Prof. Dr. Sinsi
|
Pop Müziğin Doğuşu
1980 Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli milatlarından biri Her konuda olduğu gibi müzikte de çalkantılar yaşanır Sol şarkıcılar yabancı ülkelere kaçmak zorunda kalırlar Müzik tamamıyle hafifler Bizler de hafif müzik tanımlamasının sebebi hikmetini öğreniriz usulca Basit ritmleri, boş sözlerle kaynaştırıp, sanatçı ağırlığından uzak-seksapeli yüksek kız ve oğlanlara söylettiğinizde müziğin hafiflediğini göreceksiniz Zaten her anlamda “light” bir dönemdir 80’lerin ilk yarısı Futbol, arabesk müzik ve kakara kikiri üzerine kurulu, siyaset ve okumaktan uzak , izlemeye endekslenmiş bir nesil boy gösterir Üretilen tüm şarkılar aşk ve eğlence üstünedir Bu nedenledir ki o yıllarda büyüyen bir nesil, aşkı yaşamakta hala güçlük çekmektedir Aşkı öldürürler el birliğiyle, niteliksiz şarkılarında “aşk, aşk, aşk…” şeklinde geviş getirerek Eğlence anlayışından söz etmek bile yersiz: Nevrotik
80’li yılların ikinci yarısına doğru bir hareket başlar Yeni Türkü, Şilili protest grup İnti İllimani’ye öykünerek- ki Yeni Türkü, aslında bu grubun yarattığı bir akımın adıdır zaten- iyi bir çıkış yapar Aslında ilk albümleri biraz aranjmanları anımsatmaktadır, Yunanlı bestecilerin müziklerine Türkçe sözler yazılarak oluştuğundan Grubun lideri görünümündeki Derya Köroğlu daha sonraki yıllarda da aynı adla ama değişen grup elemanlarıyla çalışmalarını bu güne dek sürdürür Emin İgüs ve Nadir Göktürk’ün öncülüğünde kurulan Ezginin Günlüğü, daha Anadolulu bir soundla yola çıkar Son derece değişik tatlarda albümler yaparlar Bu gün de varlığını sürdüren grup, artık hem elemanları yönünden hem de tarz olarak bir hayli değişime uğramıştır 80’ lerin bir diğer ilginç grubu -ki bu dönemde grup müziği ön plandadır- Gündoğarken’dir Amca ve yeğen Şeşenler’in oluşturduğu Gündoğarken, müzikal oyunlara yazdıkları birbirinden güzel protest şarkılarla ilk olarak karşımıza çıkarken, daha sonra albümlerinde liseli romantik kızları hedef kitlesi seçmiş gibidir Gündoğarken hala “aşka doğru” şarkılar yapmayı sürdürmekte
O günlerin bizce en ilgi çekici grubu Mozaik’tir (Her nedense bu ilgi müzikseverler tarafından esirgenmiştir ) Mozaik, grup müziği alanında ülkemizdeki bir kaç doruktan biridir Ayşe Tütüncü, Saruhan Erim, Bülent Somay, Mehmet Taygun gibi (yazar diğer elemanların isimlerini anımsayamadığında “gibi” sözcüğüyle bu işten yırtarım sanmaktadır) yetkin müzisyenlerden kuruludur Dönemin özelliklerinden biri olan, eğitim düzeyi yüksek müzisyenler Mozaik’te de karşımıza çıkar Sosyalist Zemin, Akıntıya Karşı gibi (bu sözcüğü bulan kim ya? Aferin ) dergilerde yazan Bülent Somay, tam bir piyano virtüözü olan Ayşe Tütüncü grubun çizgisinde önemli söz sahibidirler Ayşe Tütüncü adına bir çok caz albümünde rastlamak mümkün (aklıma ilk gelenler; Mehmet Güreli ile “Vaprular Blues” ve şu an yeni grubuyla çıkardığı harika albüm)
Mozaik, ilk olarak bir double albüm çıkarır Bu albümde bildik dünya müzisyenlerinin bildik şarkılarını yorumlarlar Bir konser albümüdür aslında “ Ölümden Önce Bir Hayat Vardı” Asıl Mozaik ikinci albüm olan “Ardından” ile ortaya çıkar Caz, rock, new age gibi türlerin çevresinde gezinen albüm genellikle sözsüz parçalardan oluşmaktadır Daha sonra çıkardıkları “Çook Alametler Belirdi” grubun söze de önem verdiği bir albüm olur Son albümleri “Plastik Aşk” ile sessizce dağılır grup Protest müziği sloganlaştırmadan ve kör gözüm parmağına moduna girmeden yapan ve müzikalite açısından özgünlüğünü koruyabilen bir gruptu Mozaik Şimdilerde eski türküleri elektrikli gitarla taciz eden gruplara Kim Bunlar denilmesi doğal Mozaik bir grupsa, bugün grup iddisıyla çıkanlara sormak boynumuzun borcu: kim bunlar?
