Konu
:
Anlam Boşluğu Hakkında Bilgi
Yalnız Mesajı Göster
Anlam Boşluğu Hakkında Bilgi
10-15-2012
#
2
Prof. Dr. Sinsi
Anlam Boşluğu Hakkında Bilgi
Anlam duygusunu birkaç şeyden devşiriyoruz genel olarak baktığımız zaman
Anlam duygusuna bir süreklilik kazandırmak çok önemli bir de anlam duygusunu sağlayan şeylerden bir tanesi de bağlantılılık
Yani ben hayatımın değişik edimleri değişik eylemleri arasında bağlantı kurabiliyor muyum?
Hayatımın bir safhasında yaşadığım şey bir başka safhasında yaşadığım şey ile anlamlı ilişki kurabiliyor mu? Bütün bunlara baktığım zaman anlatılır ortak bir hikaye çıkarabiliyor muyum ben? Bu önemli bir soru
Bir başkası hayatımda bugünün anlamına yarın sahip çıkabiliyor muyum? Yani kalıcılık süreklilik istikrar var mı? Yoksa çok yanar-döner bir şekilde bugün “a” dediğime yarın “b” diyor bugün “a” için savaşıp yarın “b” için mi savaşıyorum? Benim benliğimin cilvelerinin iniş-çıkışlarının bir gölgesi mi oluyor anlam arayışım? Bunlar önemli şeyler çünkü kararlılık ve bağlantılılık anlam duygusunun da vazgeçilmez bir parçası
Hepimiz geriye dönüp baktığımız zaman anlamlı ve tutarlı bir hayat hikayesi bırakmış olmayı dileriz
Varoluşçuların bir sözü vardır derler ki: “İçimizde yaşanmadan bekleyen bir hayatın suçunu duyarız
” Buna biz çok rastlıyoruz
Elli yaşında bir kadın geliyor; elli yaşına kadar bütün çocuklarına bakmış onlara saçını süpürge etmiş çocuklarına ve kocasına her şeyini vermiş pat diye depresyona giriyor elli yaşında
Ne oluyor dersiniz neden depresyona giriyor? Çünkü son çocuklar da evden gidiyor
Bunlar için mi uğraştım diye bir soru soruyor kendisine yapayalnız kaldım diyor uğruna uğraştığım her şey uçup gitti
Muhakkak ki uçup gitmedi ama böyle hissediyor ve birden açıklayamadığı bir depresyonun pençesine düşerek geliyor sizin karşınıza
Anlam boşluğu dediğimiz şey özellikle bu yaş dönümlerinde çok sık karşımıza çıkıyor bir de travmatik olayların sonrasında karşımıza çok sık çıkıyor
Travma dediğimiz şey örselenme yani ruhumuza yediğimiz yumruk bizi çok fazla sersemletiyor hiç beklemediğimiz anda gelen bir yumruk
Travma hayatı bilme biçimimizi kökten değiştirebiliyor
Mesela dünyanın çok emniyetli bir yer olduğuna inanırken birisi bize çok büyük bir kötülük yapıyor ve bütün hayat algımızı değiştirebiliyor
Travma dediğimiz zaman insanın tahammülünü aşan katlanma duygusunu aşan örseleyici hayat olaylarını kast ediyoruz
Veya bir yaş dönümü oluyor
Erkeklerde andropoz diyorlar
Bu tür yaş dönüşümlerinde veya çok ciddi rol değişimlerinde insanlar hayatı anlamlandırmaktan geri kalabiliyorlar
Mesela hayatı boyunca çok katı bir biçimde birliğini idare etmiş bir general emekli olduğu zaman boşluğa düşüyor
Depresyon konusundaki çalışmalar bize şunu gösteriyor; emekli olup da yeni iş bulmamış hayata tutunmamış insanlarda kalp krizi ve ölüm riski çok daha fazla ama bir hobi bularak bir uğraşı bularak hayata anlam katarak devam eden insanlar çok daha verimli ve uzun yaşayabiliyorlar
Burada başka bir konuya daha geliyoruz
Batı dünyasına baktığınız zaman yaşlanmaya ve ölüme karşı çok ciddi bir tavır alış var
Adeta başını çeviriyor Batı dünyası görmek istemiyor ölümün ve yaşlılığın müstehcen bir şey olarak algılandığını görüyoruz
Bizim uygarlığımız o bakımdan biraz daha üstün
Ben daha olgun buluyorum bütün Doğu uygarlıklarını ve bu arada kendi uygarlığımızı da
Biz ölümle daha barışık bir medeniyetiz
Ölülerimizle beraber yaşayabilen insanlarız biz ölülerini şehrin ortasına gömen insanlarız Karacaahmet’e bakın şehrin tam göbeğindedir şehirden kovulmamıştır ölüler
Ölüm duygusu ile haşır-neşir olmak aslında hayatı da anlamlandıran bir şeydir
