Prof. Dr. Sinsi
|
Geç Antik Felsefe Hakkında Bilgi
1 Zorunlu yasalara göre işleyen bir mekanizma olan doğaya Tanrılar karışmazlar Karışmaları “salt – mutlulukları”nı bozardı
2 Ruh maddi yapılı bir bileşimdir; ölümle bu bileşim dağılır Bundan dolayı mutluluğumuza en büyük engellerinden biri olan “ölüm korkusu”nun yeri ve anlamı yoktur
3 İstenç özgürlüğü vardır; insan gerektiğinde nedensiz olarak da seçebilir
4 Felsefesinin asıl gözönünde bulundurduğu ahlâk öğretisinde Epikuros, Aristippos’un Kirene Okuluna dayanır; dolayısıyla “hazcı”dır —hedonist— Ona göre de hazza —hem de esas olan duyusal hazza— ulaşmak her canlı için en doğal bir amaçtır
Elde edilmek istenen hep “vücudun bir andaki acısızlığıdır” Bunun için de gereksinimleri kısmayı bilmek gerektir Yaşam ancak ölçülü, hesaplı bir biçimde, akıllıca tadılırsa —erek olan o yüksek değere— “şen bir gönül esenliğine” ulaşılabilir
5 Erdemler de bu mutluluk durumunun gerçekleşmesine yaradıkları ölçüde değerlidirler Bu bakımdan en yararlısı “bilgelik” olduğu için, “en yüksek iyi”dir
6 Toplum felsefesi de Epikuros’un hazcılığına dayanır; Amaç tek kişinin mutluluğu olduğuna göre, toplum bunun için kurulmuş, buna göre de düzenlenmiş olmalıdır —Epikuros’un bu düşüncesi, toplumun sonradan bir sözleşme ile kurulduğu savının kaynaklarından biridir—
Toplum felsefesinde bireyci olan Epikuros, bilge kişilere toplumsal ilişkilerden ancak dostluğu, bu tek tek kişiler arasındaki ilgiyi öğütler Bu anlayışta bilge sosyal – politik yaşamdan uzak duracaktır; yoksa mutluluğu gölgelenir- tıpkı dünyanın işine karışmayan, bu yüzden salt mutluluk içinde bulunan Tanrılar gibi
Hellenizm – Roma felsefesinin en önemli, en yaygın çığırı Stoa’dır Çığırın kurucusu Kıbrıslı Zenon (336 – 264) öğretisi ne çıkış noktası olarak Kiniklerin felsefesini alır, ancak bu felsefede köklü değişiklikler de yapar
Zenon için de felsefenin baş konusu ahlâktır Öteki konulardaki, bilgi ve varlık konularındaki çalışmalar, ancak ahlâk üzerindeki araştırmaları desteklemeye yararlar
Bilgi anlayışında Zenon duyumcudur Bilgi dediğimiz, duyumlardan oluşan tasarımlardır Tasarımlar arasında da üzerimizde nesneyi Olduğu gibi yansıtıyor izlenimini bırakan güçlü tasarımlar —kataleptik— doğru olanlarıdır Ancak, bilginin böylesi de, bilgenin o hiç sarsılmayan gerçek bilgisi değildir, bununla “sanı” arasında bir şeydir
Varlık —metafizik— anlayışında Zenon materyalist bir tekçilik geliştirmiştir Ana – varlık (arkhe) tektir ve maddi niteliktedir; devindiren yönü ile evrene düzen kazandıran ussal ilkedir “Doğa “ ya da “Tanrı” da denebilecek olan ana – varlığın özü ateş’tir Evren bu ana – ateş’in dönümlü olarak yanmasından oluşmuştur ve böyle oluşup gidecektir Ana – ateş bütün varlıklarda bir” soluk” olarak bulunur Ama her varlık çeşidinde başka başka kılıklara bürünmüş olarak görünür: İnsan da us, hayvanda can, bitkide yetişme, cisimde güç olarak Bu temel-varlığın —Tanrının— bütün varolanlarda bulunduğu, kendini gösterdiği anlayışı —panteizm— Stoa felsefesinin başlıca bir özelliğidir
