10-19-2012
|
#2
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Coğrafyanın Ortaya Çıkışı Ve Yazarı
Humboldt ve Ritter modern akademik coğrafyanın kurucusu, günümüz coğrafyas ının “büyükbabaları” sayılmaktadır
1859’da Charles Robert Darwin’in (1809-1882) Türlerin Kökeni adlı kitabının yayınlanmasıyla Humboldt ve Ritter dönemiyle bir sonraki bağlantı sağlanmıştır Evrim teorisi 19 yy ’ın ikinci yarısı boyunca yavaş yavaş benimsendiğinde, coğrafyacılar “insanlar ve onları çevreleyen ortamlarının yüzyıllar boyunca yerden yere ve zamana göre değiştiğini, bir evrim geçirdiğini” kabul etmişler ve Darwin’in doğal seçim üzerine olan görüşlerinden de genel bir “insan-yer ilişkisi” teorisinin çıkarılabileceğini görmüşlerdi 19 yy sonu ve 20 yy başlarında bazı coğrafyacılar insan faaliyetlerinin ve başarılarının fiziki çevre tarafından kontrol edildiği sonucuna varmışlardı İnsanlar ve habitatları arasındaki çevreci determinizm olarak anılan bu yorum özellikle Amerikalı coğrafyacılar arasında 1920’ler öncesinde çok tutulmuştu Coğrafyacı Friedrich Ratzel’in bu görüşün yayılmasında rolü büyük olmakla birlikte, çevreci determinizm en çok başka üç coğrafyacının adıyla özdeşleşmiştiremple, Huntington ve Demolins
Bu sırada Fransa’da çevreci eterminizmden etkilenmeyen coğrafyacılar ortaya çıkmıştı Paul Vidal de la Blache’nin önderliğindeki Fransız coğrafyacılar beşeri coğrafyada öncü çalışmalar yapmışlar ve fiziksel çevrenin insana, kendi habitatını kullanma yolunu seçebileceği çok çeşitli fırsatlar sunduğu sonucuna varmışlardı
1920’lerde ABD’de de çevreci determinizm şiddetle eleştirilmeye ve alternatif fikirler ileri sürülmeye başlanmıştı Deterministlerin dünyaya yalnızca bir sebep ve etki şeklinde baktıkları ve insanla çevresi arasındaki ilişkiyle ilgili sorulara cevaplarının önceden belirlenmiş ve hep aynı olduğuna işaret ediliyordu
Günümüzde de beşeri coğrafyada insan-çevre ilişkisinde başlıca iki yaklaşım açık olarak gözlenmektedir 1 İnsanın çevre ile ilişkilerinin incelenmesi ve 2 insanın mekanı nasıl kullandığı ve düzenlediğinin incelenmesi Bunlar, bütün unsurların birbiriyle ilişkili olduğu bir işlevsel bütünlük içindeki iki sistem ya da yapı olarak kabul edilebilirler İnsanın çevre ile ilişkilerinin incelenmesinde, coğrafyacı, içinde insan ile çevrenin birbirini karşılıklı olarak etkilediği ekolojik sistemin şekil ve yapısını esas alır İkincisinde, yani insanın mekanı kullanma ve düzenlemesinin incelenmesinde ise coğrafyacı bu kez insanın ekonomik, toplumsal ve siyasal faaliyetleri yoluyla birbiriyle karşılıklı etkilenme içinde bulunduğu mekansal sistemin şekil ve yapısını inceler
Yakın yıllarda insan bilimlerinin geleneksel temel bilimlerle yeniden yapılanmayı sağlayıcı bir mücadele içine girdiği gözlenmektedir Bu coğrafyaya Schaefer (1953) ile giren ve çok taraftar bulan pozitivizm olarak anılan akımdır
Son yılların, coğrafyada da hissedilen, moda akımı post-modernizmde ise matematik kesinlik yoktur; geçmişteki görüşlerin büyük kısmını reddetmeyi içine alan bir akım olduğu için bazı bakımlardan bu terimin yeni ve farklı olan herşey için kullanılması moda haline gelmiştir Soja (1989), Harvey (1989) ve Cooke (1990) tarafından yazılmış yakın zamanlı üç coğrafya kitabı en azından bu konudaki tartışmaların ana hatlarını izmektedir 1950’lerden sonra “toplumsal yapının ve insan unsurunun rolünün çeşitli yönlerden vurgulanması” olan yapısalcılık ve insan deneyimlerini göz önüne alan ve coğrafyayı beşeri bir bilim dalı olarak niteleyen hümanizm akımları oluşmuştur Böylece coğrafya pozitivizm, hümanizm ve yapısalcılık olmak üzere üç parçaya ayrılmış oldu Fakat coğrafyacıların çoğu kendilerini bu üç epistemolojiden birine ait gibi görmüyorlardı
1980’lerde coğrafyanın insanla ilgili konularla açık ya da kapalı ilişkisi üzerine yorumlar artmış, 1990’larda da coğrafyacıların en tuttukları konuları doğrudan insanla ilgili olanlar oluşturmaya başlamıştı
COĞRAFYA İLE ŞEHİR VE BÖLGE ALANLAMASI ARASINDAKİ İLİŞKİ
Tarih boyunca dünya nüfusunun çoğu hep kırsal alanlarda yaşamışlarsa da şehirlerde 5000 yıldan beri var olan ve sanayi devriminden beri var olan ve hem büyüklük hem sayıca muazzam bir gelişme içine giren yerleşmeler olmuşlardır Bazılarına göre de şehirler daima medeniyetin ışık ve sıcaklığını karanlık ve soğuk dünyaya yayan ateşi olmuşlardır 1994 ün martında dünya şehirsel ve kırsal nüfusunun eşit hale geldiği ve şehirsel nüfusun kırsal nüfusu geçmeye başladığı uzmanlarca açıklandı
Şehirleşme hareketleri sanayi tekniğindeki yeniliklerden sonra büyük boyutlar kazanmıştır Bu sebepten dolayı şehirler esas itibariyle 21 asrın ürünüdür Son yıllarda coğrafyacılar gittikçe artan derecede şehir araştırmalarına ve şehirlerin meselelerine dikkatlerini çevirmişlerdir Böylece şehirlere ait birçok araştırma yapılmaktadır Bunların bir çoğu doğrudan doğruya birçoğu şehir coğrafyası ile ilgilidir; diğer bazıları ise şehir planlaması, şehir idaresi pazarlama gibi konuları kapsamakta ve bu meslek dallarına coğrafi görüşlerin büyük ve faydalı katkıları olmaktadır Şehir coğrafyası, şehir sahalarındaki tüm faaliyetlerle ilgilenmektedir Bu faaliyetler topraktan faydalanma, ticaret ve sanayi gibi çeşitli meslek gruplarını içine almaktadır Böylece şehir coğrafyasının indirgendiği esas konu, coğrafyasının diğer bütün dallarında olduğu gibi insandır ve insan ile insan faaliyetleri ve yeryüzü arasındaki faaliyetleri ncelemektir
Şehir coğrafyası, bir taraftan şehir sahaları dahilinde mevcut olan bu karşılıklı münasebetleri konu edinmekte, diğer taraftan şehir sahaları ile kırsal alanlar arasındaki iki taraflı hizmetleri araştırmaktır
Özellikle bir çok araştırmacı tabi çevre şartlarına büyük önem vermekte, şehirlerde fiziksel ve kültürel değişmelerin bu etmenlere bağlı olarak meydana geldiğini düşünmektedirler Ancak beşerin kendisi en önemli muhit şartıdır Günümüzün teknik gelişmesi karşısında, tabii muhit insana tahakküm etmekten çok, onun hizmetine girmiştir Böylece artık şehirlerin bulunduğu saha dahilindeki tarihi, içtimai, iktisadi ve siyasi esaslar daha önem kazanmış bulunmakta
_________________
|
|
|