Yalnız Mesajı Göster

Sosyolojinin Doğuşuna Katkıda Bulunan Sosyologlar

Eski 10-21-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sosyolojinin Doğuşuna Katkıda Bulunan Sosyologlar




Kısacası, Radcliffe-Brown, tarihi metodu reddetme, toplumu “doğal” bir sistem olarak görme, “sistem” yaklaşımı, sistemin parçalardan oluştuğu ve parçalar arasındaki fonksiyonel ilişkinin varlığı hususlarında Malinowski’yle beraberdir Ama “yapı”yı bireyin önüne yerleştirerek, yapının parçalarının aynı ağırlıkta olmadığını ve bu parçaların birbirlerinden bağımsız incelenebi leceğini kabul ederek ondan ayrılmaktadır Bir örnek vermek gerekirse, Trobriand ,yerlilerinde büyü olayının analizinde Malinowski bunu temelde tehlikeli hallerde doğa üstü güçlere sığınmak gibi psikolojik faktörlere bağlarken, Radcliffe-Brown daha farklı bir açıklama getirir Ona göre neyin tehlikeli olduğunu ve bu tehlikeden nasıl uzaklaşılacağını öğreten toplumdur Görüldüğü üzere Radcliffe-Brown “yapı”nın önemini vurgulamaktadır

Bu farklılıklar nedeniyle bazı antropologlar başta olmak üzere kimi sos yal bilimciler “fonksiyonalizm” terimini dar anlamıyla ve Malinowski’nin yaklaşımı için kullanmakta, Radcliffe-Brown’un yaklaşımı için “strüktüralizm” terimini tercih, etmektedirler Ama genelde Radcliffe-Brown da fonksiyonalizmin içinde anılmakta ve sık sık “yapısal fonksiyonalizm”den (structuro-fonctionnalisme) söz edilmektedir

Parsons ve Sosyolojide Fonksiyonalizmin Sistemleşmesi

Toplumun genel bir teorisini kurmaya çalışmış olan Parsons, Durkheim ve Pareto’nun yanı sıra Weber ve Freud’dan da etkilenmiş bir sosyologdur Sosyolojinin son mega projesi olarak nitelendirebilecek Parsons’un yaklaşımı, “sistem” kavramını temel alarak yükselen bir teoridir

Parsons’un terminolojisinde, “aynı eylemi gerçekleştirmek için birleşen birimlerin karşılıklı ilişkilerinin ortaya çıkardığı bir küme” olarak tanımlanan sistem, toplumu temsil eden bir kavramdır Bir başka ifadeyle sistem “bütünü oluşturan, birbiriyle, ilişkili parçaların örgütlenmesi”dir Sistem, Parsons’un “alt-sistem” adını verdiği birbirleriyle ve bütünle karşılıklı bağımlılık ilişkisi içinde olan parçalardan oluşan ve kendini devam ettirme özelliği bulunan, bütünlük arz eden dengeli bir yapıdır

Sistem, kendine yetebilme özelliği ile alt-sistemlerden ayrılır Alt-sis temlerin temel özelliği her birinin ayrı işlevler üstlenmiş olmasıdır Bu özellik, alt-sistemlerin niçin karşılıklı bağımlılık ilişkisi içinde olduklarını da izah eder Parsons’ın teorisi sosyal, bütünleşmeyi de bu zemine oturtarak açıklar Karşılıklı bağımlılık ilişkisi içinde, yani birbirlerine muhtaç durumda olan alt-sistemler, zorunlu olarak dayanışma içine girecekler ve sonuçta toplumsal bütünleşmeyi sağlayacaklardır

Yukarıda geçen “alt-sistemler” terimi sosyal kurumları ifade eden bir kavramdır Yani fonksiyonalist teori iktisat, eğitim, din, aile ve siyaset gibi temel kurumların her birini bir alt-sistem olarak görür Parsons, bu alt-sis temlerden oluşan yapıyı “sosyal, sistem” olarak isimlendirir Ona göre sosyal sistem, “karşılıklı beklentiler aracılığıyla bir arada tutulan birbirleriyle bağlantılı statü ve pozisyonları içeren bir yapıdır” Örneğin kan, koca ve çocuk statüleri aile kurumunu biçimlendiren karşılıklı bağlantı halinde olan statülerdir Kurumlar da kasaba ya da kent gibi daha büyük toplumsal sistemleri oluşturur