80’li yıllara ilişkin söz edilmesi gereken son grup, Bulutsuzluk Özlemi Aslında 70’lerde de müzikle uğraşan Nejat Yavaşoğulları tarafından kurulan Bulutsuzluk Özlemi, protest rock alanında günümüze dek özgün bir yer edinir (benim saçlarım da uzadığında Nejat Yavaşoğulları’nınkine benziyo ve arkadaşlarım tarafından estetik bozukluğa neden olduğu gerekçesiyle zorla kestirtiliyor Nejat’ın sanırım arkadaşı yok ya da benimkiler beni kıskanıyor)
Her ne kadar Moğollar artık yoksa da ve Cem Karaca 80’lerin başında Almanya’da tiyatroculuğa soyunmuşsa da, Barış Manço, Erkin Koray ve Mazhar-Fuat-Özkan (kısa bir dönem andropozun etkisiyle MFÖ haline girip çıkarak) hala dinlenilmektedir Modern Folk Üçlüsü, modernizasyonunu tamamlayamayıp dağılmış, iş adamı, diş hekimi ve Doğan Canku olarak bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir
80’ler geçmiş dönemde genç şarkıcı pozisyonundaki popçuların saltanatına sahne olur Ajda Pekkan bu dönemde kendini süperstar ilan eder, yiyenler de olur Nilüfer, Sezen Aksu ve Nükhet Duru artık en verimli çağlarındadırlar Erkek popçuların temsilciliğini Barış Manço ve Kayahan yapar Yan kulvarda arabesk yavaş yavaş erimekte, yerini arabeskleşen popa bırakmaktadır Bu ortamda Sezen’in vokalistleri teker teker piyasaya çıkar Aşkın Nur Yengi ve Harun Kolçak’ la başlayan bu fırlama harekatı sonraki yıllarda da sürecektir
Bu arada Zülfü Livaneli ülkeye dönüş yapmış ADA isimli bir albümle döneme damgasını vurmuştur Her ne kadar vokalist patlaması Sezen’e atfedilse de Zülfü’nün vokalistleri ilk azat edilenlerdir aslında: Sevingül Bahadır, Emel Müftüoğlu ve Erdal
Cem Karaca, ülke özlemine dayanamayarak Almanya’dan kesin dönüş yapar Turgut Özal’ın elini öperek dönüşünü somutlar (“döndüm baba, döndüm işte oh be!” diyerek işçi sınıfına inceden bir ihanet mesajı da yollar)
…Ve 90’lı yıllar Pop müzik artık traji-komik bir hal almıştır İlhan İrem’in deyişiyle “tingildek” bir durumda, müzikte yozlaşmanın sözlük anlamı haline gelmiştir İsim anmak, kent telefon rehberini taramak kadar zorlaşır Her hafta yeni bir kaç pop şarkıcısı piyasaya dalar Bir o kadarı da silinir Tayfun, Tarkan, Burak Kut, Mustafa Sandal ve Hakan Peker ile başlayan bu sürat halen sürmekte olduğundan ve artık bu bölümlere hepimiz tanık olduğumuzdan fazla uzatmaya geerek yok İşin özeti şu, şarkıcı kızlarımız güzel ve seksi, oğlanlarımız oynak ve güzel (yakışıklı olanlar da yok değil) Bu arada son kertede eğlence hayatında gay veya gay görünümlü şarkıcılar hüküm sürmeye başlar Transparan giyinip, makyaj yapmayan adama adam denmemekte, hatta ne denmesi gerektiği konusunda zorlanılmaktadır
90’larda pop, arabesk, halk müziği ve sanat müziği kavramları birbiriyle örtüşmüş ve özetle acaip bir tingildek müzik egemen hale gelmiştir İyi bi şeyler yok mu? Var elbete Akıllarda kalacağını düşündüğüm nefis bir vokal; Sertab Erener, gerçek bir pop idolü olmak için tüm donanıma ve iyi bir sese sahip; Tarkan, hala rock yapmaya çalışan ; Şebnem Ferah, bu dönemin kanımca en ayrıksı sarkıcısı; Candan Erçetin, Cem Karaca ekolünün ardılı; Haluk Levent ile Kıraç ve Cemal Süreya okuyan bildiğim tek popçu; Yaşar Diğerlerinden kalıcı olacakları birlikte göreceğiz nasılsa
Şu kısa ve subjektif tarihçenin özüne gelirsek: Müzik adına yaşamını ortaya koyan birileri olduğunu unutup, seksapele ödün verdiğimiz sürece bu saçmasapan yazının devamı gelecektir Timur Selçuk, Bülent Ortaçgil, Fikret Kızılok ve Doğan Canku gibiler de Don Kişot tadında, bin yıl sonra hala şarkılarını söyleyecektir Size ve müziğe saygısı olanları , emek verenleri dışlayıp güzel memeli şarkıcıları tercih etmeyi sürdürmekse niyetiniz Dr Bilal sizi tedavi eder, dert etmeyin
Alıntıdır! 
|