Prof. Dr. Sinsi
|
Kutuplaşma Paradoksu İşığında Fiziksel Ve Ruhsal Hastalıklar Nelerdir
Bizler “ben” dediğimiz vakit, “ben olmayan” yani “sen olan” ile aramıza bir duvar örerek kendimizi diğer kutba açmayız Ben-sen ayrımı, bizi zıtlıklar dünyasından bağımsızlaştıramaz Ben, benlik, ego yenilmedikçe birliğe ulaşmak imkanı olmaz Sen olanla bütünleşmedikçe, her şeyi zıtlığa göre algıladığımızı, aslında ben dediğimiz şeyde olmayana tepki gösterdiğimizi fark edemeyiz Oysa sağlıklı insan her şeyi dengede olan insandır Gerek fiziksel gerekse ruhsal hastalıkları atlatarak sağlığa yani dengeye kavuşmak için kutuplaşmayı yenmek gerekir
Bu yaklaşıma göre insanlar toplum tarafından kabul gören kişilik özelliklerine sahip olmak isterken, diğer kutbu geliştirmezler Arka planda kalan bu kutup ise yok olmaz aksine ilkel şekillerde,
ortaya çıkmaya çalışır Örneğin çok sessiz bir kişinin yüksek sesle bağırıp çağırmaya başlaması gibi Çevresi tarafından sessiz olarak tanımlanan bu kişi, kendi verdiği tepkiye kendi de şaşırır Çünkü kendisini kutupların tekinde var etmeyi öğrenmiş, diğerini ön plana getirmemiş, güdük bıraktığını fark etmemiştir
Kendimizi başkalarına tanıtırken ne gibi ifadeler kullanıyoruz? Ya da başkalarının bize yapıştırdığı etiketlerin hangilerine onay veriyoruz Kendimizi hangi kutupta var ediyoruz? Hangi kutbumuzu geliştirmiyoruz? Kendimizin ne kadar fakındayız? Kör noktalarımızı görebiliyor muyuz? İçsel çatışmalarımızın farkında mıyız?
Nihayetinde kabul görmeyen taraf her an patlama potansiyeline sahip İnkar edilen güçlenerek geri dönüyor Güdük bırakılan kendini göstermek için ortam kolluyor Bunu kimi zaman el sürçmeleri, kimi zaman dil sürçmeleri, kimi zaman unutkanlıklar, kimi zaman psikolojik ya da fiziksel rahatsızlıklar, kimi zamanda ciddi hastalıklarla ortaya koyuyor
Hastalık denilen şey, çözülmemiş problemlerinin bedende ifade bulmasından başka bir şey değildir İçsel çatışmaların bedensel boyutta kendini göstermesidir Problemlerin sembolik ifadesidir Gerçekte hasta veya sağlıklı diye nitelendirilen beden değildir, beden yalnızca içsel durumun sahnesidir Ceset hiçbir işe yaramaz varlığı için ruh gerekir Ruh ise maddesel olmadığından var olmak için bedene ihtiyaç duymaz Beden yoksa da o varlığını devam ettirir Normalde kalp atışı, hormonal düzen, nabız, boşaltım, nefes, ısı, sindirim, dolaşım… bir arada uyum içinde çalışıyorlarsa sağlıktan, bu işlevlerden biri ya da birkaçında sapma olmuşsa hastalıktan bahsedilir Hastalık, bedensel işlevlerin dengesinde olan,
sapmadır Bu doğru; fakat bu denge sapması önce ruhsal boyutta kendini gösterir Örneğin kendisini her zaman güçlü olarak kabul eden kişinin güçsüzlüğe tahammülü olamaz Kendinde hissettiği bir güç kaybında yoğun korku ve içsel çatışma yaşar Ruhsal boyutta yaşanan bu sıkıntı bedensel boyutta ifade bulur Bu yüzden hasta olan beden değildir, aynı şekilde zihinde hastalanmaz, hastalık sadece ruhsal boyutta yaşanan dengesizliklerin bedende ya da zihinde kendini göstermesidir
