Prof. Dr. Sinsi
|
17. Yy. Felsefesi Hakkında Bilgi
Leibniz
Leibniz, Kartezyen felsefenin ilginç, bir anlamda Spinoza’nın felsefesinin karşıtı sayılabilecek bir felsefe geliştirmiş olan filozofu olarak kabul edilmektedir Çok yanlı ve çoklu bir felsefe öğretisi geliştirdiği bilinmektedir Matematiksel ve organik doğa görüşlerini birarada kullanmıştır ve bu yaklaşımıyla descartes ve Spinoza’dan ayrılmıştır Modern Alman felsefesinin ilk büyük kurucu düşürlerinden biri sayılmaktadır Diğer rasyonalistler gibi Laibniz’de de matematik merkezi bir öneme sahiptir; matematiksel yöntemle gerçeğe ulaşmada başarılı olabilir ve bilgi ortaya koyabiliriz Buna göre duyusal bilgiler tam olmayan bilgilerdir, rasyonel olan yoldan geçmedikce bu bilgi tamamlanayamacaktır Eğer bütün bilgilerimiz matematiksel bir açık ve seçiklikle cözümlenebilseydi, bilgimiz o zaman gerçeklikle tam bir uygunluk içinde olurdu Evrensel matematik bağlamında ya da , Leibniz için, bütün bilgilerimizin matekmatik önermeleri gibi kavranılabilmesi olanağıdır; bu olanak Leibniz’in bilgi konusundaki idealini göstermektedir hem eldeki bilgilerin kanıtlanması hem de yeni bilgilerin bulunması bu idalin hedefidir Leibniz bu noktada ve özellikle doğruluk sorunuLockecu anlayış ile karşıtlık halindedir Kısmen empirizmin ögelerini sürdüren Leibniz klasik empisist görüşten ayrılarak rasyonalizme yönelim gösterir felsefesinde; duyu verilerinin önemini Leibniz yadsımaz, ancak duyusal verilerin zihinakıl sayesinde bilgiye dönüştüklerini belirtir Bunu şu şekilde belirtmek mümkündür: Duyulardan geçmemiş hic bir şey (anlıkta) zihinde bulunmaz, anlığın/zihnin kendisinden başka Deneye diğer rasyonalistlerde görülmeyen şekilde değer veren Leibniz, a priori bilgilerin varlığını kesin bir şekilde öne sürecektir Bir anlamda onun deney ile akılı birleştirmeye yömnelik bir teori kurmaya çalıştığını söylemek gerekir Töz konusu da Leibniz felsefesinin önemli bir bölümüdür Leibniz tözü diğerlerinden farklı ele alır; ona göre töz, etkin kuvvetten ibarettir Monizme karşılık Leibniz’in tözcülüğü çoklu bir nitelik arz eder, ona göre tözler sonsuz sayıdadır, her biri artık bölünemez olan birimlerdir Leibniz’in töz olarak adlandırdığı şeyler Bunlara monadLar demektedir Leibniz Her monad everenin bir parçasıdır ve evreni kendinde taşır, bireysel ile evrensel arasında bir tür bağlantı vardır Buna göre her monad, çokluk içinde birlik olarak görülür Monad öğretisi Leibniz felsefesinin bilgi, insan, doğa ve ahlak vb konularındaki yaklaşımının temelidir Yaşadığımız dünya, mümkün dünyaların en iyisidir Mükemmel olmayışı bir metafizik kötülüktür, ancak bununla birlikte, başka türlüsü mümkün olmadığından en iyi dünya da yaşamaktayızdır Leibniz’in iyimser felsefesinin dayanağı bu önermede bulunmaktadır
Spinoza
Spinoza’da Descartes felsefesinin özgün izleyicilerinden biri olmuştur Malebranche gibi onun da rasyonalizmi ve mistisizmi birlestirmeye yönelik bir çabası olduğu bilinmektedir Spinoza’nin temel ilkesi “Tanrı sevgisi” olarak belirtiği şeydir Rasyonalizm bu sevgiye giden yolda kullanılan bir yöntem ve teorik araçtır Bu bakımdan Spinozacı felsefenin tam bir panteizm olarak görülmesi sözkonusu olmuştur Ona göre varoluş Tanrı ile doludur, yani evren bizzat Tanrı’nın kendisidir (Malebranche farklı olarak evreni tanrı’da bulmaktaydı) Tanrı ya da Doğa Spinoza felsefesinde aynı anlamda bulunmaktadır ve burada temel olan Spinoza’nın “tanrı’yı bilmek” şeklinde ifade ettiği şeyi gerçekleştirmektir Tanrı mutlak tözdür, yani kendisinden başka bir nedene dayanmayana bir nedendir ve varolan her şeyi kendi özünden üretmiştir Dolayısıyla nesnelerin bütün ideleri de Tanrı’nın kendisinde mevcuttur Burada nesne ile bilgi, gerçeklik ile kavram bir bütünlük haline getirilmiş olur Aynı şekilde mantıksal neden ile gerçek/maddi neden de birleştirilmiş olnur Böylece Tanrı’nın kendi varlığı varolan her şeyin nedeni ve kaynağı olduğu gibi, Tanrı fikri de her tür bilginin kaynağı ve temeli olarak alınmalıdır Buna bağlı olarak Spinozacı etik, insanın kendisini Tanrı sevgisine ya da bilgisine yönlendirdiği, kendisini belirleyen temel yasaya ya da zorunluluğa uyması gerektiğini söyleyen bir etik olarak belirir
