10-15-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Merkür (Mercury) Gezegeni Tanımı
Merkür (Mercury) Gezegeni Tanımı
Merkür (Mercury)
Güneşe uzaklığı: 46 58 69 Mio km
Yörüngesel dışmerkezlilik: 0 206
Yörüngesel eğiklik: 7 0
Eksensel eğiklik: 2 0
Çap: 4870 km
Kurtulma hızı: 4 2 km/sn
Kütle: 0 055 (Yer = 1)
Hacim: 0 056 (Yer = 1)
Yoğunluk: 5 44 (su =1)
En yüksek kadir: 1 9
Dolanım süresi: 88 gün
Eksensel dönme: 58 6 gün
Kavuşum dönemi: 116 gün
Uyduları: Yok
Gözlem koşulları: Güneşe en yakın gezegendir Çıplak gözle görülebilmesi ancak güneş ufkun hemen altındayken mümkün olabilir Merkür’ün kavuşum dönemi 116 gündür bu sürenin yarısında Güneşin önünden gider, yani batısındadır,diğer yarısında ise Güneşin arkasından gider yani doğusundadır
Merkür Mart ve Nisan aylarında akşam yıldızı olarak, Eylül ve Ekin aylarında ise sabah yıldızı olarak en iyi şekilde görülebilir Küçük teleskopla yoğun, beyaz bir cisim olarak görülür ve dönemleri ayırt edilebilinir Çıplak gözle görülebilen gezegenler arasında en az dikkat çeken Merkür’dür Büyük olasılıkla onu görmemiş birçok insan vardır, çünkü onu görebilmek için doğru saatte doğru yere bakmak gerekir Şehirlerde ve endüstri bölgelerinde yaşayan kişilerin onu görebilme sansı neredeyse hiç yoktur (bütün şehrin elektrikleri kesilmedikçe)
Merkür aslında birçok yıldızdan hatta Sirius’tan bile daha parlak olabilir Sorun onu asla karanlık bir zemin üzerinde göremememizdir Durumu zorlaştıracak şekilde her zaman Güneş’e çok yakın bir yerdedir Dolayısıyla çıplak gözle görülebilmesi sadece günbatımından hemen sonra batıda ve gün doğumundan hemen önce doğuda ufka çok yakın bir noktadayken olanaklıdır Merkür bir yıl içinde çıplak gözle ancak on beş-yirmi görülebilir
Eski araştırmacılarında farkında oldukları gibi güneye inildikçe Merkür’ün görülmesi kolaylaşır İlk zamanlarda sabah Merkür’ü ile akşam Merkür’ünün iki farklı gök cismi olması gerektiği düşünülüyordu; ama sonradan ikisinin aynı olduğu anlaşıldı Gezegen çok hızlı hareket ettiğinden ona “tanrıların habercisi” Hermes’in adı verildi Yunan tanrısı Hermes Roma tanrılarından Merkür ile özdeşleştirilir
Yakın geçmişe kadar Merkür’ün yüzey şekilleri hakkında çok az şey biliniyordu 4870 km kadar olan çapıyla oldukça küçüktür; Güneşten ortalama uzaklığı 58 000 000 kilometredir, yani Dünyaya 80 000 000 kilometreden fazla yaklaşamaz Aslın yüzeyiyle ilgili tüm bilinenler, tek bir uzay aracının yani 1973 ve 1974’te üç ölçüm yapmış olan Mariner 10’un gönderdiği verilere dayanır
Hareketlerini ve kütlesin belirlerken bir sorunla karşılaşmıyoruz Merkür’ün Güneş etrafındaki dolanım süresi, yani bir Merkür yılı 88 Dünya günüdür; çapı da daha önce belirttiğim gibi 4870kmkadardır (Karşılaştırma yapılabilmesi açısından Ay’ımızın çapı 3472 km dir ) Kütlesi ise Dünyanın kütlesinin 0,38’i kadardır Dünyadaki ağırlığımız 80 kg ise Merkür’de bu 20 kiloya düşer
Mariner 10’un dillere destan yolculuğundan önce, Merkür’ün yüzeyinde Ay’daki gibi dağlar ve kraterler olduğu düşünülüyordu ama bu konuda kesin bir bilgi yoktu Küçük ve uzak olduğunu bir kenara atsak bile Merkür, Dünyadan gözlemlenmeye uygun bir gök cismi değildir Bize en yakın olduğu anda yani alt kavuşum noktasındayken karanlık yüzü bize dönüktür ve evre büyüdükçe görünen çapı küçülür Dolun olduğunda, güneşin arkasındadır ve kesinlikle görülemez Teleskopla çalışan gözlemciler hep bu tür zorluklarla uğraşmak zorunda kalırlar
Sistemli olarak yürütülen gözlemlerin ilki 18 yüzyılın sonlarına doğru William Herschel tarafından gerçekleştirilmiş ama pek de başarılı bir sonuç elde edilememişti Yine aynı tarihlerde Alman J H Schöter teleskopla yaptığı gözlemler sonucunda Merkür’ün yüzeyinde yükselen dağlar gördüğünü öne sürdü; her ne kadar Schöter’e saygımız sonsuz olsa da ve dürüstlüğünden şüphe etmesek de bu sonucu ciddiye almamız pek mümkün değil Sonra sıra enerjik bir İtalyan olan Giovanni Virginio Schiaparelli’ye geldi 1881’de başladığı seri gözlemlerini 1889 yılına kadar sürdürdü Milan’da yaptığı çalışmalarında 22 ve 50 santim açıklıklı mercekli teleskoplar kullandı
