Yalnız Mesajı Göster

Hunlardan Kalan Tarihi Eserler

Eski 10-21-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hunlardan Kalan Tarihi Eserler




Hunlardan kalan tarihi eserler





Türk tarihini yazanların," asıl konuya "Büyük Hun imparatorluğu" ile girmeleri neredeyse bir gelenek halini almıştı Oysa, bir milletin varlığı, bağımsız bir devlet haline gelmesinden, hele bir cihan imparatorluğu kurmasından sonra başlayamazdı Tarihçiler bunu hatırlatıyor, ama imparatorluğun kurulmasından önceki dönemler hakkında yeterli bilgi veremiyorlardı Biraz geriye gidince Türk oldukları anlaşılan Sakalar'a, büyük bir Türk hükümdarı olduğu bilinen efsane kahramanı Alp Er Tunga'ya, dana da önce (MÖ1050) Çin'e akın ettikleri ve burada Chou (Çu) hanedanını kurdukları anlaşılan bir Türk kavmine rastlıyorlardı

MÖ 7 yüzyılda ölen Alp Er Tunga'nın, halkı tarafından çok sevilen bir Türk hakanı olduğu kesinlikle biliniyor, ama bu hakanın yönettiği devlet hakkındaki bilgiler bulunamıyor, ya da bu bilgiler çok yetersiz kalıyordu

Tarihçiler Türklerin ırk özelliğini ve anayurtlarını tanıttıktan sonra Türk tarihini anlatmaya, Türklükleri her bakımdan ispatlanmış olan Büyük Hun imparatorluğu'ndan başlıyorlardı

Bugüne kadar ilk Türk siyasî kuruluşu olarak kabul edilen Büyük Hun imparatorluğu ile ilgili en eski yazılı belge, MÖ 318 yılından öteye gitmiyordu Bu, Hunların komşu bir devletle yaptığı bir anlaşma belgesidir Türklerin tarihî devri, en erken işte bu dönemde, yani MÖ 318 yılında başlatılıyordu O tarihte bir andlaşma imzalayan bir devletin ondan önceki dönemi karanlıktı Büyük Hun İmparatorluğu MS 58 yılına kadar devam etmiş, bu tarihte Güney ve Kuzey Hunları (Doğu ve Batı Hunları) olarak ikiye bölünmüştü

Bu kadar büyük ve uzun ömürlü bir devlet kuran Hunlardan kalma yazılı belgeler de yoktu elimizde Oysa Hunların, hele Batı Hunlarının kendi yazıları olduğunu, kendi dillerinde yazışmalar yaptıklarını çok iyi biliyoruz

Yazılı belge olmadığı gibi, medeniyet seviyesinin ve hayat tarzının göstergeleri olan kalıntılara, eserlere de, yakın zamanlara kadar rastlanmamıştı

Yakın zamanlara kadar en eski Türk anıtları olarak "Orhun Anıtları"nı, Türk yazı dilinin en eski örneği olarak da bu anıtlardaki yazıları ve "Yenisey Kitabeleri"ni biliyorduk Bunlar da bizi ancak onüç asır öteye götürüyordu

Destanlarımız da tarihini bildiğimiz Türk devletlerinin kuruluş dönemlerinden daha ötelere pek uzanmıyordu Oğuz Kağan destanı Hun Türklerinin, Manas destanı Kırgız Türklerinin, Ergenekon destanı Gök-Türklerin idi Öteki destanlarımız ise yine tarihlerini bildiğimiz Türk kavimlerine aitti ve bizi o Türk devletlerinin yaşadığı devirlerden daha uzaklara pek ulaştırmıyordu

4000 yıllık bir tarihimiz olduğunu söyleyip yazarak gurur duymak, ama somut delillerle 2000 yıldan öteye gidememek geniş kitleyi üzüyor, gençlerimizin ise içi burkuluyordu

Yabancı yazarlar bu durumu kestirme ama tutarsız bir hükümle açıklıyor "Çünkü Türkler göçebe millettir, göçebe milletler büyük medenî eserler bırakmaz" diyorlardı Kendi tarihçilerimiz elbette makul ve ilmî sebepleri anlatıyorlardı ama, özellikle gençlerimiz bu gibi konularda gözle görülen, elle tutulan somut belgelere ihtiyaç duyuyorlardı