“Nasıl yaşadığımız nasıl öleceğimizi aydınlatır
”diyor Octavio Paz nasıl öldüğümüz de nasıl yaşadığımızı da aydınlatır
Ölümün müstehcen bir şey olarak algılanması yaşlılığın ve yaşlılığın alametlerinin Batı dünyasında neredeyse küçümsenmesine ve toplumdan kovulmasına yol açıyor
Bakıyorsunuz o insanların çoğu huzurevlerine dinlenme evlerine terk ediliyor
Halbuki yaşlılık sadece ölüme yaklaşma değil hayatın bir sürü değerli bilgisinin biriktirildiği ve insanlara süzülerek aktarılabildiği bir dönem
O yüzden yaşlılarına hürmet eden toplumlar bence biraz daha uygar toplumlar
Ölüm hayatı aydınlatan hayatı anlamlandıran şeylerden birisi
Başka bir varlık yok ki yeryüzünde sonluluğun farkında olsun
Sonluluğunun geçiciliğinin farkında olan tek varlık insan
Yani ölüm yönelimli tek varlık insan Heidegger’in ifadesi ile
“Herkes tek başına ölür
”diyor filozof başkasıyla ölemeyiz
Ölümü düşünmek yine hayatı anlamlandıran bir şey
Buna “varoluşun sahiciliğini kavramak” diyor varoluşçu yazarlar
Bir başka şey mutluluk arayışı
Freud -bizim mesleğimizin piri fakat pek çok görüşü de tartışmalı- hayatın anlamı nedir sorusuna cevap aramanın çok abes bir şey olduğunu düşünüyor
Hayatın anlamı nedir sorusuna Freud: “Ancak din cevap verebilir fakat dinin verdiği cevabın doğru olup olmadığını nereden bileceğiz”diyor
Hatta bir mektubu var o mektubunda çok sert bir ibaresi var şöyle: “Hayatın anlamını arayan kişi hastadır
”diyor Marie Bonapart’a yazdığı bir mektupta
Bir başka yerde de şöyle söylüyor: “Hayatın anlamını aramak beyhude bir şeydir
Dinler buna bir sürü cevap verirler
Bu bilimin alanında değildir ama hayatın anlamı basitçe mutluluktur
Mutlu olan insan hayatın anlamını bulmuştur
” Acaba böyle mi? Bir işkenceci mutlu olamaz mı? Yaptığı işten keyif duyamaz mı? Kanlı bir diktatör mutlu olamaz mı? Gayet mutlu olabilir yaptığı işi de çok anlamlı bulabilir
Bu kişilerin hayatın anlamını bulduğunu söyleyebilir miyiz iddia edebilir miyiz? Hayatın anlamı sadece mutluluk duygusu ile izah edilebilecek bir şey midir? Sonra mutluluk nedir? Mutluluk sürekli bir hal olabilir mi? Hayatta pek çok şeyi ikili karşıtlıklar olarak yaşıyoruz
Yani mutluluk mutsuzluk varsa anlamlıdır
Sağlık hastalık varsa anlamlıdır
Eğer o öbürü olmasaydı diğerinin tek başına anlamı olmayacaktı
İşte bir ütopya vardır biliyorsunuz “Cesur Yeni Dünya” diye Aldous Huxley’in ünlü bir eseridir bu; insanların her türlü acıdan yalıtıldığı bir dünya
Böyle bir toplumda insanlar mutlu olabilir mi sizce? Acının tanınmadığı bir zamanda insanlar mutlu olabilir mi? Evet her şey karşıtıyla kaim
Karşıtı olmazsa bazı duyguları o kadar yoğun olarak yaşayamıyoruz
Freud diyor ki: “Hayatın anlamı nedir gibi sorular bu dünyada yaşadığımız emniyetsizlik hissi ile alakalıdır
” Yani bu dünyada biz kendini tekin hissetmeyen emniyette hissetmeyen varlıklarız
Dolayısıyla tanrı inancı da böyle bir şeydir
Biz içimizde yaşadığımız bu emniyetsizlik duygusunu dışarıdaki büyük bir baba imgesine yansıtırız
Bu da tanrıdır
Dolayısıyla bu emniyetsizlik duygusunu ruhumuzda huzura erdiririz
Bu bir görüş ama bu görüşe Mevlana bambaşka bir cevap verebilir
Mevlana diyor ki Ney’in hikayesini anlattığı Mesnevi’nin giriş bölümünde: “Beni kamışlıktan kopardıklarından beri ağlıyorum aslımdan ayrı düştüğüm için ağlıyorum
” Orada Ney ile kast edilen şey insandır hatta Ney’in son tahlilde simgelediği şey olgun insandır
Bir başkası da şunu söyleyebilir buna karşılık: “İnsan tanrı katından sürgün edilmiştir ancak onunla buluştuğu zaman olgun bir varlık olabilecektir yeniden
Bu sürgün bittiği zaman kendi varoluşundaki eksik taraflarıyla buluşabilecektir
”
Burada şunu söylemek istiyorum
Hakikat dediğimiz şey biraz izafîdir