Merkür’ün çıplak gözle görülebildiği anlarda ufka çok yakın bir noktada bulunduğunu ve bu yüzden gözlem koşullarının elverişsiz olduğunu şüphesiz Schiaparelli de biliyordu Bu durumda tek seçenek Merkür’ün tepede olduğu anlarda yani gün ışığında gözlem yapmaktı Schiaparelli de bu yöntemi kullanıyordu; hatta gezegenin aydınlık ve karanlık alanlar olarak adlandırdığı bölgelerini gösteren bir haritasını bile çıkarmıştı Ayrıca Merkür’ün dolanım süresi ile dönme süresinin eşit olduğunu(88 Dünya günü) yani gezegenin hep aynı yüzünün güneşe dönük olduğunu öne sürdü
Ama gezegenin bir yarısının sürekli aydınlık diğer yarısının ise sürekli karanlık olduğunu söylemek doğru olmaz, çünkü Merkür’ün yörüngesi dairesel değil, dikkat çekecek kadar dışmerkezli bir elipstir Güneş’ten uzaklığı günberi noktasında 45,8 milyon km, günöte noktasında 85,2 milyon km olmak üzere iki değer arasında değişiyordu Bu da dönüş hızı değişmezken yörüngesel hızın değiştiği anlamına gelir Yani yörüngedeki konum ve dönüş miktarı zaman zaman birbirlerine ayak uyduramazlar Sonuçta Merkür tıpkı ay gibi yavaşça öne arkaya doğru sallanır Bu duruma sallantı (librasyon) adı verilir (Bu konuda IV Bölümde “Ay” konusunda daha ayrıntılı olarak bahsedilmiştir ) Bun durumda Merkür üzerinde, sürekli gündüz olan bölge, sonsuza kadar karanlık olan bir bölge ve bu ikisinin arasında Güneş’in ufukta bir görünüp bir kaybolduğu ince bir alacakaranlık olacaktır (Alacakaranlık kuşağı Merkür’ün dayanılabilir sıcaklığa sahip tek bölgesidir )
Antoniadi, 1934’te Merkür hakkında içinde gezegenin yüzey haritasının da bulunduğu bir kitap yayınladı Bu kitapta tartışılabilir pek çok konu vardı bunlardan birisi de Merkür’ün fark edilebilir bir atmosfere sahip olduğu iddiasıdır Bu ilk bakışta pek olabilirmiş gibi görünmüyor Bir gök cisminin atmosfer tutabilmesi iki etkene bağlıdır: Sıcaklık ve kurtulma hızı Pek değişmeyen sıcaklığı ve saniyede 11,2 kilometrelik kurtulma hızı ile Dünya kalın bir atmosfer tutabilmektedir Ay ise 2,4 olan kurtulma hızı yüzünde bu konuda başarısızdır Merkür’ün kurtulma hızı saniyede 4,2 kilometredir ki bu da büyük bir olasılıkla sınır değere çok yakındır Ama gezegen çok sıcak olduğundan ve sıcaklık arttığında atmosferdeki moleküllerin hızları artacağından, bu moleküllerin kaçma olasılıkları da artacaktır
Antoniadi, Merkür üzerinde sık sık kararmalar görüldüğünü ve Merkür’ün bulutlarının Mars’ınkilere göre daha yoğun ve etkili olduğunu; bu bulutların bazen günlerce yok olmayıp “Solitudo Criophori” gibi karanlık bölgelerin durduklarını iddia etmişti ama ne yazık ki bulutlarının kalıcı olduğu şüpheli
Peki o zaman hayat, var mıydı? Antoniadi bu konuda “Merkür’ün kutuplarına yakın bölgelerinde, mikrop gibi, az gelişmiş hayat biçimleri yoktur diyemeyiz, her ne kadar olmayabilirlerse de bu mümkün” diyor Kitabında geçtiği şekliyle Merkür’ü tarif edişine bakmak ilginç olabilir
Akla yatkın ama ne yazık ki tamamen yanlış Bu gün bu betimlemenin Merkür’e zerre kadar bile benzemediğini biliyoruz Son otuz yılda yapılan keşifler, Merkür’ün pek misafirperver olmadığını gösteriyor
Merkür’ün gerçek yüzüne dair ilk bilgi, 1962 yılında W E Howard ve meslektaşlarının Michigan’da yaptıkları çalışmalar sonucu alındı Merkür’den yansıyan uzun dalga ışınımları (kızılötesi ışınlar) ölçen ekip, gezegenin karanlık yüzünün hiç güneş ışığı almaması durumunda olması gerektiği kadar soğuk olmadığı sonucuna vardı Daha sonra Rolf Dyce ve Gordon Pettengill tarafından yürütülen ve Porto Riko’nun Arecibo kentinde, doğal bir çanak içine yerleştirilmiş güçlü bir yansıtıcı kullanılan radar çalışmalarından da bu iddiayı destekleyici sonuçlar elde edildi
Merkür küçük ve anlaşılması zor bir hedefti ama, 1960’ların ortalarında radar menzili içine girmişti Sinyaller dönmekte olan bir cisimden geri yansıdıklarında, elde edilen yankı dönüştürülerek cismin dönme hızı bulunabilir Arecibo ekibi, dönme süresinin, 88 değil 58,7 Dünya günü olduğunu buldu Yani sürekli güneş alan bölge veya sonsuza kadar gece olan bir bölge yoktu, ayrıca alacakaranlık kuşağı da yoktu
Merkür’ün Güneş sisteminin ilk zamanlarında şu andakinden daha hızlı dönüyor olduğu ve Güneş’in çekim kuvveti tarafından yavaşladığı varsayımı son derece mantıklıdır Ama rastlantı sonucu olup olmadığı belli olmayan garip bir ilişki daha vardır En basitinden de olsa matematiksel araştırmalara girmek istemiyorum, dolayısıyla elimden geldiğince kısa bir biçimde durumu özetlemeye çalışacağım:
|
|
|