının sıfatı olmuştu Evliya Çelebi’de bu ad henüz yoktur Şu halde XVII yüzyıl sonlarında eski bir adın halk dilinde yerini bağlama tuttuğuna inanmamız gerekiyor Terk edilmiş ad kopuzun kendisi olmak gerekmektedir Bağlama nispeti, sazın kendisinden önce perdelere mi, yoksa gerili deriye sonunda tercih edilen tahta göğüs kapağına mı verilmişti istifhamı keza şimdilik çözülememiştir: Çünkü, Anadolu’nun XIV yüzyıl metinlerine doğru inildikçe bağlamak fiili kapsamlı anlamıyla kapıyı kapamakta kullanılmış görünüp buna göre göğüs kapağı bilhassa kastedilmiş olabilirdi (Kaplamaktan kaplama deyişimiz gibi) On sekizinci yüzyılda artık sazın kendisine bağlama denildiği biliniyor… 1942 ortalarında Bursa’da kaldığım günlerde şehir müzesi kitaplığının 1109 numarasında h1175 (= 1762) tarihli bir el yazması görerek kitabın (Yıldırım Bayazıt Han mütevellisi Mehmet Ağa’nın Oğlu) kaydıyla birlikte metinden şu cümleleri iktibas etmiştim: Türk Darp usulünde bulunan ve lisansı etrake bağlama ve bulgarı tabir olunan sazı çalan… (?) kayabaşı türküleriyle zaruri ülfet… (s53)… Bağlama ile Bulgari’yi aynı tutması aynı yıllarda Paris’te Delaborde’un Türk sazları Bağlama ve Tanbura’yı eşit göstermesiyle karşılaşmıştır Bu ayniyetler kendi inancımızca da muhakaktı… Batı kaynağından aynı çağ Fransız musiki yazarı De Blainville’in Musiki Tarihinde de Türk Musikisi bahsinde bağlama geçer… Sazın perde bağlan anlamıyla bilhassa Arapların fazlasıyla kullandığı Farsça destan adını Anadolu’da hiç bir sazcı hiç bir çağda bilip kullanmamış, perde yahut perde bağı bizde şehirlerde de kullanıla gelmiştir”

Cumhuriyetten sonra, sazın (bağlamanın) yavaş yavaş şehirlere taşınması ve başta TRT olmak üzere, çeşitli kurumların bünyesinde oluşturulan topluluklarda Anadolu halk müziğinin icra edilmeye başlanması sonucunda gelişen ihtiyaçla, saz boyları standartlaştırılmış ve grup teşkil edecek şekilde bir bağlama ailesi oluşturma yönüne gidilmiştir Büyüklü küçüklü yaklaşık beş ya da altı yapıda toplanan bu ailede, alt açık teli 440 frekanslı ”La” sesine akort edilen ve dörtlüsü olan ”Re” sesi karar alınarak çalınan, tekne boyu 45-46 cm , tel boyu (üst ve orta eşik arası) 95-96 cm civarında olan yapıya bağlama denilmiştir Ailenin diğer üyeleri meydan Sazı, divan sazı gibi saz eki ile söylenirken bu boy için yalnızca bağlama denmiştir (eski sanatçılar hala gerçek bağlamanın bu olduğu görüşündedirler) Ondan daha küçük olan alt teli bağlamanın dörtlüsü olan ”Re” sesine akort edilen ve bu ses karar alınarak çalınan yaklaşık 38-40 cm tekne boyundaki yapıya ”tanbura” ya da ”tambura” ismi kullanılmaya başlanmıştır Böylece, bağlamanın ve tanburanın bir oktav tizi olan ”bağlama curası” ve ”tanbura curası”nın eklenmesiyle bağlama ailesi oluşmuştur Daha sonraları, saz sanatçılarının akortlarında karar sesi ortalama olarak kadınlar için ”Do”, erkekler için ise ”Fa” sesinin yerleşmeye başlaması nedeniyle saz boylarının büyütülmesi ihtiyacı doğmuştur Tambura, biraz büyütülerek yaklaşık 41-*42 cm divan sazı ise 51-52 cm tekne boyunda bir yapıya kavuşmuştur Boyları daha fazla büyümeye elverişli olmaması nedeniyle (çalış zorluğu bakımından) ”meydan sazı” ve ”bağlama” (dolayısıyla bağlama curası) zamanla kullanılmamaya başlanmış, böylelikle radyolarda genel ad olarak ”saz” ve özelde ise, ”divan, tambura ve cura” terimleri öne çıkmıştır


Alıntı Yaparak Cevapla