Nereden baktığınız nereden gördüğünüz hangi pencereyi kullandığınız çok önemlidir
Freud’un söylediği şey ile Mevlana’nın söylediği şey birbirinden farklıdır fakat hakikatin farklı cepheleridir
Bazı insanlar hakikaten kendi güvensizlik hislerinin bir neticesi olarak tanrı inancı geliştirebilirler de
Böyle bir şey olabilir ama bazı insanlar daha olgun bir tarzda bir inanış da geliştirebilirler
Yani kişiler için çok farklı anlamlar bulmak mümkündür hayata baktığınız zaman
Herkes kendi kabı ölçüsünde okyanustan su alır yine Mevlana’nın bir benzetmesini kullanırsak
Yani siz ne kadar derinseniz ne kadar genişseniz okyanusa kasenizi daldırdığınız zaman o kadar su alırsınız
“Anlam duygusu hayatta yapıp-ettiklerimizle alakalıdır” dedim
Sevmekle üretmekle alakalıdır
Freud böyle diyor Frankl şunu ekliyor : “Kadere rıza göstermek
” Burada ilginç bir noktaya geliyoruz
Değiştiremeyeceğin şeyi değiştirmek için aşırı efor sarf etmemek ondan öğrenmeye yaşantıdan da öğrenmeye çalışmak
Hani dedim ya: “Zaman zaman ruhumuza yumruk yeriz
” Ruhumuza yediğimiz yumruklardan bir şeyler öğrenmek anlam duygusunun sağlayıcılarından bir tanesidir
Bu pasif bir alıcı olmak değildir bu değiştirebileceğin şeyler için uğraşmak değiştiremeyeceğin şeyler için de gereksiz tasa yapmamak demektir
Yani insanın kendi varoluşunu da sevmesi demektir
Evet anlam duygusunu birkaç düzeyde devşirebiliriz dedim
Afrikalıların meşhur bir hikayesi var
Afrikalılar iki türlü açlıktan bahsederlermiş: Bunlardan bir tanesi maddi olana açlık; suya yiyeceğe açlık
Bir tanesi de niçin sorusuna duyulan açlık
Kadim Afrika kültürlerine eski kültürlere baktığınız zaman insanı büyüleyen şeylerle karşılaşıyorsunuz
Bu çok güzel bir hikaye gibi görünüyor bana
Niçin sorusuna duyduğumuz açlık bugün her zamankinden daha fazla
İçinizde modern bilimle uğraşan kişiler var
Bilimin çok çeşitli versiyonlarıyla karşılaşıyoruz
İlerlemeci görüş diyor ki bize: “ Bilim ileri gidecek insanlığın bütün dertlerine çare bulacak bilim öyle bir hale gelecek ki insanın mutsuzluğunu iyileştirecek
Geçmişin birikimleri hep üst üste ekleniyor bilim sonunda bize doğru yolu mutlaka gösterecek
” Öte yandan bilimin ta kendisinden kaynaklanan dertlerle de karşılaşıyoruz
Bilim atom bombasını üretiyor Iraklı zavallı çocukların başına yağan bombalar üretiyor
Oktay Sinanoğlu bir televizyon konuşmasında ilginç bir şey söyledi- pek çok görüşü bence tartışılabilir fakat kendi tecrübesini aktarmıştı-“Bizim önümüze Amerika’da bir kimya problemi atıyorlardı
Büyük ödül koyuyorlardı biz altı ay uğraşıyorduk formülü çözmek için çözüyorduk sevine sevine gidiyorduk sonra anlıyorduk ki o işte uzaya gönderilecek bir füzenin ya da başka yere gönderilecek bir füzenin yakıtını biraz daha ekonomik kullanmanın formülüymüş
” Yani bilim bazen çok vicdansız şeylere de alet edilebilir
Bilim sonuçta bizim etkinliğimiz bizim zihinlerimizden çıkan bir şey yani insanın her türlü zaafı zayıflığı bilime yansıyabilir
O yüzden bilimi mutlaklaştırabilir miyiz? Bilmiyorum
Her şeyin tartışılabildiği kinikliğin şüpheciliğin neredeyse baskın iklim olduğu bir zaman diliminde tek başına bir bilimperest olmak bizim yaralarımıza insanın yaralarına çare bulabilir mi? Anlam problemimizi giderebilir mi? Bana sorarsanız gideremez
Anlam problemimizi çözecek olan şey yine insanın insana duyduğu ihtiyaçtır
Martin Buber diye bir Yahudi ilahiyatçı var
Çok değerli bir adam yıllar önce yaşamış ölmüş
Çok güzel bir cümlesi vardır onun der ki: “Ben ben olmak için bize ihtiyaç duyar
” Yani benim karşımda bir başkası olmazsa ben ben olmam
İnsan insana ihtiyaç duyar
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul