Yalnız Mesajı Göster

Sosyolojinin Doğuşuna Katkıda Bulunan Sosyologlar

Eski 10-21-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sosyolojinin Doğuşuna Katkıda Bulunan Sosyologlar




Sosyolojinin doğuşuna katkıda bulunan sosyologlar

Fonksiyonalist teori temelde, toplumu yaşayan bir organizma olarak gören ve bu organizmayı oluşturan tüm parçaların onun hayatiyetine katkıda bulunan bir işlev üstlendiğini ileri süren bir yaklaşımdır

Fonksiyonalist teori, Comte, Spencer ve Durkheim’in attığı temeller üzerinde, Malinowski ile Radcliffe-Brown tarafından iskeleti kurulan, Parsons tarafından duvarları örülen ve Merton tarafından da kusurları giderilmeye çalışılan bir bina olarak, düşünülebilir Bu binanın sosyolojinin son “mega” inşa atı olduğunu söylemek yanlış olmaz Ama sosyolojinin bu binadan ibaret olmadığını unutmamak gerekir Günümüz, sosyolojisinde en köklü tartışmalar fonksiyonalizm etrafında cereyan ettiğinden bu teoriyi diğerlerinden daha geniş olarak inceleyeceğiz

Fonksiyonalizmin Temel Çerçevesi

Fonksiyonalist teoriye göre, “organizma” parçalardan oluşur ve bu parçalar bir “sistem” oluştururlar Yani aralarında anlamlı bir ilişkiler ağı vardır ve birinde olan değişiklik diğerlerini etkiler İşlevini yitiren -toplumun düzenine ve hayatiyetine katkısı kalmayan- parça, bir kuşaktan diğerine geçemez Burada bir örnek olması için fonksiyonalist teorinin, fuhuş olgusuna nasıl baktığını görelim: “Cinselliğin cinsel olmayan amaçlar için kullanımı” olarak tanımlanan fuhuş, madem ki “satıcı”nın bazı ihtiyaçlarını karşılamakta ve duygusal bağlılık ya da çocuk sahibi olmak gibi sorumluluklar altına girmek istemeyen, bu nedenle evlilik gibi toplumsal, olarak kabul edilen sürekli beraberlikten kaçınan “müşteri”nin arzusunu tatmin etmektedir; o halde toplum hayatında varlığını sürdürecektir Bu yaklaşım, fuhşun fonksiyonalist teori açısından istenir, kabul edilir bir olgu olduğu anlamına gelmez Sadece, genelde arzu edilmediği, hatta yok edilmek istendiği halde fuhşun niçin varlığını sürdürdüğünü izah etmeye çalışır

Burada fonksiyonalizm ile fonksiyonel analiz arasındaki farklılığa da dikkat çekelim: Tüm sosyolojik yaklaşımlar için fonksiyonel analiz olmazsa, olmaz bir araçtır Bu anlamda fonksiyonları belirlemek, hangi teori olursa ol sun hepsinin amacıdır Fonksiyonalizm ise fonksiyonel analizin ötesinde, sosyal alanın böyle bir analizle bilimsel olarak ve yeterince anlaşılabileceği iddiasını içermektedir

Fonksiyonalizmin ana çerçevesi içinde yer alan yaklaşımların çokluğu ve çeşitliliği, alt gruplar halinde sınıflandırılmalarını gerekli kılmıştır M Abrahamson bu alt grupları, Durkheim ve Pareto tarafından temsil edilen, geniş ölçekli yapılar ve kurumlar üzerinde -makrososyolojik- incelemeler yapan “toplumsal fonksiyonalizm”, Malinowski’nin temsil, ettiği, bireyin te mel fizyolojik ihtiyaçlarından yola çıkarak sosyal yapı ve kurumlan inceleyen “bireyci fonksiyonalizm” ve bu iki yaklaşımın ortasında bulunan, sosyal yapının kişiler arasındaki kalıplaşmış ilişkilerle şekillendiğini ileri süren Radcliffe-Brown’un temsil ettiği “kişilerarası fonksiyonalizm” olmak üzere üç başlık altında toplamaktadır Görüldüğü üzere buradaki esas farklılaşma Malinowski ile Radcliffe-Brown arasında ortaya çıkmaktadır

Malinowski, Durkheim’in, her sosyal olgunun bir “fonksiyon” üstlendiği, zamanla bu fonksiyonu kaybedebileceği ve bu durumda varlığını sürdüremeyip yok olacağı düşüncesini kabul etmiş; ama “fonksiyonu kalmayan bir sosyal kurum yaşayamaz” şeklinde ifade edilen bu ilkenin tersinin de doğru olduğunu, yani bir sosyal kurum varlığını sürdürüyorsa, onun mutlaka üstlenmiş olduğu bir fonksiyonun var olduğunu bu yaklaşıma ilave etmiştir Malinowski’ye göre insan, doğal bir varlık olduğundan öncelikle “biyolojik ihtiyaçlar”ını karşılama, çabası içindedir Bu çabayı gösterirken gelişmiş zihin yapısı nedeniyle “kültür” adı verilen bir varlık alanı -kurumsal bir sistem- oluşturmaktadır 0 halde sosyal/kültürel sistem, ferdin ihtiyaçlarını karşılama görevini üstlenir ve bunu yaparken ferde bir dizi sosyal sorumluluk yükler Sistem çalışmazsa, ihtiyaçlar karşılanamadığı için fertler ölür ya da çoğalamaz (Bu noktada Malinowski’ye bazı fertlerinin ihtiyaçlarını karşılayamasa bile sistemin varlığını sürdürebileceği şeklinde bir itiraz, getirilmiştir) Görüldüğü üzere, Malinowski için esas olan “beslenme ve çoğalma” ihtiyacı dır 0 sevgi, güven, gruplaşma ve hareket özgürlüğü gibi psiko-biyolojik ihtiyaçların varlığını da kabul etmiş, ama “ikincil ihtiyaçlar” olarak gördüğü bu ihtiyaçlara öncelik vermemiştir

Radcliffe-Brown ise öncelikle yapı üzerinde durmuştur Ona göre, belli bir yerleşme bölgesinde akrabalık sistemi ve siyasal birlik halinde örgütlenmiş grupların karşılıklı ilişkileri “sosyal yapı”yı (sosyo-kültürel sistem) oluşturur Bu sistem, teknik/ekonomik, sosyal/yapısal ve ideolojik/kültürel olmak üzere, birbirinden bağımsız olarak incelenmesi mümkün üç alt-sisteme ayrılır Bu alt-sistemlerin en önemlisi sosyal/yapısal ait-sistemdir Sosyal/yapısal ilişkiler ekonomik, ve kültürel alt-sistemleri belirler ve onlar tarafından desteklenir

Görüldüğü üzere Malinowski de, Radcliffe-Brown da, ilhamını Durkheim’den almaktadır Malinowski “fonksiyon”a verdiği önemle Durkheim’e yaklaşıp, “birey”e yaptığı vurguyla ondan uzaklaşmaktadır Radcliffe-Brown ise hem “yapı”yı vurgulaması hem de bireyin ihtiyaçlarını, sosyal kurumları belirleyecek ölçüde özerkliği ,olan bir faktör olarak görmemesi nedeniyle Durkheim’e daha yakın bir yere yerleşmektedir



Alıntı Yaparak Cevapla