Genel özellikler
Rönesanstaki düşünce parçalılığı ve çeşitliliği bu dönemde belirli felsefe eğilimlerinde ve dünya görüşlerinde derli toplu ve bir örnek halde sistematikleştirilmeye yöneltilir Descartes, Hobbes, Leibniz, Spinoza 17 yüzyıl felsefesinin en önemli isimleridir Macit Gökberk, birlik ve kapalılığı dolayısıyla 17 yüzyıl felsefesinin antikçağ ya da rönesans felsefesine değil, ortaçağ felsefesine benzediğini söyler Bu birlik ve kapalılık durumu sağlayan ise ortaçağdan tamamen farklı bir ilke, rasyonalizmdir
17 yüzyılda rasyonalizmin kaynağında matematik ve fizik bulunmaktadır Bu dönem belirleyici olmuş düşünürlerde matematik ve geometriye açık bil gil vardır Kaydedilen gelişmelerle, doğanın da bir matematik formüllerle ya da kavramlarla anlaşılabileceği düşüncesine varılmıştır; doğa ile akıl, madde ile zihin arasında bir uygunluk fikrinden hareketle ünlü rasyonalizm düşüncesine ulaşılmıştır
Genel bir eğilim olarak 17 felsefesinde rasyonalizm Kartezyen felsefe olarak adlandırılan eğilimi doğuracak, bu yönelim aydınlanma felsefesini derinden etkileyecektir Düalist ya da monist rasyonalizm modelleri sözkonusudur bu yüzyılda, ancak felsefe tarihinin ana yöneliminde düalist argümanların belirli bir süre egemenliği sözkonusudur denilebilir Descartes’in ortaya attığı tartışmalar günümüze kadar sürüp gelmiştir, özellikle onun düalizmi şiddetli eleştiriler almıştır
Doğabilimlerinde kaydedilen gelişmeler de, bu dönem felsefesinin gelişiminde belirleyici bir etki etmiştir Bunlardan özellikle Kopernikus devrimi olarak adlandırılan gelişme, Giordano Bruno’nun evren tasarımı ve Galileo’nun ortaya koyduğu mekanikteki gelişmeleri anmak gerekir Kopernikus tüm bir dünya görüşünü değiştirecek olan bir sistem geliştirmiştir En temel sonucu, gerçeklik karşısında gören gözün yanılabililiğini açık bir şekilde ortaya koyması olmuştur Güneş, ay ve yıldızların dünyanın etrafında döndükleri yanılsamasını düzeltmiştir Böylece gerçek dünyayı değil algıladığımız dünyayı bildiğimize dair derin bir çıkarsamayı belirginleştirmiştir
Bunun dışında genel bir eğilim olan ama özellikle Hıristiyan öğretide sistematik olarak bulunan evren modelinide geçersizleştirmiştir İnsanmerkezcilik özellikle sorunlu bir hale gelmiştir Böylece hem evrenin hem de doğanın hareketleri bir bütün niteliği kazanır Galileo’nun kurduğu mekanik sistem ise, dönemin bilimsel gelişmelerinin bir başka evresidir Süredurum yasası olarak adlandırlan yasa, bir hareketin karşı bir kuvvet olmadığı sürece itildiği doğrultuda düz bir şekilde gideceği önermesini ileri sürüyordu Daha sonra buna Newton’un “genel çekim yasası” eklenecek ve doğanın yasalarının genel geçerliliği üzerinden evrenin ve doğanın birliği düşüncesi kesinleştirilecektir
Bu gelişmelerin öğretileri değiştirmesi ve belirgin bir şekilde bilgi teorilerinde değişikliklere götürmesi kaçınılmaz olmuştur 17 yüzyıl felsefelerinde bu gelişmelerin etkilerini ve yeni epistemolojik katkıları görmek mümkündür Daha sonra da bu etki devam edecek, aydınlanma düşüncesinde ve modern felsefelerde belirleyici bir rol oynayacaktır Mateksel bilimlerin ve doğabilimlerinin bu kesin gelişmeleri, 17 yüzyıl filozoflarına doğanın matematiksel olarak kanıtlanabilir olduğu düşüncesini vermenin yanı sıra rasyonalizmi de vermiştir 17 yüzyıl felsefesini genel olarak bıçakla keser gibi kesintilerle tarihsel dönemlere ayırmak, öteki dönemlere yapılamadığı gibi kolay değildir Bir bakıma Francis Bacon’ı ve John Locke’ı da bu döneme ait görenler vardır Yine de, 17 yüzyıl felsefesini belirlemiş ve daha sonraki felsefi gelişmelere doğrudan yön vermiş belli başlı (daha az etkili ve tanınmış ve fakat düşüncenin gelişiminde önemli olan başka pek çok düşünürler de olmakla birlikte) filozofları şu şekilde kısaca belirtmek ve değerlendirmek mümkündür
|