Belgeler bulunuyor: Yazı da var, yapı da var

Artık, şüphe bulutlarını dağıtan, Türk tarihinin milâttan önceki dönemlerine ışık tutan belgeler bulunmuştur Yazı da var, yapı da var! Öle tutulan, gözle görülen ve müzeleri dolduran somut belgelerden başka, müzelere sığmayan, yüksek medeniyet göstergesi görkemli anıtlar da var Daha da olacağını, arkeologların heyecan verici izler üzerinde çalışmalarını sürdürdüklerini bildiren müjdeli haberler de var!

Yirminci yüzyılın ikinci yarısı, özellikle şu son onsekiz yıl, Türklerin uzak geçmişine ait en önemli buluşların yapıldığı bir dönem oldu Bunları yeri gelince anlatacak ve belgelerini sunacağız Burada kısaca Türklerin yazı dilini 1250 yıldan 2500 yıl öncesine götüren, sanatını gösteren birkaç buluşa değinecek, müjdeli haberin ne olduğunu duyuracağız Yurdumuza binlerce kilometre uzakta bulunan bu belgeleri Avrupalı Türkologlar gibi kendi bilim adamlarımız da gidip gördüler, incelediler, filmlerini çektiler Bunların filmlerini, resimlerini biz de getirdik, getirttik

2500 yıl önceki Türk yazısı

Türk yazı dilini 2500 yıl öncesine götüren belge Alma-Ata'nın 50 km kadar yakınında, Isık Göl civarındaki Esik kurganında bulundu Açılan mezardan çıkan eşya göz kamaştırıcı idi Bir Türk tiginine (prensine) ait olduğu anlaşılan bu mezara prens altın elbisesi, altın tacı ile gömülmüştür Mısır firavunu Tutankamon'un mezarından sonra en çok altın bu Türk prensinin mezarında bulundu Tam 4800 parça altın vardı Fakat tarih için, Türk tarihi için, eşsiz değerdeki belgeler ne bu altınlardı ne de öteki eşyalar Eşsiz değerdeki belge, yarısı okside olmuş bir gümüş ta-bağın üzerindeki iki satırlık yazı idi Bu yazı, bu mezardan 1250 yıl sonra dikilmiş Orhun âbidelerindeki Gök-Türk harfleriyle yazılmıştı, yani Türkçe idi Okundu, tercüme edildi Yapılan radyo-karbonik tahlilden, Orhun hurufatlı yazının MÖ 5 yüzyıla ait olduğu anlaşıldı

Esik'teki kazı 1970'te başladı ve devam ediyor Civarda yağmalanmış başka mezarlar da bulundu, ama yağmalanmamış başka höyüklerin varlığı da anlaşılmış bulunuyor Bunlar er-geç ortaya çıkarılacak

İmparatorun ordusu bulununca

Çinliler, 10 yıl kadar önce yaptıkları bir kazıda yüzlerce heykel buldular Bunlar atları ve silâhları ile Çin süvarilerini gösteriyor Hepsi bir arada ve teftiş için sıralanmış gibi bir hizada idiler Bunlara "İmparatorun ordusu" denildi Şu olay, Çin hükümetini tarih araştırmaları için daha büyük ödenek ayırmaya şevketti ve çok büyük şehirler olduğu anlaşılan üç büyük tepede kazı yapmayı-programlarına aldılar Bu tepelerden biri Hun Türklerinin uzun zaman egemen oldukları bölgededir ve onlardan kalma olduğu bilinmektedir Hem Çin, hem de başka ülkelerin 'tarihçileri buradan Türk tarihi için çok önemli belgelerin çıkacağını söylüyorlar

Japon Türkologların gayreti

Bilindiği gibi eski Türklerle ilgili en önemli kayıtlar Çin arşivlerinde, Çin yazmalarında bulunuyor Bu eski Çin yazmalarını okuyacak, inceleyip sonuçlar çıkaracak Türk bilim adamları maalesef henüz yok Fakat, bir başka ülkenin Türkologları eski Çin kaynaklarını incelemeye başlamış bulunuyorlar ki "müjdeli haber" dediğimiz olay işte budur: Tokyo'daki Nihon Üniversitesi'nin Türkoloji bölümünde 300 Japon genci Türkolog olmak için öğrenim görüyor Bunların 150'si İslâmiyetten sonraki Türk tarihini ve Türkçesini öğreniyorlar Mezunlardan 30 Japon genci Çin kaynaklarında eski Türklere ait belgeleri araştırmaya başlamış bulunuyorlar

Nihon Üniversitesi Türkoloji Bölümü'nün başkanlığını yapan Sayın Prof Dr Masao Mori, en seçkin öğrencilerini Türk tarihinin erken çağları üzerinde araştırma yapmaları için Çin'e göndermeye devam edeceklerini kendisiyle Tokyo'da görüşen Sayın Ahmet Kabaklı'ya söylemiş ve şunları ilâve etmiştir: "Eski Türkçeyi olduğu gibi eski Çinceyi de çok iyi bilen bu gençlerimiz, herhalde Türk tarihini aydınlatacak güneş sayfaları bulup çıkaracaklardır"

Biz buna inanıyor ve o günleri sabırsızlıkla bekliyoruz

Türkler hiçbir zaman putlara, kurtlara, kuşlara tapmadılar

Binlerce yıllık Türk tarihini aydınlatan yeni yeni belgelerin bulunmakta olduğunu belirttikten sonra, bunların bulunmasındaki gecikmeyi, büyük yapıların, heykellerin, barkların neden çok bulunmadığını kısaca açıklamayı, eski Türklerin göçebelikleri, inançları, yaşayışları ve karakterleri hakkında bir özet bilgi vermeyi gerekli görüyoruz

Türkler hiçbir zaman puta tapmadılar Putlarını kendileri yapan, yaptıklarına tapan insanlar olmadılar Bilinen bir gerçektir ki puta tapmış olan eski milletler (devletler, imparatorluklar), meselâ Sümerler, Mısırlılar, Yunanlılar, Romalılar, İranlılar, Mayalar, Aztekler vb en güzel, en büyük heykelleri, anıtları putları için, en büyük tapınakları bu putlara adamak ve onları korumak için yaptılar

Türkler ise, cansız putlara tapmadıkları gibi canlı varlıklara da, meselâ hayvanlara, kurda, kuşa da tapmadılar Onun için de putlar ve bu putlara adanan tapınaklar yapmadılar Eski Türklerin tabgu'ları, yani taptıkları (1) başka idi Türkler, yeri ve göğü yaradanın, dünyayı mesken tutmuş putlar ya da yerle gök arasında dolaşan, insanlaşan hayal varlıklar olamayacağını seziyor, anlıyor, biliyorlardı İnanç konusunda sürekli bir arayış içinde idiler Onun içindir ki 9 yüzyılda Jslâmiyetle karşılaşınca, hiçbir baskı ve zorlama olmadan, onu, gönüller dolusu bir coşku ile benimseyecek, olanca güçleriyle savunmaya ve yaymaya çalışacak, en güzel mâbedlerini bu din için yapacaklardı

(1) Bu vesile ile Fransızcadaki tabou (tabu) kelimesinin Türkçe tabgu'dan geldiğini belirtmek istiyoruz Fransızlar bu kelimenin Polinezya kökenli olduğunu sanıyorlardı Artık Türkçe tabgu'dan geldiğini onlar da kabul ediyor

Putlara, hayvanlara, insanlaşan hayal varlıklara tapmayan, totemci olmayan Türklerin tabguları (tabuları) yok muydu? Elbette Türklerin de islâmiyeti kucaklamadan önce, inandıkları bir din, bir inanç sistemi vardı Tarihte, hak olsun, bâtıl olsun, inancı olmayan bir toplum düşünülemez Fakat tekrar ediyoruz, Türkler hiçbir zaman putlara, kurtlara, kuşlara tapmamış, totemci olmamışlardır Bu bir iddia değil, birçok bilim adamının en sağlam delillerle ispatladıkları bir gerçektir

Putlara tapmayan Türkler, tapmak amacıyla bunların resimlerini, heykellerini, bunları korumak için veya bunlara adamak için tapınaklar da yapmamışlardır



Alıntı Yaparak Cevapla