|
Prof. Dr. Sinsi
|
Hunlardan Kalan Tarihi Eserler
Batlamyus'un yanılgısı
Bu tabular başka ilimlerin uzmanları arasında olduğu gibi tarihçiler arasında da vardır Bir-iki örnek yererek düşüncemizi daha iyi anlatabiliriz Önce, milletler tarihi ile ilgili olmayan konulardan örnek verelim: M S 2 yüzyılda Mısır tahtına çıkan Klaudios Ptolemaios (Batlamyus) aynı zamanda büyük bir astronomi bilgini idi Astronomi ile ilgili ünlü eserinin, adı 'Almageste'dir Batlamyus bu eserinde dünyayı evrenin merkezinde gösteriyordu Dünya olduğu yerde sabit duruyor, Güneş, Ay, Merkür, Mars, Jüpiter Dünya'nın etrafında dönüyordu Güneş, sabit duran Dünya'nın uydusu idi işte bu yanlışa insanlar, Avrupa'nın anlı şanlı astronomları, tam 14 asır inandılar Batlamyus'un yanıldığını söylemeye cesaret bile edemediler (Batlamyus'tan daha iyi mi bileceklerdi!)
Astronominin eski çağlar için özel bir konu olduğu söylenebilir Fakat şuna ne buyrulur: Aristo bir dâhidir, ilim deryası, akıl küpü, zekâ güneşidir Hem yaşadığı devirde, hem de ölümünden yüzlerce yıl sonra onun her dediği mutlak doğru kabul edildi Aristo, erkeklerde 32, kadınlarda 30 diş bulunduğunu yazmıştı Tıpla uğraşanlar bile yüzlerce yıl bunu böyle kabul ettiler Hiç kimse itiraz etmedi, itiraz eden olsaydı belki ona, Hoca merhumun fıkrasında olduğu gibi "Sana mı inanacağız yoksa Aristo'ya mı?" derlerdi Nice yüzyıl, Batlamyus ya da Aristo gibi düşünmeyen üniversiteliler sınıfta kaldılar!
• Romalı'nın kompleksi
Konuyu dağıtmamak, girişi uzatmamak için, tarihçi tabuların yanılgılarını gösteren örneklere geçelim: Batılı müellifler yaklaşık 1500 yıldan beri Hun imparatoru Attila ile Romalı kumandan Aetius'ün Catalaunum Ovası'nda 451 yılında yaptıkları savaşın galip ve mağlup belli olmadan sona erdiğini yazıyorlardı Oysa son araştırmalar o savaşın Attila'nın kesin zaferi ile bittiğini göstermiştir Bu gerçek, Papa VI Paulus'un 1967'de istanbul'u ziyaretinden sonra Batılı tarihçiler tarafından da kabul edilmiştir Çünkü o tarihten sonra Vatikan'daki belgeleri bir defa daha gözden geçirme fırsatı ve müsaadesi verildi
Son araştırmalardan sonra Hunların ve Attila'nın Türklüğünden şüphe eden yabancı müellif kalmadı (Papa VI Paulus o ziyaretinde Haçlıların inebahtı savaşında ele geçirdikleri bir sancak-ı şerifi de iade etmişti )
1406 yılında ölen ünlü İslâm tarihçisi İbni Haldun da şüphesiz büyük bir otoritedir ve yüzlerce yıl tarih yazanları etkilemiştir Fakat, araştırmadan ziyade hazırı, söylenmişi benimseme eğiliminde olan insanlar, onu da bir ölçüde tabulaştırmışlardır
• İbni Haldun'un yanılgısı
İbni Haldun'un toplumları "bedevî" ve "medenî" olarak iki ana gruba ayırmasını, bedevilerin medeniyet kuramadıklarını, tarihsiz olduklarını, Türklerin de bedevî oldukları için medeniyet kuramadıklarını ve tarihsiz olduklarını söylemiş olması, birçok tarihçiyi yanılttı Bu büyük yanılgıyı uzun süre gerçek saydılar Oysa İbni Haldun, bir "bozkır medeniyeti"nin varlığından, Türk tarihinden habersizdi Bozkır iklimi ile çöl iklimini, bozkırdaki göçebelikle Arabistan ya da Afrika çölündeki göçebeliği, hatta Afrika ormanlarına sıkışmış kabilelerin göçebeliğini bir saymıştı Aradaki büyük farkı bilmiyordu Yaygın ve gerçek anlamı ile göçebelik, bir toplumun toprağı işlemeden, zanaat ya da sanatla uğraşmadan, sadece hayvan besleyerek bir yerden başka yere sürekli göç etmesi, hayvancılıkla, avcılıkla, yenebilir otları ve meyveleri toplamakla (la chasse et la cueillette) geçinen toplumlardır Bunlar gerçekten medeniyet kuramamışlardır
Bozkırda yaşayan Türkler ise, besicilik yapmış, demiri, çeliği, altını işlemiş, toprağı ekmiş, bark yapmış, kurgan yapmış, anıt dikmiştir Teşkilatçılığı sayesinde de birçok devletler kurmuştur Gerçek göçebe toplumlarda bu özellikler yoktur Onlarda ne bir Esik kurganı, ne Pazırık kurganları, ne bir Altın Elbiseli Adam, ne bir Orhun Anıtı, ne de cihangir hükümdarlar vardır
• Radloff'un yanılgısı
Ünlü Türkologlardan biri olan Radloff da Türklerin göçebeliği meselesinde yanılmıştır Radloff, geçen yüzyılın sonlarında yaptığı bir araştırmadan sonra Türklerin göçebe olduklarını söylemiş ve o söylediği için çok kişi böyle kabul etmişti Ama onun göçebeliği tarifi İbni Haldun'un tarifinden çok farklıydı Ayrıca o incelemesini, yüzyıllarca Moğolların sonra da Rusların egemenliğinde kaldıkları için kültür kaybına uğramış ve artık mahkûm ve bölük-pörçük bir durumda bulunan Türk toplumları arasında yapmıştı Daha eskiye, daha ötelere gidememişti ve Türk tarihi ile ilgili belgeler de bugünkü kadar gün ışığına çıkmamıştı Yanılgısı buradan ileri geliyordu
Artık, tarih ilminin yalnız gerçek belgelere dayandırılacağını, tahmin ve duygularla hüküm verilemeyeceğini kabul etmeyen var mıdır?
Konumuz "Andronovo" kültürü hakkında kısa bir bilgi vermemizi gerektiriyor
Andronovo, Güney Sibirya'da, Altaylardan doğan Yenisey ırmağının kıyısında küçük bir köyün adıdır
|