Prof. Dr. Sinsi
|
Antik Çağ Felsefesi Hakkında Bilgi
Sofistler İle Antik Çağ felsefesi yeni bir dö*neme adım atar Sofistler kendilerine kadar gelen düşünceleri bir eleştiri süzgecinden geçi*rirler Buna göre insan, Kosmos’un ana mad*desinin ne olduğunu araştırmadan önce, böy*le bir araştırmaya yönelen öznenin yetenek ve gücüne bakmalıdır Üstelik aynı konuya he*men birbiriyle hiç benzerlik göstermeyen ce*vaplar verilmiştir O halde Kosmos’un tümel bilgisini, yani tümel gerçekliği elde etmek mümkün olmamalıdır Hatta tümel bir gerçek*liğin bulunup bulunmadığını bile bilmiyoruz, bilemeyiz Çünkü insan sınırlı bir varlıktır, ye*tenekleri ve gücü de sınırlıdır Kaldı ki, bilgi kaynağımız olan duyumlarımız değişen şartla*ra göre değişen bilgiler vermektedir Bu ba*kımdan sofistler tümel gerçekliğin peşinde koşmak yerine, yararlı ve pratik bilgiler ile ye-tinilmesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir
Sofistlerin ünlü temsilcisi Protagoras, “insan herşeyin ölçüsüdür” diyerek hakikatin birey olarak insana göre doğru olduğunu, izafi bir anlam ifade edeceğini ileri sürdü Buna bağlı olarak herhangi bir konuda kesin bir yargıda bulunmamızın sözkonusu olamayacağını, bil*ginin de yarara dayandığını belirtir Tanrıların ne var oldukları, ne de olmadıkları hususunda kesin bir ispatın mümkün olamayacağını söy*ler Gorgias ise Protagoras’dan daha ileri gide*rek hiçbir şeyin var olmadığını; var olsa bile bi*linemeyeceğini; bilinse de bilginin başkaları*na aktarılamayacağını savunarak, şüphecilik ve agnostisizme kapı açar
Sofistler ayrıca toplum, hukuk, siyaset, ada*let, ahlak gibi konulara karşın da eleştiriler yö*neltmişler ve bunların tartışılmasını sağlamış-lardır Prodİkos dinin insanlarca pratik ihtiyaç*ları karşılamak amacıyla “ortaya konmuş oldu*ğunu”; Krİtİas, din ve ahlak kurallarının zeki ve kurnaz yöneticilerin kendi buyruklarına İta*at edilmeyi sağlamak için oluşturulduğunu; Thrasymakhos hukuk ve adalet denilen şeyin toplumda güçlü ve egemen olan kimselerin güç ve egemenliklerini korumak ve sürdür*mek için konulduğunu; buna karşılık Kallikles toplumdaki güçsüzlerin kendilerini korumak İçin hukuk, adalet, ahlak gibi kural ve değerle*ri oluşturduklarını ileri sürdüler Böylece So*fistler “doğal olan” ve “İnsanlar tarafından ko*nulmuş olan”, yani “doğal olmayan” ayrımını getirdiler ki, böylece doğal hukuk-pozİtif hu*kuk ayrımının temelini attılar
Sofistlerin felsefede açtıkları çığır, Antik Çağ Felsefesinin yeni yönünü de belirlemiş ol*du Artık insan ve insana İlişkin sorunlar felse*fenin tartışma alanının temel konuları haline geldi Nitekim insan, toplum, yönetim, din, ah*lak gibi konularda Sofistlerin yıkıcı olarak ni*telenen etkilerini ortadan kaldırmayı da amaç*layan Sokrates, Sofistlere karşı çıkar Sofistle*rin İnsanın temel alan incelemeleri Sokrates tarafından da paylaşılmakla birlikte, tümel bir hakikatin olmadığı, insana göre hakikatin ve bilginin değiştiği gibi sonucu itibariyle yıkıcı olan görüşleri reddeden Sokrates, bütün in*sanların ortak ve tümel yetilere, yani akıla sa-hib olduklarını, dolayısıyla bilginin, ahlak ve iman gibi temel değerlerin tümel kavramların*da, insanların tümümün özelliklerini yansıtan
yönler bulunduğunu ileri sürdü Bunu ispatla*mak İçin de Sokrates kendine özgü “Mayötik” (Doğurtma) yöntemini uyguladı Ancak Sok-rates’in üzerinde ısrarla ve önemle durduğu konu ahlak alanı oldu Ona göre her insanda aynı olan akıl gözönünde tutulduğunda ahlaki kuralların ve davranışların da aynı olduğu yar*gısına varmak mümkündür Yani ahlakın ama*cı olan iyi, bütün insanlarda akıl gibi ortaktır, iyinin kaynağı akıl olduğuna göre, insan iyi ve kötünün ne olduğunu bilebilir Ancak bunun İçin düşüncenin yöntemli bir biçimde yürütül*mesi gerekir Bu yapıldığında iyilik, kötülük, erdem gibi ahlaki değerlerin insanlara ya da toplumlara göre değişmediği anlaşılır Çünkü bunlar, kaynağı akıl olmaları dolayısıyla insan*da gizli olarak bulunmaktadır Önemli olan yöntemli düşünmek suretiyle bunu insanın ru*hunda ortaya çıkartabilmektir İnsan ahlaklı, yani erdemli olabilmek için bilgili olmak duru*mundadır Erdem ise mutluluğu sağlayan tek değerdir, dolayısıyla mutlu olmak da ancak bil*giyle mümkün olabilir Onun için Sokrates ah*lakına “Eudaimonist”, yani mutluluk ahlakı da denilir ki, hemen bütün Antik Çağ filozofları mutluluğu bu bağlamda ele almışlardır Sokra*tes, yaşadığı dönemde, özellikle gençler üze*rinde ve sonraki felsefe okulları üzerinde etki*li oldu Nitekim Sokrates’ten sonra Sokratesçi Okullar olarak bilinen akımlar, yani Antisthe-nes’in Kinikler Okulu, Aristippos’un Kyrene Okulu, Eukleides’inMegara Okulu ortaya çık*tı
Sokrates’İn Öğrencisi Platon, “idea” kavra*mından hareketle felsefi sistemini kurmaya yö*neldi Antik Çağın ilk sistematik filozofu ola*rak tanınan Platon, felsefesini idea kavramı üzerine oturtmuş, tüm doğa ve İnsan dünyası*nı temellendirmek ve açıklamak amacını taşı*yan bir sistem olarak felsefe tarihine geçmiş*tir Platon felsefesini dialoglar şeklinde ortaya koyarken kendi düşüncelerini hocası Sokra*tes’İn ağzından açıklamıştır
Platon’a göre gerçek varlık, duyular ile algı*lanan duyulur dünya değil, idealar dünyasıdır İdealar dünyasında bulunan her ideanın duyu*lur dünyada bir gölgesi vardır İşte duyulur dünyadaki maddi nesneler birer gölge varlık*tır Dünyadaki her görünen varlığın, yani göl*ge varlığın idealar dünyasında aslı, gerçek ola*nı, ilk örneği (arketipi) bulunmaktadır İdea*lar ancak akılla kavranır, duyumlarla idealan algılanması mümkün değildir İdcaların akılla kavranmasında duyulur dünya bir “İşaret” gö*revi görür Bu bakımdan İdealar duyuların ta*nıttığı değişme ve çokluk dünyasının değişme*yen ilkeleri, kaynaklan ve asılları olarak ta*nımlanabilir İdealar çokluğa karşı birliği, de*ğişme ve sonluluğa karşı da değişmezliği ve ka*lıcılığı temsil ederler Ayrıca İdealar maddi ve cismi olmayıp ruhsal veya manevi varlıklardır, dolayısıyla zaman ve mekan ile ilişkileri yok*tur Kısacası idealar genel kavramlar ya da dü*şüncelerdir Görülen maddi varlıkların kayna*ğı, özü bu genel ya da tümel (külli) kavramlar*dır Yani, mesela gördüğümüz at’ın özü, zİhnİ-mizdeki at kavramı olmaktadır Çünkü at kav*ramı zihnimizde, dolayısıyla gerçektir, gördü*ğümüz at ise duyumlarımızla algıladığımız bir nesnedir, dolayısıyla gölge varlıktır Bunu da ünlü mağara benzetmesiyle ifade etmiştir İde*alar belli bir hiyerarşi gözetirler, en üstte ve aynı zamanda cevher bakımından en saf ola*rak iyi İdeası bulunmaktadır Tüm bilgilerin ve varlıkların kaynağı olan iyi ideası nesneleri de aydınlatan ışıktır İdealar sonsuzdur İyi İdeası öteki idealan, yani nesneleri yönetir Yani iyi, daha doğrusu en yüce iyi ideası Tanrı’yla özdeş, hatta Tanrı’dır
Platon’a göre ruh, insan doğmadan önce var*dı, dolayısıyla idealar dünyasını tanır Bilgi de zaten ruhun bu duyulur dünyada, daha önce tanıdığı idealan hatırlamasından başka bir şey değildir Felsefenin görevi, bu hatırlamayı be*lirgin ve kesin bir duruma getirerek doğru bil*gilerin elde edilmesini sağlamaktır Sokra-tes’İn yöntemi böylece Platon tarafından te-mellendirilmiş olmaktadır
Ahlak felsefesi bakımından Platon, Sokrates ve Sokratesçi okullarda olduğu gibi erdem ve mutluluk kavramlarından hareket eder Fakat onlar gibi tek bir insanın erdem ve mutluluğu*nu hedef almaz İnsan türünün erdemli ve mutlu olması İçin gerekli şartları gözönünde tutarak araştırmaya girişir Bu bakımdan ah*lak ile devlet sistemleri ya da yönetim biçimle*ri arasında doğrudan bir ilişki kurar Bu da ideal devlette, yani erdemli devlette gerçekle*şebilir İdeal devlette halk, savaşçılar (koruyu*cular) ve yöneticiler arasında devletin gerçek*leşmesini sağlayıcı bir görev dağılımı yapılır Bu devlette mal, mülk, çocuk ve kadın husu*sunda mülkiyetin ortak oluşu şeklinde bir gö*rüşün Platon tarafından ileri sürüldüğü söylen-mişse de, bunun Platon’un felsefesinde ger*çek temellerinin bulunmadığı anlaşılmıştır Fakat ideal devletinde Platon, eşitlik ve özgür*lüğe ağırlık vermeyerek totaliter bir devlet ta*nımı yapmış, adaletli ve erdemli devleti bu yönde açıklamaya çalışmıştır
|