Zenon’un bilgi ve varlık konusunda geliştirdiği bu düşünceler, hep ahlâka, felsefenin bu temel bilgi koluna bir hazırlık gibidir Zenon için ahlâklı olmak, erdem, usa, doğaya uygunluktur Bunu da en iyi Sokrat ile Kinikler Okulunun kurucusu Antisthenes gerçek kılmışlardır, somut bir hale getirmişlerdir Ussal bir yapısı ve gidişi olan ‘ doğanın yasasına uymak” Stoa ahlâkının temel ilkesidir Bu “uyma” da bilge için bir ödev dolayısıyla bilgede kötülük bulunamaz Çünkü kötülük, ruhun birliğinin güçlü bir duygu ile sarsılıp bozulmasıdır Oysa bilge kişi duygusuzluğa, tutkulardan arınmışlığa, bu mutluluk durumuna ulaşmış olan kimsedir Gönül dirliği içinde bulunur bilge, çünkü nesneleri yanlış değerlendirmeden ileri gelen tutkulardan kendini kurtarmıştır
Gerçi Stoalılar “mutlu olmak için erdem tek başına yetişir” derler; ama çıkış noktaları olan Kinikler gibi uygarlık değerlerini, ergilerini büsbütün yadsımaya da kalkmamışlardır Yaşamak, sağlık, hali vakti yerinde olmak v b, doğal olarak istenen şeyler de var Bunlara büsbütün ilgisiz kalmamalı, ama gerektiğinde bunlardan da vazgeçmeyi bilmelidir diye düşünürler
Eylemin sonucuna değil, eylemin kendisinden kaynaklandığı düşünüşe değer vermekle; doğaya —akla— göre yaşamayı bir ödev saymakla Stoa, sert, sıkıdüzenli, yoksunluklara katlanmayı göze alan çileci bir ahlak öğütlemektir
Hep “kendine yeten bilge”yi gözönünde bulundurduğundan, bunu son erek bildiğinden, Stoa ahlâkı bireycidir Zenon’a göre “toplum halinde yaşamak doğal gereksinimini” bilge kişi “dostluk” ve “insanlık” çerçevelerinde gidermelidir Dünya yurttaşlığı —kozmopolitlik- yüksek ahlâk bir idealdir Stoa için
Aristoteles’ten sonra yeni felsefe çığırlarının kurulup yerleşmesinin ardından en ilginç gelişme, kuşkuculuğun, Platon’un kurmuş olduğu ve kendisinden sonra da varlığını sürdüren Akademyayı etkisi altına almış olmasıdır Akademya’ya kuşkuculuğu getiren de, Antik Çağın sonuna kadar yaşayacak olan bu ünlü felsefe okuluna bir aralık başkanlık eden Arkesilaos (315 -241) idi O zamana dek Platon’un “ideasını bilince nesneyi kesinlikle kavramış oluruz” diyen dogmatizmini yaşatmış olan Akademya’da şimdi Arkesilaos, Sokrat’ın yönteminin kuşkuculuktan başka bir şey olmadığını ileri sürmüş, dolayısıyla hiç bir şey için kesinlikle bir şey söylenemez demiştir
Arkesilaos ve onunla birlikte Akademya’ya kuşkucu bir yön verenlerin başında yer alanlardan Karneades (214 – 129) doğmacılığa, bu arada özellikle Stoa’nın dogmacılığına eleştirileriyle karşı çıkmışlardır Bu eleştirilerden başlıcaları şöyle: Stoa’nın kurucusu Zenon’un doğru bilginin ölçütü saydığı etkili, güçlü —kataleptik_ tasarımların “varolan” bir şey ile ilgili olup olmadıklarını bilemeyiz, böylesine tasarımlar düşlerde de, kuruntularda vb de var diyor Arkesilaos Karneades için de
Karneades: Bu düşünce aklın alacağı şey değil Kâhinliğin ne duyu, ne de düşünmenin konularında yeri var
|