|
Prof. Dr. Sinsi
|
18. Ve 19. Yy Batı Sanatı Hakkında Bilgi
Ama öte yandan, Monet’nin Su Zambakları (Louvre, Paris) adlı resminde olduğu gibi betimlenen nesneler tanınırlıklarını yitiriyor, her şey renkli titreşimler halinde dağılıp gidiyordu Bu nedenle ızlenimcilik aynı zamanda natüralist geleneğin yıkımını da hazırlayan bir akım olmuştur Bu tehlikeyi ilk kez Cezanne sezdi ve ızlenimcilerden ayrılarak, resmin dağılan yapısını yeniden kurmaya yöneldi Ama bu yapıya gölge-ışık kullanmadan, salt renk tonlarıyla varmak istiyordu Amacı resimsel bir denge ve uyumdu; bu uğurda insan anatomisini kolaylıkla bozabilirdi Onun için figürlerin anatomisindeki bozukluk önemli değildi, önemli olan resmin renk ve form dengesiydi
Resme yapısal sağlamlığını kazandırmaya çalüşan bir başka ünlü sanatçı da Seurat’dır Seurat farklı bir teknik benimsemişti; saf renk noktalarını bir mozaik gibi sabırla yanyana konduruyor, iki tamamlayıcı renkten bir üçüncü renk izlenimi elde ediyordu Örneğin yanyana gelen mavi ve sarı noktalar gözün ağ tabakasında yeşil renk duyumunu uyandırıyor, böylece resim aslında seyircinin gözünde tamamlanıyordu Seurat sınır çizgisi, yani kontur da kullanmıyor, sınır çizgilerini renk alanlarının keskin değişimiyle sağlıyordu Gösteri (The Metropolitan Museum of Art, New York) adlı yapıtında olduğu gibi, renkli alanları yatay-dikey karıştlığına dayanan sıkı bir geometrik düzen içine alan sanatçı, böylece resmine mimari bir sağlamlık kazandırmaya çalışıyordu Ama her resmi bu kadar şematik değildir, yatay-dikey karıştlığını insan vücutlarının, giysilerin yuvarlak formlarıyla yumuşatmayı da bilmiştir Görüntü yapay ya da doğal da olsa Cezanne gibi onun için de önemli olan, resmin kendi doğasıdır, sağlam bir yapıya dayandırılmasıdır Artık sanatçı doğayı betimliyorum demiyordu, resim yapıyorum diyordu
Cezanne ve Seurat, Empresyonizm-Sonrası dönemin sanatçılarıdır, ama bu dönemde farklı yol izleyen başka sanatçılar da vardı Empresyonistler yalnız resmin yapısını elden kaçırmakla kalmamışlar, objektif olmak pahasına resmin duygu ve düşünceleri dışa vuran işlevini de atmışlardı Kuzeyli bir sanatçı olan Van Gogh’da anlatımcı, dışa vurumcu yanın ağır bastığı görülür Patates Yiyen ışçiler (Rijks Museum, Amsterdam) adlı yapıtında yoksul insanlara sevecen bir tavırla yaklaşarak, onların alın teriyle yıkanmış inançlı iç dünyalarını vermeye çalışmıştır Empresyonistlerle tanışması ona yeni ufuklar açmış, paleti birden aydınlanmıştır Kendini resimlediği bir portrede yüzünü yeşile boyaması, Empresyonistlerin ışık etkilerine göre nesnelerin değişik renkler aldığı inancından gelmez Van Gogh yapıtlarında rengin anlatımcı niteliğinden yararlanmıştır Bu renk değişimi daha çok, onu akıl hastalığına kadar götürecek iç bunalımların dışavurumuyla ilgilidir Van Gogh ister kendi portresini yapsın, ister bir servili yol resmi, bunlar anlatılan nesnelerden çok bir ruh halini dile getirirler Sinirli fırça kullanımıyla oluşan servi bir aleve, gökteki ay ve yıldızlar bir nebulaya dönüşür ve onun dinmeyen bunalımını açığa vururlar Ama Van Gogh tüm sıkıntısına karışn, seyirciye iyimserlik aşılayan, mutluluk duygusu aktaran bir sanatçıdır Belki asıl başarısı ve büyüklüğü de buradadır
18 ve 19 yüzyıllardaki heykel sanatı ise resim sanatı gibi önemli bir etkinlik ve yenilik göstermemiştir Barok dönemin ünlü ustası Bernini’den sonra heykel sanatı yaklaşık iki yüzyıl kendini tekrarlamış durmuştur Neo-Klasik ve Romantik dönemde heykel sanatı, bütünüyle akademik bir nitelik taşımış, yapılan heykeller Yunan-Roma örneklerinin cansız bir kopyası olmaktan öteye gidememişlerdir Bu durum 19 yüzyılın son çeyreğine, Fransız heykelcisi Rodin’e kadar sürmüştür Rodin’in önemi, heykel sanatına yeniden can vermiş olmasındadır Rodin, temelde klasik ölçülere bağlı bir usta olmasına karışn, akademizme kaymamayı başarmıştır Öpüş (Musée Rodin, Paris) adlı ünlü yapıtında olduğu gibi klasik bir yetkinlik ve duruluğu sağlamayı başarmış, antikiteye uzanan heykel sanatının sağlam damarını yakalayabilmiştir Başlangıç noktası, eski Yunan’dan çok, onu yeni bir anlayışla özümsemiş olan Michelangelo’ydu Nitekim figürleri yer yer yarım bırakılışla Michelangelo’nun yarım kalmış esir figürlerini ve son Pieta’larını anımsatır Tanrının Eli (Musée Rodin, Paris) adlı yapıtında ise sanatçının yaratma eylemini alışılmadık biçimde ortaya koyuşuna tanık olunur Bu el tanrının olduğu kadar, sanki taş kitlesinden canlı figürler yaratan sanatçının da elidir Rodin’in heykellerinde varlığın gizlerine uzanan bir şeyler vardır Rodin’i “düşünceyi mermere işleyen usta” diye tanımlarlar Düşünce (Musée Rodin, Paris) adlı yapıtında bunun en yetkin örneğini vermiştir Bu, oluşun derinliklerine, varlığın özüne inen bir düşüncedir
|