O halde beden ya da zihinde beliren hastalık ibareleri, kişinin ruhunda yolunda gitmeyen şeyler olduğunun gösterir Tüm belirtiler bize bir şey anlatmaya çalışır Bu yüzden onlara eğilmek, onları dinlemek, anlamaya çalışmak gerekir Diyelim ensem ağrıyor, iki yolum var Biri hemen ağrı kesici bir ilaç aramak, diğeri sakin bir ortama çekilerek ağrıyı konuşturmaya, onun ne anlatmak istediğini bulmaya çalışmak İlk yol kolay gelen yol olduğu için çoğunlukla başvurulan yoldur; ağrı, enseden ilacın etki süresi dahilinde yok olur, ertesi zaman başka bir organda belirir, yine ilaç, başka yere sirayet eder, yine ilaç Nihayetinde kronik ve ciddi hastalıklara kadar gitme tehlikesi Bu tehlike ; ancak bedene eğilerek, onu anlamaya çalışarak önlenebilir Ensem ya da sırtım ağrıdığında kendime neyin ağır geldiğini, neyi kabul etmekte direndiğimi, neyin altında ezildiğimi, neyi taşıyamadığımı, ne de inatlaştığımı …sorma alışkanlığı edindim Ağrı kesiciler, bana bu bilgileri veremediği gibi, almama da müsaade etmez, belirtiyi yok etmekten başka işe yaramaz Keşke hastalıklar ilaçlarla yok edilebilseydi, bu mümkün değil Oysa, vücudumuzdan gelen her sinyal bize bir şeylerin doğru gitmediğini zaten gösteriyorken, onu dert değil şifa olarak algılamak en sağlıklı yoldur Sanırım Yunus’tu “Derman aradım derdime derdim bana derman imiş ” diyen
Abdülkadir Geylani, Lao-Tzu, Herakleitos, Mevlana, Buda, Platinos, Platon’un da anlatmak istediği gibi, ancak bu durumu idrak eden insan hastalık belirtiyle savaşmayı bırakarak, hastalıkları çok sevilen eğitici bir misafir gelmiş gibi karşılar ve misafir gibi ağırlar Her şey önce kabulle başlar, tam teslimiyetle ilerler Bu sebeple, gelen eğitici misafiri kabul etmek, ona teslim olmak, onun öğrettiklerini kayıtsız şartsız alarak misafiri yolcu etme sırrına ermeye teslim olmak gerekir Eğiticinin söylediklerini almaz onu kovmaktan utanmazsak, daha sert üsluplu eğitimcileri beklemek akıllıca olur Çoğu insan ömrü hayatı boyunca ders, almadan gitmiştir Oysa ders almak eksik olanın farkına varmamızı, onu davranış reperturamıza eklemeyi, böylece dengelenmeyi vaat eder Örneğin, nefes bir ritim dahilinde alınır verilir alınır verilir Almak ve vermek birbirine zıt kutuplardır Eğer alma ve verme ritmi sekteye uğrarsa yaşamda sekteye uğrar Vermezsek yeniden alamayız, almamız için vermemiz gerekir Eğer verme kutbunu yok edersek diğeri de yok olur Pille çalışan bir alete pilleri artı ve eksi yönlerine uygun olarak yerleştirmezsek alet çalışmaz Artı yönü yok sayarsak ya da diğer kutbu, aleti çalıştıramayız Kutuplar birbirine bağımlıdır, biri olmadan diğeri varlığını sürdüremez Kutupsal düşünen zihnimiz bu paradoksu göremez Bu yüzden aynı şeyin bir o yüzünü bir bu yüzünü algılar Oysa onlar sadece aynı şeyin farklı yüzleridir
Kutuplaşmanın ardındaki bu birlik, her şeyi kapsayan ve içinde zıt kutupların henüz ayrışmamış olarak bulunduğu bir’dir Bu birin dışında hiçbir şey yoktur O zaman ve mekandan bağımsızdır Orada sadece, saf bir oluş hali vardır Zaman, mekan, sınır, değişmek sadece dünyayı anlamlandırmak için zihinlerimizin ürettiği kavramlardır Benliğimiz al der Ev almak, araba almak, çeşit çeşit kıyafetlere, takılara, eşyalara, arkadaşlara… hep bir şeylere sahip olmak ister, oysa her şeyle bir olabilmek için benliği dönüştürmek gerekir İnsan dengeye her şeye sahip olarak değil, sadece her şeyden vazgeçip hiçbir şey haline gelmeyi başardığında ulaşır
|