Yalnız Mesajı Göster

Kanın Yapısı Ve Dokusu, Kan Hakkında, Kan İle İlgili Bilgi, Kanla İlgili Bilgi

Eski 10-16-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kanın Yapısı Ve Dokusu, Kan Hakkında, Kan İle İlgili Bilgi, Kanla İlgili Bilgi




Oksijen taşıma kapasitesi belirli bir hacimdeki kanın içerdiği O2 hacmidir Bu kapasite etkin hemoglobin konsantrasyonuna bağlıdır Taşıma kapasitesi anemide azalır Aneminin tipine bağlı olarak, bu kapasite, ya eritrositlerin sayısının azalmasından, yada, yetersiz veya anormal hemoglobin yapımından kaynaklanır

Kemik iliğinden ayrılan immatür (tam gelişmemiş) eritrosit, çekirdeği olduğu için bölünme yeteneğine sahiptir, fakat henüz hiç hemoglobin içermez Gelişme devam ederken eritrosit çekirdeğini kaybeder, ve içerdiği hemoglobin miktarı artar Gelişme tamamlandığı zaman, eritrosit çekirdek de dahil tüm organellerini kaybeder Eritrositlerin çekirdek ve organelleri olmadığı için ne bölünebilirler ne de yaşamlarını uzun süre devam ettirebilirler Eritrositlerin yaşam süresi 120 gündür Eritrositlerin yapımı için amino asit, lipid, karbonhidrat gibi olağan besin maddelerinin yanı sıra, ek olarak demir, folik asit ve B12 vitamini de şarttır

Bu maddelerden demir olmadığı zaman, eritrositler normalden daha küçük olur ve görevlerini tam yapamazlar, bu duruma demir eksikliği anemisi denir Folik asit ve B12 eksikliğinde ise eritrositler normalden daha büyük olur ve yine görevlerini tam olarak yapamazlar, bu duruma da megaloblastik anemi denir

Anemi, normal hemoglobine sahip eritrositlerin toplam sayısının azalmasından, yada eritrositin içindeki hemoglobinin konsantrasyonunun azalmasından, yada her ikisinin birlikte olması sonucu ortaya çıkan hastalık durumudur Diette demir, B12 vitamini veya folik asit eksikliği; kemik iliğinin kanser yada toksik maddelerle bozulması, yada aşırı kan kaybı, böbrek hastalıklarında eritropietin eksikliği, yada eritrositlerin şekil bozukluğundan dolayı aşırı yıkılması

LÖKOSITLER

Bir damla kanı uygun bir boya ile boyayıp mikroskop altında incelediğimiz zaman çeşitli tiplerde lökosit görülür Lökositler yapılarına ve çeşitli boyalara karşı olan afinitelerine göre sınıflandırılırlar Buna göre lökositler 3 gruba ayrılırlar

1Polimorfonükler granülositler

a) Nötrofiller

b) Eozinofiller

c) Bazofiller

2 Monositler

3 Lenfositler

Polimorfonükleer granülositlerin nükleusları çok lobludur ve sitoplazmalarında çok sayıda granül bulunur Bu gruptaki hücrelerin bazılarının granülleri “eozin” isimli boyayı tutarlar Bu hücrelere eozinofil denir Bir diğer grup bazik boyaları tutar, bu yüzden bu gruba bazofil denir Bir başka grup ise boyalara özel bir afinite göstermez, bu gruba da nötrofil denir Monositler granülositlerden biraz daha büyüktür ve at nalına benzeyen tek parçalı bir nükleusları vardır, sitoplazmaları da daha azdır Lenfositler en az sitoplazma içeren gruptur, monositler gibi tek parça ve büyük çekirdek içerirler

Lökositlerin hepsi kemik iliğinde yapılırlar, ancak daha sonraki gelişmelerini kemik iliği dışında tamamlarlar

TROMBOSITLER

Trombositler çok sayıda granül içeren renksiz hücre parçalarıdır Megakaryosit denilen kemik iliğinin büyük hücrelerinin parçalarından oluşur Bu megakaryosit parçaları sistemik dolaşıma girince trombosit adını alırlar Hemostazın sağlanmasında yani kanamanın durdurulmasında önemlidirler Trombositler bir yüzeye yapışma eğilimindedirler, fakat kan damarlarının içini döşeyen normal endotel hücrelerine yapışmazlar Ancak damarın içindeki endotel bir şekilde hasar görürde altındaki bağ dokusu (kollajen) açığa çıkarsa, trombositler kollajene bağlanır Bu bağlanma trombositlerin granüllerdeki içeriği ortama boşaltmalarına sebeb olur Ortama boşalan bu maddelerden biri olan ADP trombositlerin yüzeyinde birtakım değişikliklerin başlamasına neden olur ve yeni gelen trombositler de bu trombositlere bağlanarak trombosit agregasyonu denilen olaya yol açarlar Hızla ilerleyen bu olay damarın içinde trombosit tıkacının oluşmasını sağlar Endotel hücreleri tarafından salgılanan bir protein olan von Willebrand faktörü (vWF) trombositlerin hasarlı damar duvarına tutunmasını kolaylaştırır VWF önce kollajene bağlanır ve trombositin kollajene bağlanmasını sağlar Koagülasyon için trombosit agregasyonu şart olduğu için von Willebrand faktörü eksikliği yada bozukluğunda koagülasyon bozuklukları görülür Bu faktörün eksikliğinden kaynaklanan hastalığa von Willebrand hastalığı denir Trombositlerin kollajene bağlanması, trombosit hücre zarındaki araşidonik asidin tromboksan A2 ye dönmesine neden olur Bu madde trombosit agregasyonu uyardığı gibi, trombosit granüllerinden diğer maddelerin de salınmasına neden olur Trombosit tıkacı kan damarındaki sızıntıyı tümüyle önler, ve bu tıkaç kontraksiyon ile daha da kuvvetlenir Trombositler yüksek oranda kontraktil protein içerirler Kontraksiyon trombosit tıkacının sıkışarak daha kuvvetli hale gelmesini sağlar Bu olaylar olurken aynı zamanda hasarlı damar duvarındaki düz kaslar da kasılarak o bölgeye gelen kan miktarını azaltır, dolayısı ile o bölgedeki kan basıncını azaltır Trombosit tıkacı sadece hasarlı bölgede olur, ve oradan yayılmaz Bunu nedeni damar duvarının prostasiklin de denilen PGI2 isimli bir madde sentez etmesidir PGI2 kuvvetli bir trombosit agregasyon inhibitörüdür

HEMOSTAZ (KANAMANIN DURDURULMASI)

Kan dokusu organizmada son derece yaygın bir damar ağı içinde sürekli dolaşım halinde bulunduğu için, vücudun bir bölgesindeki yaralanmalar , bir önlem alınmadığı taktirde, önemli miktarda kanın kaybıyla sonuçlanabilir Ancak hem damar sistemi hem de kanın bizzat kendisi kan kaybının önlenmesine yönelik bir dizi koruyucu mekanizmaya sahiptir Bir damarın hasara uğraması halinde kanamanın durdurulması üç aşamalı bir mekanizma ile sağlanır

1)Vazokonstriksiyon

2)Trombosit tıkacı oluşumu

3)KOAGÜLASYON (PIHTILAŞMA)

Koagülasyon sıvı olan kanın, pıhtı yada trombus denilen jel kıvamlı katı bir maddeye dönüşmesidir Pıhtılaşma plazma proteinlerinden fibrinojen fibrine dönüştüğü zaman gerçekleşir Fibrinojen karaciğer tarafından yapılan ve normal insanların serumunda her zaman bulunan çubuk şeklinde bir proteindir Fibrin başlangıçta gevşek bir iplik ağ gibidir Oluştuktan hemen sonra kovalent çapraz bağların oluşmasıyla kuvvetlenir Bu olay faktör XIII denilen bir plazma enzimi sayesinde gerçekleşir Fibrinojen kanda her zaman bulunur, fakat trombin normalde kanda bulunmaz, yalnızca pıhtılaşma olayı uyarıldığı zaman oluşur Uyarılmadan önce kanda protrombin denilen inaktif şekilde bulunur Kan damarının yaralandığı bölgede enzimatik olarak trombine çevrilir Trombin de faktör XIII ü aktive eder

Pıhtılaşmaya bırakılan kan örneğinde, pıhtılaşma sonrası ayrılan sıvıya serum denir Serum plazmadan farklı olarak fibrinojen ve bazı pıhtılaşma faktörlerini kapsamaz, bunun dışında bileşimi plazma ile aynıdır aşık 5 litre ) Bu kanın % 35 – 40 kadarı hücresel elemanlardan oluşmuştur


Alıntı Yaparak Cevapla