Parsons’a göre toplumda, sosyal sistemin dışında “kişilik sistemi” ve “kültür sistemi” olmak üzere iki sistem daha vardır Yani toplum üç sistem den oluşmaktadır

Kişilik sistemi, Parsons’un “aktör” dediği, bireylerin, güdüleriyle ve kül tür tarafından belirlenmiş olan ihtiyaçlarını karşılamak için yaptıkları anlamlı faaliyetlerinden oluşur Bu faaliyetler gelişigüzel değil, sosyalleşme sürecinde öğrenilen biçimde gerçekleştirilir ve bu yüzden “rol” olarak isimlendirilir Rol, bireyin yapması gereken şeyleri ve bunların nasıl yapılacağını bildiğini, diğer bireylerin de onun böyle yapmasını beklediklerini belirten bir kavram dır Başka bir ifadeyle roller, bireyin benliğinde bütünleşmiş, belli işlevleri olan, eylem kalıplandır Bu kalıplar “kişilik sistemi”ni oluştururlar

Parsons’a göre sosyal sistemin uyum fonksiyonunu karşılayan kişilik sistemi, kültür tarafından belirlenen değerler ve normlar tarafından şekillendirilmektedir Görüldüğü üzere kişilik sistemi, sosyal sistemin yanı sıra, değerlerin ve normların kurumsallaşmış birliğinin oluşturduğu “kültür sistemi” tarafından da belirlenmektedir Zaten Parsons, bu üç sistemi analiz amacıyla birbirinden ayırmakta, realitede bu sistemlerin içiçe ve birbirlerinden ayrılamaz olduklarını unutmamaktadır

Merton - Fonksiyon Kavramının Analizi ve, Anomi

Merton, fonksiyonalist teoriye katkıda bulunan sosyologlar arasında tartışmasız en önemli isimdir Merton’ın katkısı “fonksiyon” kavramının analiziyle başlar Ona göre daima “olumlu” bir anlam yüklenerek kullanılmış olan “fonksiyon” kavramı, toplumsal sistemi tümüyle yansıtmamaktadır

Öncelikle bu kavram birtakım belirsizlikleri bünyesinde barındırmakta dır Sistemde yeri olan bir unsur için “şu fonksiyonları üstlenmiştir” şeklin deki bir ifade ancak kaba bir sosyolojiye yakışır Çünkü fonksiyonal bir analiz yapıldığında kolayca görülmesi mümkün olmayan işlevlerle de karşılaşmak mümkündür Bu noktada Merton, “açık fonksiyon” (manifest function) ve “gizli fonksiyon” (latent function) ayrımını yapar Daha açık bir ifadeyle yapılar, bilinen işlevlerinin yanı sıra, örtülü birtakım işlevler de üstlenmiş olabilirler Açık fonksiyon, bir yapının, “istenilen” ve kabul edilen” işlevlerini belirtirken, gizli fonksiyon “istenilmeyen” ve/veya “kabul edilmeyen” işlevlerini ifade eder Örneğin bir okul sistemi, herkes tarafından bilinen ve kendisinden beklenilen işlevlerin ötesinde, işsizliği azaltmadan eş bulmaya kadar uzanan bir dizi gizli işlevi de ifa ediyor olabilir

Merton’ın bu analizinin sosyolojide çok verimli sonuçları olmuştur Yine okul sisteminden bir örnek verecek olursak, P Bourdieu’nün yapmış olduğu bir çalışma okulun, günümüz toplumlarında insanları rahatsız eden sosyal eşitsizlikleri devam ettirme ve hatta meşrulaştırma işlevlerinin de olduğunu göstermiştir

Merton ikinci olarak, sistemde yer alan bir unsurun “olumlu” işlevlerinin yanı sıra “olumsuz” işlevlerinin de olabileceğini ileri sürer Yani sistemin ahenk ve bütünleşmesin katkıda bulunan işlevler olduğu gibi, bu ahenk ve bütünleşmeyi azaltan, hatta yok eden işlevler de olabilir Merton bu tür işlevler için “disfonksiyon” kavramını kullanır Örneğin din kurumu, topluma bütünleşme yönünde katkıda bulunurken, çatışmalara da sebep olabilmektedir

