Prof. Dr. Sinsi
|
Zindandan Mehmet’E Mektup İsimli Şiiri Kim Yazmıştır
Zindandan Mehmet’e Mektup isimli şiiri kim yazmıştır
Zindandan Mehmed'e Mektup
Zindan iki hece, Mehmed'im lâfta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de, geri adam, boynunda yafta 
Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!
Kavuşmak mı?  Belki  Daha ölmedim!
Avlu  Bir uzun yol  Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli
Bu yol da tutuktur hapse düşeli 
Git ve gel  Yüz adım  Bin yıllık konak
Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!
Bir âlem ki, gökler boru içinde!
Akıl, olmazların zoru içinde
Üstüste sorular soru içinde:
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu?
Bir idamlık Ali vardı, asıldı;
Kaydını düştüler, mühür basıldı
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı
Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
Bahçeye diktiği üç beş karanfil 
Müdür bey dert dinler, bugün 'maruzât'!
Çatık kaş Hükûmet dedikleri zat 
Beni Allah tutmuş, kim eder azat?
Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem 
Anlamaz; ruhuma geçti bilekçem!
Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil;
Sayım var, maltada hizaya dizil!
Tek yekûn içinde yazıl ve çizil!
İnsanlar zindanda birer kemmiyet;
Urbalarla kemik, mintanlarla et
Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat 
Yalnız seccâdemin yününde şefkat;
Beni kimsecikler okşamaz mâdem;
Öp beni alnımdan, sen öp seccâdem!
Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan!
Dakika düşelim, senelik paydan!
Zindanda dakika farksızdır aydan
Karıştır çayını zaman erisin;
Köpük köpük, duman duman erisin!
Peykeler, duvara mıhlı peykeler;
Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,
Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler 
Duvar, katil duvar, yolumu biçtin!
Kanla dolu sünger  Beynimi içtin!
Sükût  Kıvrım kıvrım uzaklık uzar;
Tek nokta seçemez dünyadan nazar
Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?
Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?
Ses demir, su demir ve ekmek demir 
İstersen demirde muhali kemir,
Ne gelir ki elden, kader bu, emir 
Garip pencerecik, küçük, daracık;
Dünyaya kapalı, Allaha açık
Dua, dua, eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış 
Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu;
İplik ki, incecik, örer boşluğu
Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş;
Karanlığında nur, yeniden doğuş 
Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş!
Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!
Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!
1961
Necip Fazıl Kısakürek
|