Burada şöyle bir kavram problemi ortaya çıkmaktadır: “Disfonksiyon” teriminin yapı itibarıyla karşıtı “fonksiyon” olamaz “Dis-” olumsuzluk eki “fonksiyon” terimini nötr kılmakta, terimin olumlu bir anlam yüklenebilmesi için “dis-” ekinin zıddı olan bir ekin ilave edilmesi gerekmektedir Bu problemi kimi sosyolog, “fonksiyon”u “işlev”le sınırlı bir anlamda kullanarak aşmış, “olumsuz işlev” için “disfonksiyon”, “olumlu işlev” için “öfonksiyon” (eufunction) terimlerini kullanmış, kimi sosyolog da “pozitif fonksiyon” ve “negatif fonksiyon” terimlerini kullanmayı tercih etmiştir

Üçüncü olarak Merton, bir sistemde olumlu ya da olumsuz bir işlevi olmayan unsurların da bulunabileceğini ileri sürmüş, bu unsurları “fonksiyonel olmayan” (nonfunctional) terimiyle ifade etmiştir Anlaşılacağı üzere Merton’ın bu katkısı, fonksiyonalist teorinin temel önermelerinden biri olan ‘işlevini kaybeden unsur varlığını sürdüremeyeceği’ görüşünü esnetmekte, “kadük” haline gelen unsurların da yerini işaretlemektedir

Merton’ın fonksiyonalizme bir diğer, önemli katkısı, onun sosyal değiş meyi açıklamadaki yetersizliğini gidermeye yöneliktir Merton’ın sosyal değişme çözümlemesinin “insan”la ilgili ön kabul, fonksiyonların analizi ve anomi olgusu olmak üzere üç hareket noktası vardır

Merton’a göre insan, katı fonksiyonalizmin öngördüğü gibi kesin bir belirlenmişlikle eli kolu bağlanan bir varlık değil, aksine alternatif davranışlar sergileyebilen, tercihlerde bulunabilen bir varlıktır Merton bu yaklaşımıyla fonksiyonalist çerçevenin, dışına çıkmaz Çünkü bireyin yapabileceği tercihlerin de sistemin sınırları dahilinde ve kültür tarafından belirlenen tercihler olduğunu kabul eder Ama bu tercihlerin bir istikamette yoğunlaşması sosyal değişmelere neden olacak ve bu değişmelerin yönünü belirleyecektir

Fonksiyon kavramının yukarıda açıkladığımız şekilde analizi, Merton’ın değişme yaklaşımına katkıda bulunmaktadır Şayet sistemdeki unsurların “bilinen ve arzu edilen” açık işlevlerinin yanı sıra “bilinmeyen ve arzu edilmeyen” gizli işlevleri de varsa, bunun da ötesinde ahengi sağlayan -olumlu işlevler ve ahengi bozan -olumsuz- işlevlerin varlığı söz, konusuysa, bu işlevlerden birinin ya da diğerinin ön plana çıkması olumlu veya olumsuz yönde sosyal değişmelere neden olacaktır

Merton olumsuz yöndeki sosyal değişmenin ortaya çıkardığı durumu “anomi” kavramıyla ifade eder “Anomi” Durkheim’in, “bir toplumda ya da bir grupta meydana gelen göreli kuralsızlık” halini ifade etmek üzere sosyolo jiye kazandırmış olduğu bir kavramdır Merton bu kavramı geliştirmiştir

Toplum yapısını, “kültürel yapı” ve “sosyal yapı” olarak ikiye ayıran Merton, bu iki yapı arasında uyumsuzluk olduğu zaman ortaya çıkan duruma “anomi” adını verir Anomi kültürel yapının normlarının yıpranmış olma durumudur “Basit” ve “şiddetli” olmak üzere ikiye ayrılır Basit anomi, toplumdaki değer çatışmalarından doğan huzursuzluk halini, ifade ederken, şiddetli anomi çatışma ve huzursuzluğun had safhaya gelmesini, sistemin çürümesini ve çözülmesini belirtir


Alıntı Yaparak Cevapla